Nuray Büyükdağ yazdı: “İstanbul’da Oryantasyon Sorunu Yaşayan Adaylara, ‘Kalabalık Duası’nın Meddahından Kılavuzluk Hizmeti”

editor
Muzip bir oyun, muzip bir metin ve muzip bir Güray Dinçol rejisiyle karşımızda: Kalabalık Duası!

Nuray Büyükdağ’ın T24’de yayınlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

Biz daha Bahçeli’nin “Her ceviz yuvarlaktır, ama her yuvarlak ceviz değildir” gibisinden söylediği sözleriyle ne demek istediğini anlamaya çalışırken, ülkeye “huzur veren gülümsemesiyle” bir yenisi daha peydah oldu: “Senin rakibin kendinsin ya! Sen bi kendine, şöyle aynaya dön bak! Aynada görürsün. Aynaları da yok bunların. Ayranı yok içmeye…Evet… Şimdi biz…” diyen Murat Kurum.

Yani, sanki o laflar bir yerden bir yere gidiyormuş da Kurum da tutabildiğini orada söyleyivermiş gibi. Neyse ki idmanlıyız.

İmamoğlu’na zaafı olduğunu da düşünmüyor değilim. Ya da ‘deringiller’ tarafından İmamoğlu kazansın diye aday gösterildiğini…Ona tek rakibinin kendisi olduğunu hatırlatması, vaatlerinin yüzde 87’sini gerçekleştirdiğini itiraf etmesi, deprem anında İstanbul’un 11 ile koştuğunu hatırlatması…

Kendisini protesto eden TOKİ mağdurlarının sloganlarını tezahürat sanan, “Sadece İstanbul” sloganıyla yola çıkıp, sesinde Erdoğan efekti ile “Biz kazanırsak Gazzeli mazlumlar sevinecek” diyerek – bence asıl bizdeki bakan çocukları sevinecek – “Beka, Büyük Türkiye Davası” söylemlerine gaz veren ve bizleri de “Gazzeli çocukların seçimden önce sevinmelerinin önündeki engel ne?” sorusuyla baş başa bırakan, ayaklarına baretlerini giyerek(!)ambiyansı düşük salonlarda neyin açılışını yaptığından bi haber, Bolu’nun(!) pazarını geçtikten sonra, Beşiktaş Spor Kulubün’de Hasan At(!)’ı ziyaret eden Kurum için her yere rahatlıkla taşıyabileceği acil bir cep prompter’ı lazım.

Beykoz ilçesinin hangi yakada olduğunu daha yeni öğrenen, Küçükçekmece mitingindeyken Büyükçekmece’de olduğunu sanarak “Büyükçekmecenin bizden beklentileri var. Hazır mısınız? diye soran, Ordu Caddesi’nin adının Ordu ilinden geldiğini düşünen, İstanbul’da habire yerini yönünü şaşıran Kurum’un oryantasyon sorunu için bir kılavuz  önerim var!

Kalabalık Duası’nın Adam’ı, Hamuş’u, Sırrı’sı, Hayati’si…

İstanbul’un mor sisinde, Kurum’un elinden belinden tuta tuta, 8 kilometreyi 8 adımda katederler de, Kurum da böyle böyle İstanbul’un semtlerini, sokaklarını öğrenir.

Murat Kurum

Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum(…)

Önce sizin içeri girmenizi, sonra ışıkların kapanmasını, hikâye anlatacağım, aklıma gelmesini, misal çişim var gitmesini, dişim ağrıyor geçmesini bekliyorum!

Ama sen de bekliyorsun… Misal, akşam buraya yetişmek için otobüsün gelmesini bekliyorsun. Dün sevgilinden ayrıldın, bugün mesaj atmasını bekliyorsun. Geçen hafta patrona beddua ettin, çarpılmasını bekliyorsun. İki ay önce takside girdin, bitmesini bekliyorsun.Geçen yıl şeftali ektin, vermesini bekliyorsun.

Bekliyorum, bekliyorsun, bekliyoruz…

Fiziksel Tiyatro Araştırmaları, Şatonun Altında oyunundan da aşina olduğumuz muzip bir oyun, muzip bir metin ve muzip bir Güray Dinçol rejisiyle karşımızda: Kalabalık Duası!

Edebi olanla teatral olanın bir arada seyirlik bir esere dönüştüğü 70 dakikalık oyun, seyirciye yeni bir hikâye deneyimi vadediyor.

Kalabalık Duası

Keşmekeş mi, nizam mı? Düzen mi, kaos mu?

Oyun, bir budala, derviş, berduşun, adına ne derseniz deyin, hem insanın sırrınının hem de sırrı bozuklar diyarı efsunlu İstanbul şehrinin sırlarının peşine düşme hikâyesini anlatıyor. Oyunda sırrın peşine düşülürken insanın içindeki kaos ile İstanbul’un keşmekeşi iç içe geçiyor, İstanbul’un çarpıklığı ve insan olmanın handikapları birbirine değe değe ortaya seriliyor.

Karakterimiz alnımızdaki sırrı çözmek için kâh bu dünyadan Üsküdarlı Cüce Rıfkı Efendi’nin kâh rüyalar diyarından Balatlı Abdullah Efendi’nin dergâhına gidiyor. Mahallenin dişsiz, göbekli, kel abisi ile ‘zaman neden ileri gidiyor da biz hep geride kalıyoruz?’ sorusunun peşine takılıyor, sosyeteden fırlama kadın ile ‘insanın yalnızlığının’ nedenini sorguluyor, oyuncu ile insanın kendisine atfettiği gereğinden fazla değere tanıklık ediyor. Rüyalar diyarında ise her defasında başka bir hikaye olup sırrın peşine düşüyor: AdamHamuşSırrıHayati

Bir dumanın içinde zerre olup, zamansız ve mekânsız, havadan hafif, altında kaynayan şehir,  Balat’tan Sulukule’ye, Bomonti’den Haliç’e, Gümüşsuyu’ndan Kuzguncuk’a, Cibali’den Cihangir’e, Eminönü’den Etiler’e insan hikâyelerini toplaya toplaya İstanbul’un sırrını çözmeye başlıyor. Keşmekeş mi, Nizam mı?

Yazar, yönetmen, oyuncu ve ışıkçının buluşmasıyla yol alınan, provanın kendisinin performansa dönüştüğü oyunda, tasavvuf ile felsefi olan, geleneksel ile çağdaşın bir aradalığıyla modern bir meddahlık denemesi sergilenmiş.

Hikâyesinin takip edilmesinin her zaman kolay olmadığı oyunda, Tolga İskit performansıyla sizi yakanızdan tutup onca semtin, kültürün, insan hikayesinin anlatıldığı İstanbul keşmekeşine tekrar dahil ediyor. Tek kişilik oyunda birden fazla karakteri oynayan oyuncu, sahnedeki onca kalabalığa rağmen hiçbir karakteri stereotipleştirmiyor. Yönetmen İtalya’dan clownu, oyuncu bizden meddahı bir araya getirip, aynı potada işleye işleye eritmiş, her iki geleneğe de içkin ama yeni bir şey ortaya çıkarmış.

Son zamanlarda üzerinde kafa yorulmuş, çalışılmış oyunlara az rastlıyoruz. Oyun çıksın da seyirci gelir nasıl olsa hesapçılığı yapılmamış. Bir an önce bir oyun çıkaralım telaşına düşülmeden demlene demlene tamamına ermiş. Bu anlayış da seyrine doyum olmayan bir eser ortaya çıkarmış.

NURAY BÜYÜKDAĞ

 

Kaynak: https://t24.com.tr/yazarlar/nuray-buyukdag/istanbul-da-oryantasyon-sorunu-yasayan-adaylara-kalabalik-duasi-nin-meddahindan-kilavuzluk,43905

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku