Tiyatro Pürtelaş’tan “Parçacıklar”: Hepimiz Çoklu Evrenlerin Bir Parçasıyız!

Tolga Polat

Tolga Polat

Yaşadığımız zorlu hayatta, seçimlerimiz sonucunda başrolleri kimler oynuyor? Kimi zaman hayatımızda figüran gibi hissediyor ve neden orada değil de burada sorusunu kendimize sorabiliyoruz… Ya da ‘niye ben’ demekten alamıyoruz kendimizi… Tüm seçimlerimiz geleceğe dönük gerçekleri belirliyor mu? Ya ‘onu değil başkasını seçsem ne olurdu’ düşüncesi bile yerli yersiz aklımızı meşgul edebiliyor… Her karar verme anında karmaşıklaşan ve her yeni yönde eşzamanlı ilerleyebilen bir başka bizi düşündüğümüzde, yine geçmiş seçimlerimiz mi geleceğimizin kurgusunu oluşturuyor?

371cf03b-3e98-4722-a8b1-cdf7193e_P46AXkRfIU

 

Genç İngiliz oyun yazarı Nick Payne, özgür irade kavramını irdeleyen “Constellations” (Takımyıldızları) adlı oyununu, televizyonda çoklu evrenler üzerine bir belgesel izledikten sonra kurgulamaya başlamış… İngiliz ulusal tiyatrolarından Royal Court’ta 2012 yılında prömiyer yapan oyun, eleştirmenler tarafından beğenilmesinin ardından, 2015’te Broadway’de sahnelenerek büyük beğeni topladı… Eser ülkemizde ilk kez Tamer Can Erkan rejisörlüğünde Tiyatro Pürtelaş tarafından “Parçacıklar” ismi ile sahneleniyor…

parcaciklar-3350

Orjinal metinde oyun kişileri Marianne ile Roland şeklinde geçmekte… Pürtelaş kendi yorumunda “hepimiz sadece birer parçacıklarız” ilkesinden hareketle isimleri hiç kullanmayan bir yorumu tercih ediyor… Özgün adı ile takımyıldızlarını ve on iki burcu imgeleyen oyun, alt metnine Kuantum fiziği, sicim kuramı, ve elbette çoklu evrenler teorisi gibi bilimsel konuları alıyor… Aşk, arkadaşlık, özgür irade ve sonu kaçınılmaz ölümü, fizikçi Marianne’la ve organik bal üretimi yapan Roland’ın gözünden bir serüvene dönüştürüyor… Nick Payne “Parçacıklar” ile uzay ve zaman ilişkisi kurarak, pek çok filozofun iddia ettiği gibi; “Zaman sadece bir hayal ve illüzyondur!” ilkesi üzerinden oyunu temellendirirken, madde ve mekânın da aynı şekilde hayal olabileceği sorguluyor… Karşımızda durduğunu farz ettiğimiz örneğin bir oda , beynimizde oluşan bir illüzyon , bir hayal ise yaşadığımız bir acıyı yada mutluluğu yada aşkın hallerini kaç farklı anda ve durumda kaç farklı ruh halinde ve kaç farklı şekilde yaşayabiliriz ? İki kişi arasında yaşanan bir ilişki, aynı zaman dilimi içinde kaç farklı anı ve düşünceyi içinde barındırır? Mutluluğu, mutsuzluğu, hırsı ya da bezmişliği, aşkı, nefreti… İşte bütün bu duygu durumlarını, “Parçacıklar” oyunu bize çoklu evrenler teorisi üzerinden sorgulatıyor… Günümüz ilişkilerinin gerçekliğini samimi bir dille anlatan yazar, tanışma sürecinden evliliğe hatta belki başka bir evrende ayrılığa uzanan bu ikili ilişkinin sıcaklığını bir kaligraf ustası gibi çok ince ve usta bir anlatımla sunuyor…

CiPpnLdXEAE1Ik8

Yönetmen Erkan, sade ve incelikli bir reji çalışması yaparak her farklı anın seyricide yaratabileceği özdeşleşme durumunu çok iyi besleyen bir reji sağlamış… İllüzyonun dışına çıkmamıza izin vermeyen ve uzun es’lerden kaçınan başarılı rejisi, eserin dinamik bir sahnelemeye dönüşmesine olanak tanıyor… Ece Dizdar’ın kusursuz çevirisi ile dilimize kazandırdığı “Parçacıklar”ın adeta metinle bütünleşen ışık tasarımı Cem Yılmazer’e ve her ana farklı renklerle katkı sağlayan göktaşlarından oluşan stilize sahne tasarımı Ahsenur Çiftçioğlu’na ait… Bazı oyunlar vardır ki oyundan çıktığınızda oyundaki melodiyi farkında olmadan mırıldanırsız… İşte Parçacıklar’ın oyun müziği de o kadar güzel ve akılda kalıcı… Adeta metinle birlikte uyum içerisinde dans eden müzik Orhan Enes Kuzu imzalı… Ve oyunculara yol gösterici olarak, dinamik rejiye katkı sağlayan hareket yönetimi için de ayrıca Candan Baş’ı da kutlamak gerek…

parcaciklar-3348

Ve oyunculuklar… Daha önce pek çok kez izlediğim Deniz Karaoğlu, adeta olgunluğunun zirvesinde bir oyunculuk sunuyor… Bir oyuncu için farklı duygularla tekrar sahnelerini oynamak her zaman çok zordur… Bu oyunda, eylem ve mizansen birliğinin farklı tonlamalara ve birbirinden bağımsız farklı beden formalarına yansıtılması, son derece güç ve bıçak sırtı bir risk taşıyor… Her iki oyuncu da üstün bir performans sergiliyor ve her tekrar sahnenin farklılığını yönetmenin önermesi ile başarıyla canlandırıyor… Damla Sönmez, içsel imgelerini yavaş yavaş yol alırcasına, sırasıyla ve özenle kurgulayarak, tüm geçişlerde incelikli ve duygu bütünlüğünü bozmadan, dikkat çeken bir performans sunuyor… Metnin tüm alt dizgelerini çözümleyen iki oyuncu da adeta sahnede bir Tango resitali sunarcasına uyum içindeler…

Hepimiz çoklu evrenlerin bir parçasıyız önermesi ile Parçacıklar; inanmak istediğimiz gerçekliğe bir karşı çıkış veya kendini yeniden gerçekleştirme biçimini ortaya koyuyor… Bununla birlikte hezeyanı, hüznü, bireyselliği, tutkuyu, aşkı, bir olmayı ve özgür iradeyi, güçlü bir metin, incelikli bir reji ve başarılı oyunculuklarla yansıtıyor… Parçacıklar tüm bu başarısı ile mutlaka izlenmesi gerekenler listesindeki yerini, hakkıyla alıyor…

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku