“Neredeyse Eşittir”: Kapital Her Şeyi Metalaştırır, Hayallerimizi Bile!

İsmail Cem Özkan

Hayatımız bu sistem altında para üzerinde, yani kapital üzerinde devam eder ve “kapitalin ne kadarsa hayatı o kadar güzel yaşarsın.” Çünkü kapital her şeyi metalaştırır, hayallerimizi bile!

Basit, sıradan yaşamak yerine daha karmaşık, anlaşılmaz ilişkiler içinde bir çok şeyi düşünmeden yaşarız. Kapitalizm üzerine düşünmek için bile  bize zaman vermez, “düşünme ihtiyacını karşıla!” der. Bu sistem içinde ihtiyaç sonsuz gibi algılatılır, her gördüğümüz, her duyduğumuz, pazarda üretilen her şey sanki bizim ihtiyacımızdır…

Neden sürekli karmakarışık ilişkiler içinde yaşıyoruz, neden basitçe çevremizde olanları algılamıyor ve altında başka şeyler arıyoruz?

Bu arayış, neden belirsizlikler oluşturuyor? Kapitalizm hükmetmek için bilerek mi belirsizlikler yaratmakta? Neden bu sistem içinde içimizde çocuğu korumak ve büyütmek yerine korkuyu büyütüyoruz? Belirsizliğin olduğu noktada “korku” her şeye hükmeder…

Biliyoruz ki, çocuklar kolay kolay korkmaz, korkunç denilen şeyi bile sevebilir hatta; ama zamanla büyükler öyle önyargılarla doldur ki aklını, bırakın elini sürmeyi, o şeyin adını dahi duyar duymaz tiksinir, korkar, uzaklaşır… Bu sistem bizim bir şeylerin farkına varmamızdan korkar, çünkü korku hem yönetileni hem de yöneteni yönlendirir…

Ne kadar kazanıyorsun? Kime hizmet ediyorsun?

Ne kadar maaş aldığını sadece “sen bil” ama başkası bilmesin, çünkü kazancını açıklamak bile günümüzde işten atılma sebebidir. İşten atılanın iş bulma şansı da yok gibidir, bu yüzden çevremizde milyonlarca diplomalı işsiz var! 

Sistem bize durmadan fısıldar: “sana verilen görevi yap, gözünü kapat, işini yap!’ senden ne bekleniyorsa onu yerine getir!”

Cihangir Atölye Sahnesi’nin (CAS) “Neredeyse Eşittir” oyunu günlük kıyafetler içinde bir sunucunun elinde para dolu şeffaf bir kasayala gelip seyirciye soru sormasıyla başlıyor. Soru basit ama cevaplamak çok zor!

Seyirciden yanıt beklenirken, arkadan biri meramını anlatmaya başlıyor… Karşıya geçecektir ama parası yoktur, yardım istemektedir. Her işlek caddede gördüğümüz modern dilencilik!

Dilencinin adının Cihan olduğunu öğreniyoruz. Cihan, tesadüfen çıkmış bir isim değildir, “evren, dünya” anlamlarını içinde barındırır, demek ki dilenen bir dünya var, evrensel bir sistemin yansıması bu isim.

İlk çağrışımlar, ilk izlenimler oyunun nasıl bir yol izleyeceği konusunda bir fikir verir… Sahnenin ortasında tüllerle süslenmiş iki sandalye, bir market arabası… Çok sade bir sahne tasarımı söz konusu. Oyun ilerledikçe, metne ve rejiye çok doğru hizmet eden bir dekor ve sahne düzenlemesi olduğunu anlıyoruz. 

Sahnede oyuncular, modern dans ile oyunculuklarını süslerken, vurgulamak istedikleri anları tonlamaları ve beden dilleriyle seyirciye ulaştırıyorlar.… Her birinin mimiklerini, beden dillerini çok başarılı buldum. Oyuncular, oyunu adeta bir görsel şölenine çeviriyorlar… Bu şölene ses, ışık vb. teknik katkı, hem rejinin hem de metnin seyirciye doğru ulaşmasını sağlıyor. Her oyuncu rolünde çok başarılıydı, amatör ruhla yapılmış ama profesyonel niteliklere sahip bir oyun izlemekten büyük bir mutluluk duydum…

İç içe geçmiş öyküler, postmodern dil ve kurgu ile birbirine bağlanmış metinler sahnede hayat bulurken, seyirci de hangi öykünün nerede başladığını ve nasıl devam ettiğini, dansçıların içinden öne çıkan oyuncuların mimikleriyle kavrayabiliyor. Kopukluk sadece araya diğer öykünün girmesiyle oluşuyor, bir kaos durumu çıkıyor ortaya ama kaos da bilerek oraya yerleştirilmiş bir reji hamlesi.. 

Oyun yazarı Jonas Hassen Khemiri, kendi ülkesinin normlarına göre yazmış elbette oyunu. CAS’ın uyarlaması yapılırken orijinaline sadık kalınmış, ama ben ise sadık kalmak yerine oyunun oynandığı coğrafyaya da uyarlanması taraftarıyım. Mesela oyun kullanılan küfürler bizim dilimize aynen çevrildiğinde sırıtıyor. Bizim kültürümüzde küfrün de bir adabı ve sırası vardır ve çok doğaldır.

Kara mizahın tüm öğelerinin kullanıldığı oyunda, bir sınıf vurgusu yerine, sistemin kurbanı olan bireylerin hayatlarına kapitalizmin yansımasını izliyoruz. Beyaz yakalı ya da yaka rengi ne olursa olsun, her bireyin kendisini bulacağı bir oyun sahneye konmuş, seyircisini eğlendirirken iğneleyen bir dil oluşturulmuş…

Bu sistemde yaşayan, sömürülen ve bilinci kapitalizm tarafından biçimlendirilen herkes “neredeyse eşittir.” Bu trajikomik oyun, sahnelerde yer almaya, gerçekleri anlatmaya daha uzun yıllar devam edecektir, etmelidir…

Oyunda emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.

İSMAİL CEM ÖZKAN

 

Neredeyse Eşittir 

Yazan: Jonas Hassen Khemiri
Çeviri: Hasret Güneş
Yöneten: Serpil Göral

Müzik: Berkay Özideş
Koreografi: Hicran Akın
Sahne-Grafik-Afiş Tasarımı: Veli Kahraman

Kostüm Tasarımı: Nihan Şen

Işık Tasarımı: Muhammet Uzuner

Oynayanlar:

Dorukhan Kenger

Ela Güldüren

Kerem Aktı

Mithat Seçinti

Nihal Parlak

Özge Doğan

Seren Köken

Serhat Güney

Yusuf Kısa

Kostüm Uygulama: Seren Köken
Reji Asistanı-Efekt Kumanda: Gözde Yıldız

Işık Kumanda: Ekin Bora Boran

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku