Düşmez Kalkmaz Aşk…

Sadık Aslankara

“Düşmez kalkmaz aşk” dediğime göre, hacıyatmaz gibi bir şey mi aşk? E tabii, öyle sayılmaz mı biraz, aşk bu, baştan sona büyü. O zaman “düşmez kalkmaz” elbette, daha ne densin üstüne?

Tiyatro Hayalinin ilk yapımı Aşk Hikâyen Düşmüş’ü izlemeye vardığımda karşımda Ayça’yla Fatih’i görünce bir an, Tamam, Baba Sahne’ye geldim gelmesine de, izlediğim Tiyatroadam’ın oyunu mu yoksa, diyesim geldi. Nitekim tiyatrodergisi.com.tr.’den Ayçe Özyiğit de benim gibi meraklanmış olmalı ki soruvermiş:

“Zaman hepimizi değiştiriyor, farklı yerlere, farklı seçimlere doğru sürüklüyor, evet; ama sizi Tiyatroadam topluluğunda çok benimsemiş ve de çok sevmiş biri olarak sormak istiyorum: Tiyatroadam ile yollarınız tamamıyla ayrıldı mı?”

Tiyatro Hayali’den Ayça Koyunoğlu yanıtlamış: 

“Tiyatroadam’ı 2007 senesinde kurduk ve Tiyatroadam olarak pek çok oyun oynadık. Ama biz öncesinde de zaten tiyatro yapıyorduk. Tebdili mekânda ferahlık vardır derler, biz de şimdilerde Tiyatro Hayali olarak yeni bir maceraya başladık. Tiyatroadam da yoluna güzel bir şekilde devam ediyor.”

Fatih Koyunoğlu da başını uzatıp şunu eklemiş:

“Dediğiniz gibi her şey zamanla yeni bir şeye evriliyor, yollar ayrılıyor, yeni hayaller ortaya çıkıyor. Tiyatroadam ile herhangi bir kavga, dövüş, husumet olmadı. Olaylar kendiliğinden böyle şekillendi. Şu veya bu sebeple diyemeyiz. Böyle bir şeye karar verdik.”

Aldıkları “karar”la Ayça-Fatih çifti, Türk tiyatrosuna yeni bir topluluğun müjdesini vermiş oluyor böylece. 

Tiyatro Hayali”…

Yenice perde açan çiçeği burnunda bir topluluk için çok söz edilemez elbette. Toplulukla ilgili getirebileceğimiz öngörünün sınırlı kalacağını kestirmek zor olmasa gerek. İki oyuncunun geçmişteki tiyatro çalışmaları, sahneye çıktıkları topluluklar, oynadıkları oyunlar, birlikte sahne paylaştıkları oyuncular, çalıştıkları yönetmenler vb. 

Bu açıdan düşünüldüğünde Tiyatro Hayali’den tiyatral anlamda güçlü örneklerin geleceğini beklemek doğallaşır, çünkü daha önce izleyebildiğim kimi oyunlarda yansıttıkları yorum, seçilen oyun dağarı, yaratıcı biçem kendi payıma ikilinin öncülüğüyle kurulan bu yeni topluluğun da tiyatro sanatının hakkını vereceği, bu güç işin altından kalkacağı yönünde bir kesinleme getiriyor enikonu.

Zaten yönetmen olarak Emrah Eren’le yola çıkmış olmaları, tiyatromuz adına güçlü bir birliktelik kurulduğunu ele veriyor aynı zamanda. Buna oyun yazarı olarak Ahmet Sami Özbudak’ı da eklemek gerekiyor.

Ayaklarının yere sağlam basacağı görülen bir topluluğun ilk çıkışı bağlamında bakılabilir o halde Tiyatro Hayali’nin perde açışına. Peki, sahnelenen ilk oyun için neler söylenebilir?

Bir İlk Oyun: “Aşk Hikâyen Düşmüş”…

Özellikle pek çok şairin, yazarın dillendirdiği rastlantısallık paydasında yaşanması olası hikâye ediş üzerine kurulmuş bir ilk oyun Aşk Hikâyen Düşmüş. 

Ahmet Sami Özbudak’tan Emrah Eren’in yönettiği oyunda Ayça Koyunoğlu-Fatih Koyunoğlu ikilisine, yaratıcı tasarımlarıyla dekor kostümde Merve Yörük, ışıkta Uğur Aksu, müzikte Deniz Bayrak, hareket düzeninde Utku Demirkaya katkı vermiş. Bu birliktelik, sahne ısısını yükseltirken, aynı zamanda düşlere, düş kurulumuna geniş yer açıp, bundaki gerçektenlik payının alabildiğine yükselmesine de olanak sağlıyor aynı zamanda. 

Kaldı ki herkesin yaşadığı, yaşayacağı bir aşk olasılığı hesabı bu; bir açıdan aşk matematiği temelinde yapılandırılmış bir oyun yani. Aşk, rastlantısallık temelinde buluşmayla ileri aşamaya geçebilecek, olasılık örtüşmesiyle birleşerek bir varlık gösterebilecek mi? Yoksa sırça halinde dağılıp gidecek, yırtılıp parça pinçik bir mektuba mı dönüşecek aşkta olasılıksızlığın kavurucu etkisiyle? 

Bütün bunları seyirciye aktarırken iki oyuncunun yer yer kendilerini, yer yer çakışıp buluşan ya da kopuşup ayrılan ekolu hikâye yüklemelerinin kahramanlarını yansıtan parmak kuklası giriyor adeta bir sahne leitmotivi halinde. Bu, bir yandan hikâyenin derli toplu hale gelip duru bir anlatım düzenine kavuşmasını sağlarken öte yandan aynı zamanda yol açtığı yabancılaşma etmeni aracılığıyla oyunun asıl hedefi olarak seyircinin, yitirdiği ya da bir türlü kavuşamadığı kendi aşk hikâyelerini yeni baştan yaratmasının önünü açıyor. 

İşte Aşk; Kendisinin Paradoksuna Dönüştürdüğümüz…

Oyun, bu yanıyla hemen herkesin aşkta yaşadığı kestirilebilecek bir yitirme ya da buluşamama hikâyesinin sahne sunumu bağlamında alınabilir. Böyle olunca Tiyatro Hayali, aslında bize kendi paradoksumuzu gösteriyor da denebilir. Biz yitirenler, aşkımıza da sahip çıkamıyoruz insan varlık olarak. 

Oysa bir an soluklanıp beklesek buluşacağımız, başımızı çevirsek göreceğimiz aşkı, kendi ellerimizle havaya savuruyoruz böylece bir biçimde. Aslında böyle bir buluşma için kodlanmış bireyler olarak sonuçta tam tersi adımlarla yol alıp aşkı bir tarafa atıyoruz. Onu yaratma yerine tüketip yok etmeyi yeğliyoruz vahşi bir tutumla. 

Ayça Koyunoğlu, Fatih Koyunoğlu, sıcak sunumlarıyla, yaşadığımız paradoksu göstermenin incelikli oyunculuğunu paylaşıyor diyebilirim bizimle; içten, duru, sıcak. Emrah Eren’in sahnede parmak kuklası aracılığıyla hikâyeler arasında gezinmenin paradoksunu yansıtmakta sergilediği yaratıcı hüneri de buna eklemlediğimizde seyredilesi bir oyun çıkıyor ortaya.

Oyun bitip de salondan ayrılırken cebimizde değil ama anılarımızdaki ya da hayatımızdaki aşkları nasıl yitirdiğimizi düşünüyoruz. Ve kendi aşklarımızın soluk birer kopyası oluyoruz tiyatrodan çıkıp sokakta yaşama karıştığımızda.

Oysa aşk, bireyin gerçek tanrısı. Çünkü kişi ancak aşkla yaratıyor kendisini.

SADIK ASLANKARA
0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku