“Sanata Karşı Sanat!”

Neslihan Yalman
Neslihan Yalman’ın Fikir Gazetesi’nde yayınlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

Çağımızda teknoloji, sosyal medya, internet gibi alanlarda inanılmaz ilerlemeler oluyor. İnsanların takip sağladıkları, kendilerini dolaylı veya doğrudan ifade ettikleri birçok mecra var. Fakat bunun tersine derin bir yalnızlık, iletişimsizlik, güvensizlik de var. Herkesin yüzündeki gülümseme Joker’inkine benziyor. Sahte ama zorunlu…

Öfkelerimiz, mücadelelerimiz insanlık ülküsüne, daha iyi, adaletli bir yaşama dair olsa da; ne yazık ki bunların da artık birer ütopya olduğu biliniyor. Değişen bir şey yok. Sistem kabuğunu yenileyerek, aynı baskıyla yayılmayı sürdürecek.

Bir şeyi ateşlice, reflekslerle savunurken, özel yaşamlarımızda çok kere o şeyin aksini de yapabiliyoruz. Kimse temiz değil. Herkes ideali bağırıyor. Narsistlikler, bağımlılıklar, psikolojik problemler, bedensel sıkıntılar, maddi zorluklar gün geçtikçe artıyor. Yapaylık ve yüzeysellik reelin yerini yoğunluğuyla alıyor. Almasını arzu etmediğini ifade eden kişi bile yapaylık aracılığıyla kendisini temsil ediyor. Günümüz yıkımdır, bol çelişki… Tersine bol bol iddiadır da.

Peki tüm bu karanlığın içinde sanat nerede duruyor, nereye evriliyor?

Öncelikle, sanatın yaşama karıştığını, yaratıcı enerjiyle bütünleştiğini hatta geçmişte olduğu üzere kimi yerlerde zanaata da yaklaştığını belirtebiliriz. Velhasıl (hashtag’lersek) #sanatheryerde…

Bir genç kızın bez çantasında, bir kafedeki kupanın üstünde, twitter’da, okul duvarında, whatsapp mesajlaşmalarındaki giflerde/ emojilerde, bir defter kabında…

Dolayısıyla sanatın internetle ve sokakla bir aradalığı önemli hâle geldi. Tam tersi, artık elitist kaçan, Avelina Lesper’in de dediği gibi, bize yutturulmaya çalışılan minimal veya sözde marjinal çalışmalar ilgimizi çekmiyor. Taklit, suyunun suyu ya da saçmalık seviyesindeki bir dolu yapıt… Pazarlama işleri; çıkılan kons’lar, imzalanan kontratlar, sponsorun altına yatmalar, takım elbiselilerin ağızlarına bakmalar… Şatafatlı, ama etkisiz sunumlar… Hava cıva talimleri… Eş dost, yalakalıklar… Reklam sanatının (!) incelikleri…

Bir grup boğucu, suratsız, kibirli insanın ellerinde kadehlerle izlediği bomboş performanslar… Bunların cılız yankıları beyaz duvarların arasında titreşiyor. Faresiz ultra düzenlilik, biraz fare ciriti istiyor sanki. Biraz hareket… Bir patlama! Oda kokularının tiksinçliği arasında…

Kavramsal sanat bahanesiyle çoğu şeye kılıf uyduran, bunu modern aktarı adı altında yayan birçok galeri var. Buna herbokalog’luk, herköşeyeyazıveririm’lik de deniliyor. Aynı oltayı sürekli yiyorlar mı, yiyormuş gibi mi yapıyor alımlayıcılar; o susmaklığın sebebi net çözülemiyor.

Bir kere, klasik galeri mantığı öldü zaten. Müzeler, kapalı mekânlar… Onun yerine interaktif oyun alanları, etkileşim ortamları ilgi çekiyor. Örneğin, Pilevneli Galeri’de ‘Susurluk kazasına’ gönderme yapan lakin insanlarda en ufak bir öfke, tepkisellik uyandırmayan işler aslında mastürbasyondan öteye geçmiyor. Çünkü gerçek sanat dünyadaki çarpıcı gelişmeler, sıkışan insanlık hâlleri/kadim canlılık hâlleri neler ise onlarla paralel gittiği zaman ciddi boyutta etkilidir. Toplum sinirliyken, karışıkken, yeryüzü çatırdarken; siz politik bir kazayı hissiz biçimde modern dansla harmanlıyorsanız, güçlü bir mesajınız yok demektir. Bu kolaylığa birçokları kaçıyor zaten. Siyah bir pantolon, yarı çıplak bir erkek (kadın değil ama), siyah bir örtü… Siyah örtü beyaz duvar kombini yetiyor. Bugün ne giysem?! Oysa, artık siyah veya beyaz hatta hatta gri bile yok. Rengin ucu bucağı yok. Belki, renk bile yok.

Toplum mühendisliği dâhilinde, bu durum ölmüş sanatçılar üstünden yaratılan algılarla da yapılabiliyor. Didem Madak, Gülten Akın, Ahmet Hamdi Tanpınar vb. birçok yazarın-şairin eseri günümüzdeki insan açmazının kör karanlıklarını güncele çarparak deşemezken, bu isimlerin birer süper kahraman şeklinde gösterilmeleri yüksek katarsisi sağlayamıyor. Buna yarı-boşalma diyelim, teknik boşalma ya da. Ama orgazm değil.  “Nostalji üretimsizliktir” tespiti…

Bugün şiirde pastorallik bitmiştir mesela. Ajitasyona dayalı toplumcu imgeler bitmiştir, çocuksu/ regresyona dayalı hayal alemleri bitmiştir. Hayaletlerin hortlatılmasına, başka bir dünyada yaşanıyormuş imajı yaratılmasına gerek yoktur. Filistin’de bebekler açlıktan ölürken, insanların anksiyeteleri yükselmişken, herkes hak savaşı adı altında adını/ malını/ sigortasını korumaya girişirken, cinsel temaslar alabildiğine bir pazar ekonomisi oluştururken, ilişkilerin alayı sahteyken, aile bitikken, insanlar bölüm bölüm, parça parça, yalan dolanken; sizin şiiriniz, sanatınız, edebiyatınız, performansınız, neyse bunların toplamı; neyi, hangi şiddetli sesle aktarabilecektir? Politik bir dünyada sanatınızın da politik, aynı zamanda sert ironik yönleri olmak zorundadır. Türkiye’de sanatın büyük kısmı kartondur. Ya kırsaldır yahut taklittir. Sterotipler, aynı temalar, zayıf alt metinler, korkudan ötürü alegorik yazıma/ gösterime sığınmalar…

Günümüzde sokak, belirleyici hâle gelmiştir. Farklı ifade biçimlerini, doğru sanatçı örnekleriyle, doğru içeriklerle sahiplenmelidir. Burada siyasilere, yerel yönetimlere, kültür daire başkanlarına önemli görevler düşse de; ne yazık ki, onlar da vatandaşları uyuşturacakları sanatsal gösterimlere, etkinliklere yatırım sağlamaktadırlar. Devreye particilik, hemşehricilik, etnik kollamalar, arkadaşlık, kardeşlik, dostluk torpilleri girmektedir. Böylesi ensest yoğunluğun bulunduğu bir yerde insanları uyaran, çarpan, onların akıllarından çıkmayacak sanatsal faaliyetlerin bulunması mümkün müdür? Ancak müsamere tarzındaki benzer aktarımlarla bir şeyler yapılmaktadır. Belki alternatif, protest, yenilikçi, uyarıcı sanatçıların birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Ne yazık ki, paranın gitgide ön plana geçtiği dünyada, bu niyet de hayalden öteye geçmemektedir. Artık, galeri değil anti galeri; sanat değil anti sanat ihtiyacı duyulmaktadır. Sanata karşı sanat!

Ayrıca sanat tekillikten ziyade, grup çalışmalarının, proje bazlı işlerin olduğu alanlara da  kaymıştır. Açık çağrılar, fonlar, banka destekli sanat merkezleri/ yayınevleri, holding çatısı altındaki sanat kurumları, vakıflar vb… Bunlar da sistemin kontrol mekanizmasının ana unsurlarıdırlar. Buralardan aykırı, insanlığı uyandıran, uyanışı şahlandıran kuvvetli bir sanat çıkmaz. En fazla Hollanda’dan gelen bir modern dans tiyatrosunu; Şener Şen, Uğur Yücel vb. sinema, dizi yıldızlarını sahnede izleyip dağılırsınız. John Malkovich geliyormuş, vaavv! Acaba, adam Meltem Cumbul’a kahve falı baktırır mı diye hayranlık harelerinizi yeniden cilalarsınız anca. Gitgide bok çukuruna evrilen caddelerde başınız göğe ermişçesine dolaşırsınız. Yorulursanız diyelim; streil bir kafede Americano’nuzu nasıl alırsınız?! İyi bilirdik mevta’yı. Yani, sanatı…

Böylesi pazarlama ağlarına ihtiyaç kalmamıştır aslında. Yüzümüze kadar yapaylığa battık. Bunlar her yere televizyonlara, afişlere, internete, festivallere virüs gibi sirayet etmişlerdir. Aslolan uyanıştır, uyuşmak değil. Uyanışın sanatı yoksa, 21. yüzyılda fiilen gerçek bir sanat da yoktur. Sanatçılık oyunu (evcilik, konforculuk) vardır. Sanat yok hükmünde bir tekrardır.

Mahkeme salonları, mezarlıklar, yürüyüşlerde kaldırılan dövizler, parklar, meydanlar yoksa, sanat silikliktir. Buna sahip çıkması gerekenler, sanatı özerk bırakıp, ihtiyaçlarını da karşılayacak olan siyasi yapılanmalar, kültür daire başkanları, belediye başkanlarıdır. Onlarsa korkuyla, diktayla, çağın gerisinde, konformist biçimde davrandıkça, iddia edilen farklılıklara saygı, mücadele, eşitlik, demokrasi lafazanlıkları giderek daha da karikatür hâle gelecektir. Olmadı bunları; evde yaz kış klima yakıp marka giyen, fatura derdi çekmeyen liberaller sahipleneceklerdir. Arada da aynı imgelerle, gösterimlerle toplumcu naralar atan, slogan sanatçılar boşluğu doldurmaktadırlar.

Güçlü ve estetik bir ses çıkarmanın zamanı gelmiştir. Estetik yoksa, sanat yoktur. Bir davası bulunsa da… Tekse ve tekrarsa o da etkisizdir. Züğürt tesellisidir. Ne aktivist katılığı, ne ortalama veya pazarlanan sanatçılık… Dengesizliğin dengesine bir yolculuk…

Yoksa, içinize içinize; midenize, cinsel organlarınıza, boşaltım sistemlerinize doğru çürüyorsunuz. Çürümüyor da, memnun musunuz?

NESLİHAN YALMAN

 

Kaynak: https://fikirgazetesi.org/2024/03/22/sanata-karsi-sanat/?fbclid=IwAR04pNx6wuqSXifQpdrLx1nDgvTQYT4hYYcoeHQyvK8fqxnri4VeodeyqPQ_aem_Af3xuPX_RJ02OXduY6Mg7rnzSjRgjOD1–Ytrs-pu0-7EVXhi9b4ap1muIpcPbi_gPs

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku