Özen Yula: “Değerler Kaybolunca Kıyamet Provası Başlar”

editor

Yazar ve tiyatrocu Özen Yula edebiyata verdiği 12 senelik aradan sonra bir romanla geldi: ‘Her Zerre Kara’. Bu kez yeni bir hayatın arayışında başka bir boyutta buluşan İstanbul’un ve İstanbulluların hikâyesini anlatıyor. “Yeni İstanbul’u olduğu gibi anlatıyorum aslında… Ama keşke bu ‘yeni İstanbul’, kendisinden önce binlerce yıllık başka İstanbul’lar olduğunun farkına varsa!” diyor…

Efnan Atmaca’nın Hürriyet Kitap-Sanat’ta yayımlanan söyleşi/haberini okurlarımızla paylaşıyoruz:

*****

‘Her Zerre Kara’… Özen Yula’nın 12 yıl aradan sonra yazdığı yeni romanı. Romanda insanların içi, geçmişi, geleceği, İstanbul ve belki de dünya hepsi boyut değiştiriyor sırayla, sonra karada buluşuyorlar… Bir tiyatro sahnesindeymiş gibi birbirlerinden el alarak sırayla sahneye çıkıyor, rollerini oynuyor, sonra da başka bir boyuta yol alıyorlar. İstanbul’un tüm kahramanları var romanda. Sokaklarda karşımıza çıkan, gazetede haberlerini okuduğumuz, her gün selam verdiğimiz… Biraz tanıdıklarımız, biraz komşularımız…

Elbette öncelikle neden edebiyata 12 yıl ara verdiğinizi sormak istiyorum. Bu dönemde tiyatroya çok fazla vakit ayırdınız.

Edebiyat sakinliği, kapanmayı ve disiplini gerektiriyor. Oysa tiyatroda disiplin olsa da sakinliği ve kapanmayı göz ardı ediyor. O kısma ağırlık verip reji üzerinde çalışmayı yoğunlaştırınca ister istemez edebiyatın gerekli kıldığı hayat tarzından uzaklaştım. 12 yıl içinde çok yurtdışı çalışmaları oldu, orada zaman geçirdim. Arada farklı oyunlar çıktı. Ama roman uzun soluklu ve adanmışlık isteyen bir iş. İki yıldır daha sakin ve kendi içimde bir yaşamı tercih ettim. Böylece de romanı yazmaya başladım.

‘Yeni İstanbul’un yeni kahramanlarını anlatıyorsunuz. ‘Yeni İstanbul’a eleştirel bir bakış açınız var. Nedir en çok sizi rahatsız eden bu İstanbul’da?

‘Yeni İstanbul’u olduğu gibi anlatıyorum aslında. Kendimce hiçbir eleştiri koymadan, ortada ne varsa o. Olduğu gibi anlatırken de durumların yapısı belki okuru eleştirel bakmaya götürebilir. Ama sadece var olan yapıyı gösteriyorum. Yalnızca bu ‘yeni İstanbul’, keşke kendisinden önce binlerce yıllık başka İstanbul’lar olduğunun farkına varsa! Keşke ‘yeni İstanbul’un yeni egemen sınıfı, çok zengin bir kültürel dokunun üzerinde bulunduğunun, kentin sadece cam-ayna-çelik konstrüksiyonlardan ibaret bir örnek gökdelenlerin ötesinde bir yapısı olduğunun farkına varsa! AVM’lerden başlarını çıkarsalar da mimoza, leylak, yasemin, ıhlamur kokularını duyabilseler, yaz akşamlarının eflatununu, donuk kış akşamlarının sarı lekeli pembeliğini görebilseler kadim İstanbul’da… Keşke.

Romanı okurken kimlerin hangi sırayla başka bir boyuta geçtiğine ya da yok olduğuna dikkat ettim. Failler mi yoksa maktuller mi, diye sorguladım. Baktım ki hepsi aynı zamanda hem fail hem maktul.

‘Yeni İstanbul’la beraber yeni bir insan yapısı oluşmuş gibi görünüyor. Romanda da bu durumun uzantısı olarak toplumun farklı kesimlerinden kahramanlar çıkıyor karşımıza. Farklı yaşama biçimleri, ekonomik durumlar, iletişim kanalları ama sonuçta her biri kendi hayatının hem faili hem maktulü, dediğiniz gibi. Faille maktulün iç içe geçtiği bir yapı kurulmuş gibi görünüyor günümüzde. Belki de o kişilerin seçimleri o yönde.

SABIR DENEN MEZİYETİ KAYBETTİK

Kahramanların kimisi az, kimisi çok olsa da hep başkalarının üzerine basarak başka bir gelecek kurmayı hayal ediyor. Yeni dünya düzeni bize kabullenmeyi, tevekkülü mü unutturdu?

Yeni dünya düzeni için tevekkül çok eski bir deyim olarak kalıyor. Tevafuk, teveccüh, tevazu gibi… Değişen yalnızca dönem, kent ve sanat anlayışı değil. Dünyanın bünyesi değişiyor. Zarafet ve incelikler zaten çok nadir rastlanan durumlara dönüşmüştü 90’lardan itibaren. Sanırım artık birçok şey kolay elde edilebilir gibi görünüyor herkese. Her şeyin hemen şimdi olmasını istiyorlar. Sabır denen meziyeti kaybettik. Sabrını kaybeden insan çabuk memnuniyetsiz olur. Ama dikkat etmeli, çok sabırlı olan da dut ağacı gibi durduğu yerde, içinden çürür!

Hangi noktada artık gerçekliğimizden uzaklaşıyoruz? Çaresizlik noktasında mı yoksa insani değerlere dair tüm bildiklerimizden vazgeçtiğimiz noktada mı?

İnsani değerler artık 20’nci yüzyıldaki değerler değil. Değişiklik her kademede kendini gösteriyor. Çaresiz kalan kişi çare aramaya çok farklı noktalara gidebilir. En beklenmedik şeyleri dahi yapabilir. Oysa değerler kaybolunca kıyamet provası başlar. Sanki bir örtü vardı bir aynanın üzerinde ve birileri gelip o örtüyü sıyırdı. Şimdi aynada insan denilen varlığın hakikat olamayacak kadar acıklı bir yansımasını görüyoruz. O eski Bizans söylencesindeki Aynalı Gemi gibi…

Kahramanların hayatı kesişiyor ve hepsi farkında olarak ya da olmadan birbirlerinin hayatına değiyor. Koskoca İstanbul dediğimiz yer bu kadar mı küçük?

Dünya dediğimiz yer çok küçük zaten. Rastlantı dediğimiz hayatın tuhaf matematiği de en beklenmedik kişileri en beklenmedik yerde dahil eder hayatımıza. Hasta olursunuz, bir anda hastanede bulursunuz kendinizi ve bambaşka bir gerçeklik boyutunda yeni insanlarınız olur hayatta. Sonra onların birbirlerine görünmeyen bağlarla bağlı olduğunu görürsünüz. Gündelik hayatta buna tanık olamasak bile kurgunun dünyasında bu mümkün. Onun için kurgu, kurmaca bunca yön verebilir bir hayata.

Kahramanlarınız farklı bir boyutta buluşuyor. Siyahta, yani bir anlamda tüm renklerin bir araya gelip oluşturduğu noktada buluşturuyorsunuz onları. Herkesin birbiriyle barışıp bir olabileceği bir başlangıca dair umut mu taşıyor bu buluşma, yoksa her şeyin bittiğine mi delalet?

İnsana dair umudumu asla kaybetmedim. 12 yıldan sonra romana dönmemin biraz da bu safiyane umudumla ilgisi var belki. Artık alnımdaki çizgilerin sadece yaşanarak ve düşünerek kazanılabileceği bilgisi yerleşti içime. Bu noktada, böyle giderse ne olacağına dair bir öngörü çabası olabilir benimki. Ama insan sonunda kendi felaketini kurabildiği gibi kendi kurtuluşunu da gerçek kılabilir. Şefkat, merhamet, beraberlik, saygı gibi birtakım eski değerleri hatırlayarak belki de. Çünkü bunlar belki de kurtuluş anahtarıdır insan ırkının…

Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/degerler-kaybolunca-kiyamet-provasi-baslar-41727402

Her Zerre Kara Kitap Açıklaması

Milliyetçi rapçisinden muhafazakâr baristasına, dilencisinden yaşam koçuna, sabah programları starından sözlük yazarlarına kadar farklı insanların birbirine bağlanan maceraları. Gerçekten her insan görünmeyen bağlarla bağlı mıdır birbirine?

Hırsları, açgözlülükleri, tamahkârlıkları ve bastırılmış hınçları eşliğinde günümüz Türkiye’sinin insan portreleri ve içinde bulundukları, uçlarda yaşanan duygu durumlarıyla tanışacağız.

Yeni İstanbul’un öz hikâyesiyle, aşkı, hiddeti ve şefkatiyle yüzleşmeye hazır mıyız?

Ya da ona yaptıklarımız karşılığında bu efsunlu kentin bize nasıl bir yanıt vereceğiyle yüzleşebilecek miyiz?

Her Zerre Kara diye gezinir hayatlar, Yeni İstanbul’un sokaklarında.

Özen Yula’dan yeni bir memlekete ve kuşağa on iki yıldan sonra yeni bir roman.

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Künyesi: 

Hamur Tipi : 2. Hamur

Sayfa Sayısı : 280

Ebat : 13,5 x 19,5

İlk Baskı Yılı : 2021

Baskı Sayısı : 1. Basım

Dil : Türkçe

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku