Gültan Kışanak yazdı: “Hırçın Kız’ın direnişi devam ediyor”

editor

Kadın örgütlerinin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle yoğun bir tempoyla çalıştıkları bu süreçte; ben de William Shakespeare’in “erkek şiddetinin” arka planına dikkat çektiğini düşündüğüm iki eserini ele alarak, katkı sunmak istedim. Günümüzde bile toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayan erkek yazar bulmak kolay değilken; Shakespeare’nin yaklaşık 425 yıl önce yazdığı Hırçın Kız ve Otello isimli tiyatro eserleri bu anlamda dikkat çekiyor. Söz konusu eserlerde, ayrımcılığa ve tahakküme dayalı kadın erkek ilişkileri resmediliyor. Belki de Shakespeare realiteyi olduğu gibi aktarmıştı, ben kadın gözüyle okuyunca bu sonuca vardım, bilemiyorum.

Egemenlik ve tahakküme dayalı “kadınlık” ve “erkeklik” rollerini, kadınlar kadar erkekler de sorgulamadan, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yol almanın ve kadına yönelik şiddeti bitirmenin kolay olmadığına inandığım için, bu yazıyı Shakespeare’nin bu iki eserine ayırdım. Hırçın Kız isimli eserde, zengin bir adamın iki kızının evlilik süreci, erkekler açısından evliliğin anlamı ve bir kadının “eş” olarak kabul edilebilmek için sahip olması gereken standartlar anlatılıyor. Oyun içinde oyun denemeleri yapılan eserin ana teması ise Hırçın Kızın “ehlileştirilmesi” üzerine kurulu. Oyunda, zengin bir babanın iki kızı var. Küçük kızı, toplumsal cinsiyet rejiminin kadına biçtiği rolü tamamen kabullenen, zengin bir koca bulmak için süslenip, kibar, naif, zarif tavırlarıyla erkekleri cezbeden bir “hanımefendi.” Bu nedenle de birçok talibi var. Büyük kız ise, dobra, söz dinlemez, erkekleri cezbetmek için çırpınmak bir yana, açık sözlülüğü ile sürekli onların kusurlarını yüzüne vurduğu için hiç talibi olmayan bir karakter.

Baba, küçük kız evlenip gittikten sonra, Hırçın Kız’ın başına kalacağını düşündüğü için, bu duruma bir çare bulur. Küçük kızın taliplilerine, büyük kızına bir koca adayı çıkmadan; küçük kızını evlendirmeyeceğini söyler. Küçük kızın taliplileri, birbirlerini atlatmak için bin bir kılığa girerken; “Ben parayla evlenmeye geldim…” diyen Petnıchio, Hırçın Kız’a talip olur. Kızın babası ile yaptığı ilk konuşmada, çeyiz ve miras meselesini konuşurlar ve aralarında bir sözleşme yaparlar. Geriye Petruchio’nun bir yolunu bulup, kızı ehlileştirmesi kalır. Petruchio için para kadar, “bir kızın meydan okumasına karşı, kendisini kanıtlama isteği” de önemlidir. Kızı “Hırçın kedilikten çıkartıp/Rahata ermiş diğer kediler gibi bir ev kedisi” yapacaktır. Petruchio’nun hayali, egemen erkeğin hayalidir ve oyunun sonunda bu hayalini gerçekleştirir.

‘Aksi bir kadının uysallaştırılması’ üzerine o dönem başka eserler de vardır. Kocaya mutlak itaati sağlamak için ‘kızılcık sopasıyla kadını döven’ karakterlerin yerine Shakespeare’in “söz ve davranışlarıyla” Hırçın Kız’ı yola getiren bir karakter oluşturması dikkat çekicidir. Bir anlamda kapitalist modernitenin habercisidir. Eserde, kadının iradesi üzerinde kurulan baba-koca işbirliği; çeyiz ve miras üzerinden kadına biçilen piyasa değeri; erkeğin kadın üzerinde kurduğu egemenliği en az mülk ve statü üzerinde kurduğu egemenlik kadar önemsemesi; egemen erkek kimliğinin temel özellikleri olarak sergileniyor. Güçsüz, narin, iradesiz, söz dinleyen, kocasına itaat eden, hata diğer kadınları bu konuda eğitme/ehlileştirme rolünü üstlenen kadın da köle kadın kimliğini temsil ediyor. Kısacası toplumsal cinsiyet ayrımcılığının temelini oluşturan “kadınlık” ve “erkeklik” kimliklerinin neredeyse tüm yönlerini bu oyunda görmek mümkün.

Shakespeare’nin Otello isimli eserinde ise edebi metinlerde sıkça yan yana getirilen “aşk, kıskançlık ve iktidar hırsı” teması ela alınıyor. Oyun “Kıskançlık nedeniyle işlenmiş bir aşk cinayetini” anlatıyor gibi görünse de oyundaki erkek karakterler, kadın cinayetlerinin arka planındaki egemen erkek tipinin korkunç yüzünü ele veriyor. Oyundaki Otello karakterinde, aslında kadına atfedilen “evham, kendine güvensizlik ve kıskançlık” gibi duygusal zayıflıkların erkekte ne kadar derin olduğu çok iyi görülüyor. “Ya benimsin ya kara toprağın” zihniyetini besleyen şeyin de “aşk” değil, erkeğin kadına sahip olma arzusu olduğu anlaşılıyor. Tıpkı bir eşya gibi, kadının varlığının tek anlamı bir sahibinin olmasıdır. Bu zihniyet “benim olmuyorsa yok olsun” diyebilecek kadar benmerkezcidir. Bu duruma “erkekliği” başka birinin canını alacak kadar “yüce” bir mertebede görme hastalığı da denebilir. İktidar hırsının, erkekleri nasıl korkunç bir komplocuya dönüştürdüğü ve kadına mal edilmek istenen “entrikacılığın” asıl olarak “erkeklik” olgusunda ne kadar güçlü olduğu da oyundaki Çavuş karakteri ile gözler önüne seriliyor.

İktidarı ve kadını ele geçirmek için her türlü alavere dalavere, komplo, entrika mubahtır… Kadını ele geçirme yarışı ile makam ve mevki ele geçirme yarışının iç içe işlenmesi de iktidar, hiyerarşi ve tahakküm ilişkilerinin, hem kadın-erkek ilişkileri alanında hem de siyasal ve sosyal alanda birlikte var olduğunu gösteriyor. Tüm iktidar ilişkileri sorgulamadan, kadın-erkek ilişkilerindeki iktidar ve egemenlik durumunu sorgulamanın tek başına yetmeyeceği gerçeğine işaret ediliyor. Shakespeare kadın dayanışmasını da ihmal etmemiş. Cinayeti işleyen kocası bile olsa cinayetin örtbas edilmesine izin vermeyen, gerçeği haykıran kadın karakteri, öncelikle kadınlara çok şey söylüyor: Kadın cinayetleri karşısında susmak onaylamaktır. Acaba Shakespeare bu oyunları yazarken, yaşananları hicvetmek için mi yoksa yeniden üretmek için mi yazdı? Bence hicvetmek için…

Ama keşke Hırçın Kız ehlileşmeseydi.

 

Kaynak: http://yeniyasamgazetesi1.com/hircin-kizin-direnisi-devam-ediyor-gultan-kisanak/?utm_campaign=nabizapp.com&utm_medium=referral&utm_source=nabizapp.com&ocid=Nabiz_App

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku