Kronik Kolektif “Vahşet Tanrısı” İle Perde Diyor…

Tolga Polat

Tolga Polat

Tiyatro Kronik Kolektif; Yasmina Reza’nın yazdığı Tony ödüllü oyun, “Vahşet Tanrısı”nı  genç yönetmen Saim Güveloğlu rejisi ve Zeynep Avcı çevirisi ile sahneliyor…

Tiyatronun kronik sorunlarına kolektif çözümler aramayı ilke edinen ekip, uzun süreli bir araştırma süreci gerçekleştirerek, sözün fiziksel eyleme dönüşüm koşulları üzerine çalışmalarını sürdürürken, bu çalışmalarının sonucunu seyirci ile buluşturmak adına, deneysel bir çalışma ile hazırlanan Vahşet Tanrısı ile perde diyor…

VAHSET TANRISI / TIYATRO / KADIR HAS SAHNE / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

Fotoğraflar: Muhsin Akgün

Bu oyunun özelinde “ Söz bir isteği dışavurmak için fiziksel bir eyleme dönüşmelidir.” tezi üzerinden yola çıkan Kronik Kolektif kendi manifestolarını şöyle açıklıyor; Tiyatro, oyuncu ile seyirci arasında gerçekleşen bir olaydır. Bu olay iletişimsel olduğu kadar bedensel ve duygulanımsaldır da. Kronik Kolektif seyirciyi yanına ya da arkasına alan değil, onu muhattap alan işler yapmak ister. Kronik Kolektif için aksiyonun kurucu unsurları, dramatik canlandırma ve anlatım kadar seyir ve dinleme eylemleridir. Tiyatronun kronik sorunları temelde seyir ve dinleme eylemlerinin aksiyonun kurucu unsurları arasında görülmemesinden kaynaklanır. Bu sorunlar arasında inandırıcılık, organiklik, temsil ve performans birlikteliği, mekâna ve zamana özgü olan ilişkisellik, tiyatro olayıyla sevgiye dayanan bir ilişki kurma konularındaki eksikliklerdir. Öte yandan formalist takıntılar ile görünürlüğe ya da seçkinliğe endeksli direniş takıntıları sayılabilir. Kronik Kolektif, bildiği ile değil, merak ettiği ile ilgilenir. Temel dayanak noktası dramaturjidir. Dramaturji metni ya da yapıyı çözümlemeye indirgenemez. Yazım, yönetim, tasarım, oynama, seyretme ve dinleme eylemlerinin her biri ayrı ayrı dramturjinin konusudur. Tüm bu maddeler bugün için geçerlidir, yarın değişebilir. Kronik Kolektif bu durumda manifestosunu değiştirir.

VAHSET TANRISI / TIYATRO

Klasik ve biçimci yaklaşımlarım dışında kalarak bir anlamda Şahika Tekand ve Esat Tekand tarafından oluşturulan, Studio Oyuncuları’nın oyunculuk sanatında “çağdaş olan”ın araştırılması ve uygulanması ilkesinin, 20 yıl içinde Şahika Tekand’ın geliştirdiği ‘Performativ Sahneleme ve Oyunculuk’ yöntemine dönüşme sürecine benzer bir ilkesellik belirleyen Kronik Kolektif; bildiklerinin değil, merak ettiklerinin üzerine giderek bir tez konusu oluşturuyor… Ancak bunun sonucunun izleyici açısından kabul edilebilir ve anlaşılır olması için daha uzun yıllar hedeflenen çalışma perensiplerinin geliştirilerek deneme yanılma yöntemi ile devamlılık kazanması gerektiği muhakkak …

Ülkemizde İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından geçmişte sahnelenmiş olan ve oyuncularına ( Ülkü Duru, Zerrin Tekindor, İştar Gökseven, Zafer Algöz ) pek çok ödül kazandıran Vahşet Tanrısı, iyi bir matematiği olan, belli bir mizah anlayışı ile iki farklı görüşü bir araya getirerek yazılmış bir metin.

VAHSET TANRISI / TIYATRO

Oyunun kısaca konusu şöyle; çocukları kavga etmiş olan iki aile medeni bir uzlaşmaya varmak istemektedir… Aralarında kibarca konuşmaya başlarlar… Ama sonunda kıyamet kopar… Çünkü hayatları farklı mutsuzluk biçimlerinden oluşan bu kişiler şu gerçeği bilmiyorlardır;  İnsan aşkı ve evliliği hayalleriyle, yeteneğiyle yaratır ve maalesef zamanla karakteriyle mahveder… Çünkü karakter kaderdir!

İki çocuğun kavgaları ile ortaya çıkan bireysel şiddet, izleyiciye sürekli yüzleştiğimiz toplumsal şiddeti hatırlatıyor… Sokakta, okulda, aile içinde, medyada, ihmal, istismar, intihar, kültürel ve sosyal yapıdaki bozulmalarla birlikte kimi sapkın inanç ve yaklaşımların kıskacında yaşanan şiddetin nasıl toplumsal şiddete dönüştüğünü, yazar oyunun özünde izleyiciye, çocuklar ve onların ebeveynleri üzerinden yansıtırken, bir taraftan da modern insanın, baskı altında tuttuğu ve gizlediği ilkel yanının nasıl ortaya çıkabileceğini gösteriyor…

VAHSET TANRISI / TIYATRO

Oyunda, günlük hayatta takındığımız maskelerin ve ahlaksal normların kriz anlarında nasıl bir vahşet ve ilkelliğe evrildiği açıkça ortaya çıkmakta… El Gazali’nin ; “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk sanır.” sözündeki gibi, oyun içinde yavaş yavaş kırılan bu kabuğun neticesinde karakterlerin gerçek yüzü ortaya çıkarken, sürekli maske takarak oluşturdukları sahte ve savunucu iletişimin, değersizlik inancı, özsaygı eksikliği ve korkulardan kaynaklandığı gibi nedenlerini de irdeliyen metin, iç dünyamızda yaşadığımız endişe, kaygı ve algılamalarımızın, dış dünyamıza korku olarak yansıdığını gösteriyor…

Yönetmen Güveloğlu, sinematogratif bir reji denemesi sağlarken, sadece durumu ortaya koyan ve her oyunda oyuncuların farklı içsel eylemleriyle denemeler yaptığı bu çalışmasında, tiyatronun dinamiği tempo’yu sözle fiziksel eylem birliğine taşımak isterken, oyunun ilk yirmi dakikasında, uzun eslerle yavaşlıktan kurtulamıyor… Komedinin gerektirdiği matematiksel aksiyon başlangıçta ağır aksak gitmiş olsa da metindeki çatışma vurgusunun artması ile sona doğru tempo yükseliyor… Tülin Özen ve Çetin Sarıkartal yalın bir oyunculuk sergilerken, Roza Erdem ve Tansu Biçer içsel eylemin sürdürülebilirliği konusunda öne çıkıyor… Kolektif oyunculuk, zamanlama, oyuncuların kendi aralarında ve seyirci ile kurdukları ilişkinin canlılığı kimi yerlerde tempo sorununa yenilse de metnin gücü bu deneysel çalışmayı farklı kılıyor…

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku