Tamer Levent: “Sanat İnsan Beyninin Bizzat Kendisidir”

editor

Tamer Levent’in, Cumhuriyet gazetesinden Emel Seçen ile Balkan Panorama Film Festivali’nde Balkan ülkeleri ile yaptığı paydaşlık ve sanat üzerine söyleşisini okurlarımızla paylaşıyoruz:

Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı ‘TOBAV’ ile Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği ‘TOMEB’ kurucusu ve ilk genel başkanı; uluslararası ve yerel üniversitelerde hocalık yapan, oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, Tamer Levent ile Balkan Panorama Film Festivali’nde Balkan ülkeleri ile yaptığı paydaşlık ve sanat üzerine sohbet ettik.

– Devlet Tiyatroları dışında uzun soluklu TOBAV VAKFI projeniz nasıl doğdu? 

Devlet Tiyatroları, toplamda 16 ili kapsayan ödenekli tiyatrolar içinde en büyüğü ve tiyatronun tarihinde, bakan kararı ile ilk ve son olarak, seçimle genel müdür oldum. Bu süreç aslında 90’lı yıllarda başlayan TOBAV çalıştaylarımız ile başlar. Türkiye’de ödenekli tiyatrolar ve şehir tiyatrolarının da İçişleri Bakanlığı önermesi ve 5441 sayılı Devlet Tiyatroları Kanunu üzerinden kuruldu. Bu vesile ile devlet tiyatrolarında yapılacak kanuni bir değişiklik, özlük hakları gibi hukuki çalışmalar şehir tiyatrolarını içine alacak şekildedir. Devlet tiyatroları içinde “oyunculuk mesleğinin” özlük haklarının tanımları yapılmamıştır ve böyle olması, elbette özel tiyatroları da kapsamakta. Tanım doğru yapılmış olsaydı, tümünü kapsayan önemli bir örnek oluşmuş olacaktı. Burada devlet tiyatroları öncüdür, yıllardır da TOBAV başkanlığımda bunun üzerinde çalışmalarımızı değerli sanatçılarla sürdürdük; Başar Sabuncu, Candan Sabuncu, Cüneyt Türel ile başkanlığını Mehmet Akan’ın yaptığı TİSAN olarak bir meslek birliği kurmuştuk. Türkiye’de bu çalışmalar sanat ve gelişim üzerine, önemli ve de ilk çalışmalardı ama 12 Eylül geldiğinde, maalesef durduruldu. TOBAV, askerden geldikten sonra kuruldu. Alanın kurumsal kimliğini korumak ve gönüllülük esası ile çalışmak bile siyasi yöneticiler tarafından siyasete rakip bir çalışma yapıyormuşuz gibi yorumlandı. Aslında bizler, dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi sistemi, ülkemizde sanatçı olarak yapmak istedik. Dönemin kültür bakanı, “Siz, bize akıl mı veriyorsunuz?” demişti. Bizler, kendi mesleğimiz ve çalışma disiplinimizin bilinmesi konusunda kendi çalışmalarımızı yaparak bir siyasetçiden daha çok şey bilme olanağına sahiptik, bizimle işbirliği yapılmalıydı. Bir STK’nin sanki devlete karşıymış gibi yorumlanması, devlete tamamen yardımcı olmak düşüncesinin, makam, kariyer derdi olmayan “gönüllülük” sistemini onaylaması gerekirdi. Bugün evrensel hukuk alanında bir yasa hâlâ oluşturulamadı. 1970’te çıkan 657 sayılı kanunla, Devlet Opera ve Balesi geçici olarak bağlandı. Çünkü dönemin hükümeti de konuya vakıf değildi, mühendislik mesleği üzerinden geçici özlük hakkı çalışması yapıldı. Düzenli maaş, kadro ve 65 yaş emeklilik güzel ama 5846 sayılı Fikri Mülkiyet Kanunu ile çelişiyor.

– Yönettiğiniz oyunlar KKTC başta olmak üzere Kanada, İran, Rusya, Güney Kore ve Almanya gibi pek çok ülkede sahnelendi. Türk tiyatrosu bugün nasıl karşılanıyor?

Devlet tiyatrosunda sahneye koyduğum bir oyun, uluslararası festivallerden davet alıyor. Dünyanın 170 ülkesinde çalışma yaptım, AB ülkelerinin birbirleri arasındaki sanatsal faaliyetleri yakından gördüğümde, hayranlık duydum. Türkiye’de de bunu sağlamak için çalıştım, uygulamada ise maalesef sanki kendi kişisel kariyeriniz için yapıyorsunuz gibi bir algı çıkıyor.

– Yönettiğiniz “Uyandığımda Sesim Yoktu” adlı eser, Arnavutluk’ta Skampa Uluslararası Tiyatro Festivali’ne katıldı. Litvanya ve Kosova’dan teklif aldınız. Süreç nasıl gelişti?

İnsan beyninin bir yansıması olarak sanat, insan beyninin bizzat kendisidir. Buna göre bir disiplinsel sistemler oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. “Uyandığımda Sesim Yoktu”yla, salgın öncesi 15 temsil yapabildik ve tekrar başladık, büyük ilgi gördü. İlki Arnavutluk, Elbasan’da Scamba, çok nitelikli uluslarararası tiyatro festivali kapsamında gerçekleşti. İşlerimin yoğunluğundan gidemedim ama oyuncularımız sundular. Çok güzel geri dönüşler oldu. Bu da mutluluk verici.

ÇAĞDAŞ DRAMA DERNEĞİ

– Yurtiçinde ve yurtdışında “yaratıcı oyunculuk” dersleri veren bir eğitmen ve sanatçı olarak yeni projeleriniz neler? 

Dram değil durum temelinden yola çıkarak, Ankara’da deneme sahnesini kurdum. Rahmetli Prof. Dr. İnci San desteği ile üniversitede gönüllü ders verdik. Muammer Sun hocamızın danışmanlığında, ilkokullarda, drama eğitime girdi. İnci Hocamızla “Çağdaş Drama Derneği”ni kurduk ve hiçbiri kişisel çıkar olmadan gönüllülük esası ile gerçekleşen projeler sağladık. Şu an Türkiye’de yaygın ve titizlikle çalışan bir okul niteliğindedir. Bunlar toplumsal yaşamın gelişmesine çabadır.

BEN ASKERLİĞİN SANATINI SEVERİM

– 1994 yılında “SANATA EVET” projesini ortaya koydunuz. Sanat yeterince anlaşılıyor mu? Bugün sahnesiz, enstrümansız sanatçılar yedek kulübede bekletilir gibi yaşıyor. Sanat, Türkiye’de nereye evrilir? 

Sanata evet diyerek, hâlâ öğreneceğim çok şey olacağını düşünüyorum. Oyunlara kattıklarım da yine öğrendiklerimle gerçekleşiyor. Sanatçı diye bir meslek olmadığını düşünüyorum, maalesef durup durup sanatçılarımız diyoruz. Sanat düşüncesinin dürtüsünü duyup bunları gerçekleştirebilecek meslek sahipleri demek istiyorum. Oyuncu, yönetmen, müzisyen, obuacılar, kemancılar, kolistler, solistler, konser sanatçıları, hikâye, roman yazarı vs. olan herkesin meslek adları ile anılması gerektiğini düşünüyorum. Bu meslekleri yapan insanların kendi mesleklerinin değerine inanıp misyon edinerek yapabilecekleri çok şey var. Ama memur gibi, üstelik meslek tanımları olmadan, devlet bize destek versin demenin ortalığı karıştırdığını düşünüyorum. Bu şekilde çözüm olmaz, tanımlar olmadan, net açıklama olmadan olmuyor. 1970’te geçici 657’ye bağlamak gibi sorunu halının altına süpürmekten öteye gitmiyor. Sanata evet, işte bunları anlatıyor.

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/sanat-insan-beyninin-bizzat-kendisidir-1878107

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku