Vefatının 25. Yıldönümünde, Cem Yalın Anısına…

Özgür Başkaya
Cem Yalın’ı 25 yıl önce kaybettik. Onun için yazdığım eski bir yazıyı sizlerle paylaşıyorum.. Kısa tanışıklığımız ve sohbetlerimiz bana hep güzel ve sıcak duyguları anımsatır. Velhasıl 45 yıllık ömründe insanlığa katkıları saygıyla hatırlanacaktır.. Bu vesileyle; toplumcu tiyatro hakkında yıllar önce yazılan bu yazıyı öğrencilerimin ve toplumcu tiyatroya merak duyanların okumalarını da dilerim..

(BU YAZI 27-28 OCAK 2007 TARİHLERİNDE İZMİRDE TİYATROEVİ’NİN ORGANİZASYONU İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN”CEM YALIN” ETKİNLİKLERİNDE YAPILAN “TOPLUMCU TİYATRONUN BUGÜNÜ” ETKİNLİĞİ İÇİN YAZILMIŞTIR.)

Merhaba..

Cem Yalın’ı anma etkinliğini düzenleyenleri ve katılımcıları Özgür Tiyatronun tüm emekçileri adına selamlıyorum.

Merhaba Cem,merhaba toplumcu tiyatronun yılmaz emektarları…

(Ekmek parası derdiyle yanınızda olamamaktan büyük bir üzüntü içinde olduğumu bilmenizi istedim.. Hiç olmazsa birkaç satırla aranızda bulunmak için yazıyorum.)

Ülkemizde “TOPLUMCU TİYATRO” olarak adlandırılan ve tüm dünyada sosyalist gerçekçilik olarak bilinen bu tiyatral olgu; yoğunluklu olarak bizde toplum sorunlarına halkçı bir perspektifle bakan tiyatro olarak algılanmıştır.Bu anlamda toplum sorunlarını ilgilendiren ve “ilerici” tiyatro perspektifiyle hareket eden tüm çalışmalar bu adla adlandırılmıştır.Bu bakış açısı “adı üstünde” haklılık içerse de , toplumcu tiyatroyu algılarken sosyalizmi hedefleyen tiyatroları değerlendirmek daha doğru olacaktır kanaatindeyim..

Sosyalist Gerçekçiliğin dünyada algılanışının dışında bir süreçtir bu. Reel Sosyalizmin tutucu ve baskıcı sanatsal tavrının konusu bu yazının içeriğinin dışında ve kesinlikle farklı zamanlarda yapılmalıdır..

Geçmişten günümüze üreticilerinin (o tiyatrodaki tüm çalışanlar) sosyalist olduğu yada sol perspektifli olduğu birçok tiyatro bulunmaktadır..Eskinin “Dostlar Tiyatrosu”, “Devrim İçin Hareket Tiyatrosu”, “Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu” bunlardan birkaçıdır.Bu tiyatrolar özgürlük ve eşitlik temelli dünya görüşlerini emekçi kesimlere ulaştırmak ve bilinçlenme sürecine(dönemin tabiriyle devrim’e) estetik katkılar sunma çabası içinde olmuşlardır..Bazen fraksiyon tartışmalarına girmişler ve bu nedenle ayrılıklar yaşamışlar, bazen kopanlar- dönenler olmuş, bazense kahpe felek etmiştir oyununu.Almıştır Azrail bu değerli tiyatro emekçilerinin canını..Ne olursa olsun Toplumcu Tiyatronun önemiyle ilgilenmiş ve bizlerin yol göstericileri olduklarını göstermişlerdir..

Bu değerli süreç iyi değerlendirilmelidir.

Her tiyatro politiktir..

Burada önemli olan husus kimin-kimlerin tarafında yer aldığınızdır.Tarihsel süreç içerisinde (şairin dediği gibi) patrici ve plep, derebeyi ve toprak kölesi, işçiler ve patronlar, yani tek kelimeyle ezenler ve ezilenler olarak vuku bulan bu savaşta, tiyatro da safını belirlemek durumundadır.Bunda elbette bu tiyatroyu yapanların dünya görüşü işin temelini oluşturacaktır.Tiyatro sanatının bir üst yapı kurumu olduğu ezberlemesini yaparak, burjuva tavırlar gösterilmesinin zorunluluğunu dikte etmeye çalışan bir kısım tiyatro hocasına, oyuncusuna, yönetmenine söylenecek tek söz Engelsin fabrikatör çocuğu olduğunu hatırlatmaktır.Tiyatrolar manifestolarıyla, tüzükleriyle, oyunlarıyla ve toplumsal devinim içinde tiyatro dışındaki tavırlarıyla DURUŞlarını oluşturacak ve bu da kitlelerin gözünde toplumcu tiyatro yada değil ayrımını belirleyecektir.

Estetik konusunda yoğun eleştiriler alan solcu tiyatrolar bulunmaktadır..Bu eleştirilerin haklılık payları vardır.Estetik kaygıların geri plana atılmaması toplumcu tiyatroların önemle üzerinde durmaları gereken bir konudur.Zaten sanat(tiyatro), estetik kaygı taşımadan yapılamayacağına göre yaratıcılığı ve güzeli öne çıkarma çabasındaki tiyatro bu sorunun üstesinden gelecektir.

Sloganist tiyatroların da olabileceği gerçeği yukarıdaki söylediklerimle çelişen bir durum değildir. Bu; yere,tercihe ve zamana göre değişecek ve üreticiler tarafından değerlendirilecek bir olgudur.Kiliseye karşı çıkan aydınlık ortaçağ tiyatrolarını, Pazar yerlerinde aristokratlara yada burjuvalara karşı yapılan tiyatroları, Latin Amerika da ki devrimci işçi tiyatrolarını, mitinglerde işçileri coşturan goşist Sovyet tiyatrolarını saygıyla anmak gerekir.Ayrıca sahnede tüm ezberleri kıran Brecht’i, devrimi gaye edinmiş Piscator’u, talihsiz Meyerhold’u düşündüğümüzde, her nerede olursa olsun estetik kaygısı, iletisi ve biricik yapılandırmasıyla tiyatro hep varolmuştur, varolacaktır. “Öldü” zırvalıklarına karşı devrimci tutumuyla yaşayan olduğunu gösterecektir.

Görsel efektleriniz estetik kaygınıza ve iletinize uygunsa sahnede kuşlama da yapabilirsiniz, sloganda atabilirsiniz. Tiyatro kimsenin tekelinde değildir..Tiyatroyu kalıplar altına alan bakış açılarına karşı durulmalıdır.

Politika ve sanat ilişkisi değerlendirildiğinde 2005 Cem Yalın anma etkinliklerinin açış konuşmasında söylediğim gibi: “Sansüre ve otosansüre karşı çıkmak her sanat insanının görevidir.” Yeter ki gerçekten tiyatro yapılsın. Görmekten gelmektedir tiyatro kelimesi.. Bu seçim tiyatroların kendilerinindir.

Toplumsal duyarlılıkların azaldığı, insani değerlerin unutulduğu, belleğimizin balık belleğine dönüştürülmeye çalışıldığı, tüm değerlerin alınıp satıldığı bir dönemde ideolojik ve politik bir manüplasyonla karşı karşıyayız.

Sanatın politikadan bağımsız olamayacağı gerçeğini unutmamalıyız. “Sanatın ve sanatçının işlevini ve gücünü çok iyi bilen sermaye, sanatın üstünde (Demoklesin Kılıcı gibi) bir baskı olarak durmakta ve sanatla politikanın ayrılması temelinde kapsamlı ve bilinçli bir çalışma yapmaktadır..Sanatla politikayı sözde ayırmak istiyorlar!!! Halbuki sanatın politikadan bağımsız olamayacağı bir gerçektir…

Kapitalizm özelde edebiyat ve tiyatro genelde sanatla uğraşırken; istediği oyunları ideolojik ya da maddi manipülasyonlarla oynatır, egemenliğinin sürekliliği için tüm dalavereleri yaparken; işine gelmediği tiyatroları,metinleri sansür ettirip, kitapları yaktırıp, sanatçıları , yazarları, bilim adamlarını içeri attırırken sanat ve politika birbirlerinden ayrı değil de ; biz onların çirkefliklerini açığa çıkarıp, insansızlaştırma süreçlerini deşifre ettiğimizde mi sanat ve politika ayrı şeyler oluyor..! Buna artık ancak ahmaklar inanır..(bu konuda ayrıntı için “piyasa. sanat .. sanatçı…” yazım değerlendirilebilir.)

Emekçilerin estetiğini ve estetik politikaya adımın atılmasını sağlamanın zamanı gelmiştir..Ve hatta geçmektedir. 12 Eylül’ün bir buldozer gibi tüm yaşam olanaklarımızı dümdüz bıraktığı gerçeğini görüp ona göre hareket etmek gerekmektedir.Milyon yıldır yapılan sanat sanat içindir,sanat toplum içindir tartışmasının artık evrilerek “Nasıl toplumcu tiyatro? Geniş yığınlar,ezilenlerin tiyatrosu nasıl olmalıdır? Sorularına geçmek gerekmektedir.

Toplumcu tiyatroyu konuşanlara selam olsun.

Yaşasın toplumcu sanat…

Yaşasın eşit ve özgür bir dünya isteği – düşü…

Kazanan biz olacağız..

Kahrolsun elit burjuva sanatı..

Kahrolsun kapitalizm..

ÖZGÜR BAŞKAYA

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku