Özlem Özdemir yazdı: “Dağınık Evler Seremonisi”

Genç Eleştirmenler

‘Past-perfect’ hikâyeler… Biraz senden… Biraz da benden… Merkezi sistem ısıtmanın yetersiz kaldığı durumlar… Eksik olan şeyleri ‘kaos’tan çıkartıp, özünde olması gerektiği gibi bir yapı-bozuma uğratmak… Belki tek gece de olsa, bir insan sıcaklığı ile uyuyabilmek…  ‘Hard Love’ oyunu.  Artalan Kolektif’in ismi çok dikkat çeken bu oyunu, izleyiciyi tıpkı adı gibi ‘yoğun’ bir düzleme sürükleyip, bırakıyor. 

Anılcan Beydilli tarafından yazılıp yönetilmiş oyunun yardımcı yönetmenliğini Dicle Şengül yapıyor. Erkek karakter Ahmet’i Atakan Yılmaz canlandırırken, kadın karakter Ayşe’ye Tuğba Sorgun hayat vermiş. Cinsellik konusuna, şimdiye değin fazla alışık olmadığımız şekilde erkek ‘naifliği’ üzerinden bir kapı aralayarak, günümüzün alelâde bir gece ortamında tanışıp hızla birbirlerine yakınlaşarak,  basit, tek gecelik bir birliktelik sonrası, yine aynı hızla  birbirinden uzaklaşan insanların çoğalttığı tüketim çağına, yerinde ve olması gereken incelikte bir ‘fiske’ vuruyor.

Sahnede iki kişinin ‘en özel’ ânının paylaşımının saf bir üslûpla anlatımı, kuşkusuz ki üst bir çaba gerektirir. Gülnara Goloniva’nın dans kompozisyonu ile yorumlanan birliktelik anları en doruk noktalar olarak ister istemez seyircide yüksek bir beklenti de yaratıyor. Bu anlardaki deformatif kurgunun, yeniden biçimlendirme hâli, yani ‘stilİze’ dediğimiz yeni bir formla sunulması ânındaki ‘içselleştirme’nin zayıf kaldığı düşüncesindeyim. Minimalist bir tercihle, her iki oyuncu da bu sahnelerde fazla plastize bir biçime yönelmiş. Bunun yanı sıra, her iki oyuncunun da oyun dinamiği ve işleyişini belli bir tempoda tutma gibi bir gayretleri olduğu da âşikâr. Reji bağlamında ise, özellikle sahneler arası geçişlerde metin, oyuncu, yönetmen üçgeninde zaman zaman boşluklar oluşuyor. Kritik sayılabilecek bu boşluk-sessizlik anları kendi içinde bir handikap yaratsa da, oyuncuların dinamikleriyle toparlanıp ılıman bir düzleme erişebiliyor. Oyunun dramaturgu Yaşam Özlem Gülseven’in oyunun ve oyuncuların performansına yönelik bir eşgüdüm benimsemiş olduğu anlaşılıyor. 

‘Hiçlik’i  vurgulayan lüks ama aslında belli bir bağlamda anlamsız, içi boş, tavana asılı hâldeki simgesel tablolar, tıpkı yaşamdaki gibi; aslında hiçbir zaman bir yerde daimî yerleşikler olmadığımızı anlatırken, Ahmet’in intizamla döşenmiş evindeki ‘ruhsuzluğu’ anlatıyor. Belki biri gelir ve filmin renkleri canlanmaya başlar. Sahnenin ortasını kaplayan yatak da en çok hazzı ve aynı anda mutsuzluğu bir arada getiriyor aslında. Bu anlamda dekor tasarımcısı Cihan Aşar iyi bir iş çıkarmış. Işık tasarımında Yasin Gültepe var. Pembe, sarı ışıklar oyunun yükselen ve sakinleşen anlarına göre tek tip olarak kullanılmış. Doruk anlarda yükselen ve hızlanan tempodaki müzikle senkronize olarak hareketli ve tavana yansıyan ışıklarla sahneye daha canlı bir hava verilebilirdi. Ayrıca ‘efektif’ ışık oyunları, kadının ve erkeğin  bedenlerinde projeksiyonla yansıtılıp,  oyuna ayrı bir form kazandırılabilirdi. Arkadaş Deniz Coşar ve Mekin Sezer’in müziği de yine o hızlı tempoya uygun. Tercih doğrultusunda ‘efektif’ sesler,  kadının veya erkeğin iç sesi ‘eko’su ve bu anlarda farklı mizansenler, yine beraberinde ayrı ayrı iç monologlar, tek bir kanalda birleştirilip bir senkron yaratılması da benim oyun ânında aklımdan süratle geçen fikirlerdendi. Kuşkusuz ki tüm bu yaklaşımlar oyunun ‘seviyesini’ daha üst bir noktaya taşımak için birer beyin fırtınası.

Daha saatler önce ve belli bir amaç için bir araya gelmiş kadın ve erkeğin   her şeye rağmen yeni bir iletişim kanalı bulup anlaşmaları neredeyse mucize gibidir. Fakat bunun için tüm sınırları zorlarlar. İhtiyaç duyulan şey aslında çok derindedir. Tüm çağlarda olduğu gibi ‘sevgi’ arsız bir düş gibidir. Kimi zaman boş bir tabloda hayali kurulan bir resim, kimi zaman da isimsiz, yüksek tondaki müziğin herc ü merc etiği bir partinin tam ortasına çöreklenmiş, bizi gözlemektedir… 

Seçilen konunun sıra dışılığı, birbirine yabancı iki insanın, yaşanacak sınırlı saatler içindeki farklı beklentileri ile yüzleşmelerinin izleyiciye samîmi bir üslupla anlatımı, yalnızlaşan insan gerçeği ve ikilemler, pişmanlıklar, insanın içindeki şiddet fantezisinin zihinlerde ve karşı taraftaki algısının esas kişideki tezahürü ve neyi anlattığı, sembolize ettiği gibi can acıtan, aynı zamanda düşünce alanı açan, gülümseten ve nefes aldıran bir oyun Hard Love. Sıra dışı bir hikayeye kapı aralamak isteyenler şimdiden yerlerini ayırtabilir. 

ÖZLEM ÖZDEMİR 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü son sınıf öğrencisi

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku