Hasan Erkek yazdı: “Bahar Noktası, Yücel Erten ve Tiyatromuz”

editor

Bahar Noktası

Benzer sosyo-ekonomik koşullara sahip toplumlar benzer kültürel, sanatsal ürünler ortaya koyar. Prof. Dr. Cevat Çapan, “Musiki Aşkı Besliyorsa Eğer” başlıklı makalesinde, Shakespeare’in oyunlarındaki şarkı ve şiirlere karşılık gelebilecek alaturka şarkılar bulup çıkarmıştı. Demek ki, Osmanlı’nın son dönemleri Shakespeare’in oyun yazdığı dönemin altyapısını barındırıyordu. (Shakespeare mi eskimiyor, yoksa biz mi ilerlemiyoruz, doğrusu düşünmeye değer). 

Can Yücel’in, Shakespeare’in “Bir Yaz Dönümü Gecesi”nden (A Midsummer Night’s Dream) hareket ederek “Bahar Noktası”nı keyifle oluşturmuş olması (burada yalnız “Türkçe söyleyen” değildir artık) elbette yalnız bununla açıklanamaz. Shakespeare’in renkli ruhunu (Akdenizli olduğuna dair iddiaları yabana atmamalı) giyinmiş olan Can Yücel, onun sivri dilini de ödünç alır (yoksa, sivri dilini Shakespeare’in emrine verir mi demeliyim). 

Can Yücel, yalnız dili değil, coğrafyayı da, dahası bunlarla yetinmeyip tarihi de değiştirir. Antik dönem Atina’sında geçen olayları, on sezikinci-on dokuzcu yıl Osmanlı İmparatorluğundaki Levanten İstanbul’unda (Levanten ya da argo tabiri ile Tatlısu Frenki Osmanlı Devleti içinde özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanları tanımlamak için kullanılıyormuş) geçirir. Öte yandan, zaman zaman Shakespeare’in yaptığı gibi, onda da tutarlı davranmaz. Günümüze ve uzak geçmişe de göndermeler yapar. Oyunu, Dil ve Tarih-Coğrafya kavşağında yeniden yaratır. Yücel Erten’in muzipçe deyişiyle, Bahar Noktası Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi olmuştur artık.

Dizimi pek değiştirmez Can Yücel ama dizisel düzeyde hemen her şeyi değiştirir ve taptaze bir oyun ortaya çıkarır. (Göstergebilimsel bir karşılaştırma yapılarak doktora tezleri yazılabilir). Daha önce Bahar Noktası’nı dört farklı tiyatroda sahnelemiş olan Yücel Erten, oyunu İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda bu kez İzmirli seyirciyle buluşturur. Ama bu bir tekrar (röpriz) oyun değildir. Artık, oyunu avucunun içi gibi ya da evinin yolu gibi iyi bilmektedir. Can Yücel’den de ilham alarak, onun İstanbul’u mesken seçip yeniden yarattığı Bahar Noktası’nı, yavaş yavaş Akdeniz’e (Ege’ye) doğu çeker. Olayları, Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde olan ve İzmir’in karşısında bulunan bir adada geçirir. İzmir’e de rol verir. Çok da yakıştırır. Bize de, seyrederken kahkaha atmak kalır.

Dinamik, genç bir ekibin (olgun yaşları da gayet başarıyla oynuyorlar) görev aldığı yapımı seyrederken, müzelik olmayan bir Shakespeare seyrettiğinizin iyice farkına varıyorsunuz. Tiyatral tatla edebi tat kol kola girmiş, buzuki eşliğinde halaya durmuş gibi. Sanki Can Yücel Erten (bilerek böyle yazdım) Shakespeare’in metninin tozlarını silkelemiş, onda bahar temizliği yapmış, böylece ömrünü uzatmıştır. Zaten, Shakespeare oyun yazarından öte, Can Yücel çevirmenden öte, Yücel Erten de yönetmenden ötedir. Bu üçlü buluşmaya, başarılı sahne tasarımı ve yönetmenlerine inanan genç oyuncuların enerjisi de eklenince, yapım sahnede bir ziyafete dönüşüyor. Darısı bizim yazarların oyunlarının başına…

Can Yücel

Yücel ERTEN ve Tiyatromuz

Söz buraya gelmişken, son günlerde, sosyal medyada, Yücel Erten’in adı etrafında (adı anılarak ya da anılmadan) kopartılmaya çalışılan fırtınaya da değinmeden geçmeyeyim. 

Her şeyden önce, sakin olmalıyız. Türkiye’de devrim filan olmuş değil. Alt tarafı bazı belediye başkanları değişti. Onların da, seçildikleri belediyelerde, çaycısına kadar her şeyi tepeden tırnağa değiştirmeleri beklenmemeli, öyle değil mi?… Değiştirecek olsa bile, iştahları kabartmamalı bu. Mesleğimizi bu tür tartışmalarla böylesine ayağa düşürmemeliyiz. Pozisyonlar gelip geçicidir. Kalıcı olan tiyatrodur. Muhsin Ertuğrul’un yerine geçenler Muhsin Ertuğrul olmadıkları gibi, Yücel Erten’in yerine geçmeyi hayal edenler de, oraya atansalar bile, birer Yücel Erten olamayacaktır…

Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çok iyi bir kültür sanat ekibi var ve bu ekip çok başarılı çalışmalar yapıyor. Aynı partiden seçilen, bilimsel bir disiplin içinde yetişmiş olan, hayata bilimsel gözlerle bakan, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da, olup bitenleri nesnel olarak gözlemlemesi, olaylara çok yönlü bakması, konunun uzmanlarına danışması, bilimsel verilere göre değerlendirmeler yapması, somut sonuçlara vararak kararını vermesi beklenir. Her semptom hastalığa delalet etmediği gibi, hasta olarak gösterilen herkes de hasta değildir. Doktor da apar topar ameliyat yapamaya girişmez zaten…

Toplum olarak, yediden yüz yediye kadar, liyakati ve demokrasiyi iyice öğrenmemiz ve içselleştirmemiz gerekiyor. Liyakatte önemli olan, herhangi bir konuma, parti (partizanlıkla) ya da akrabalık ilişkisiyle (nepotizm) atanmak değil, eğitim, deneyim ve potansiyel olarak orayı hak etmektir. O yere atanan/seçilen kişinin de, birikimi, edim ve eylemleriyle orayı doldurması beklenir.  Aynı biçimde onun da liyakate göre hareket etmesi, demokratik, çoğulcu, hakkaniyetli davranması şarttır. Başka türlü tiyatromuzu daha iyi bir düzeye yükseltemeyeceğimiz gibi, ülkemizi de daha iyi bir noktaya çıkaramayız.

Yücel Erten

Genel Sanat Yönetmenleri’nin liyakate uygun atanmadığı kamu tiyatrolarımız var. Repertuvarlarıyla ve icraatlarıyla eleştirilebilecek pek çok şey yapıyorlar ve/veya yapmaları gerekenleri de çoğunlukla yapmıyorlar. Bunlar karşısında kafalarını kuma gömüp, onların hocası konumundaki Yücel Erten’e, “vurun abalıya” türünden salvolar savurmak, en hafif tabiriyle, haksızlıktır. Erten, mevcut kamu tiyatrolarımızın başındaki, tartışmasız, en yetkin kişidir. 

Kuşkusuz, kamu tiyatroları halkın vergileriyle kurulan ve işleyen kurumlar olduklarından, kamuya ve tiyatro sanatına karşı sorumludurlar. Yani başlarına atanmış olan yöneticilerin özel mülkleri, çiftlikleri değildirler ve öyle idare edilemezler. Kamu adına eleştirilebilirler ve şeffaflıkla hesap verirler. Ama eleştiriler de, kişisel çıkar ve ikbal için değil, kamu adına, kamu yararı ve tiyatro estetiği gözetilerek yapılır. Yanı sıra, eleştirinin yöntemi, amacı ve somut dayanakları olmalıdır. Sığ dedikodular, kenar mahalle kavgaları, belden aşağı vuruşlarla yapılanlar eleştiri olarak nitelendirilemez. Bunda kamusal bir yarar olmadığı gibi, tiyatro estetiğine de en ufak bir katkı söz konusu değildir.

Uzun yıllar özlemi çekilen İzmir Şehir Tiyatrosu, Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in öncülüğünde, bir grup tiyatro sanatçısı ve biliminsanının girişimiyle kuruldu. Kurucu Genel Sanat Yönetmeni olarak seçilen Yücel Erten, parlak zekası, zengin deneyimi, derin bilgisi, eşsiz birikimi ve özgün yaratıcılığıyla kurulma sancılarını ustalıkla bertaraf ederek çok iyi bir başlangıç yaptı. Üstelik bunu üç yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdi. Tiyatroda sağlamış olduğu çalışma barışı, dengeli tiyatro repertuvarı ve seyrettiğimiz başarılı yapımlar bunun somut kanıtlarıdır.

Görev süresinin üç yıl daha uzatılmasında, açık kamu yararı vardır. Yücel Erten’in buna ihtiyacı yok kuşkusuz, (o oyun çevirerek, yöneterek, dramaturgluk yaparak hayatını huzurla sürdürebilir bir birikime ve yeteneğe sahip) ama İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın ona ihtiyacı var. Tiyatromuzda onlarca Yücel Erten yok. Kadir kıymet bilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. 

Yücel Erten’in öncülüğünde geçecek, bu yeni üç yılda, kuruluş sancıları da artık geride kalacağı için, kurumsallaşma çalışmaları kök salacak, tiyatronun gelenekleri oluşmaya başlayacaktır. Sahneleri artacak, repertuvarı çeşitlenip zenginleşecek, özgün projelerle dünya çapında bir tiyatro olacaktır. Buna yürekten inanıyorum. Çünkü Yücel Erten’in ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın böyle bir potansiyeli var.

Prof. Dr. Hasan ERKEK

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku