Ayşen Güven yazdı… “Tiyatronun 2023’ü: Sessizliğin Estetiği”

editor
Ayşen Güven’in Susma Platformu’nun Türkiye’de Sansür ve Otosansür 2023 yıllık izleme raporu kapsamında yayınlanan “Tiyatronun 2023’ü: Sessizliğin Estetiği” başlıklı yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

Geride bıraktığımız 2023 yılında Türkiye tiyatrosuna “en iyi” listeleri dışından bir bakış getirmeye devam ediyoruz. Susma Platformu’nun çalışma sahası itibarıyla bu yazı son bir yıldaki sansür vakalarına değinirken, esas olarak otosansürün izini sürecek.

Öncelikle, pandemiden hem üretim hem de katılım anlamında bu yıl çıkıldığını söylemek mümkün. Kültür sanat sahasının tamamı için, pandemide doldurulan yaratıcı çekmecelerin bir bir açıldığı, yeni iş olanaklarının çoğaldığı, sahne programlarının dolup taştığı (seyirci sayıları için tam olarak aynı şey söylenemez), festivallere fiziksel anlamda geri dönüldüğü bir yıl oldu.

Kültür sanat hayatının yıllar içinde aşama aşama yerel dinamiklerden koparıldığı, taşrada sanata erişimin neredeyse olanaksız hâle geldiği, yerel yönetimlerin bu anlamda yatırım yapmayı “hafife aldığı” uzun bir dönemi geride bırakıyor olabiliriz. Kültür sanat ortamının İstanbul sınırlarına sıkışması, yaratıcı beslenme adına bir kısıt haline de gelmişti. Bu açık giderek hem devlet kurumları hem sivil ya da özel sanat odakları tarafından “keşfediliyor”. Kuşkusuz beklenen İstanbul depreminin ve giderek keskinleşen ekonomik buhranın da bu yönelim değişikliğinde etkisi var. Anadolu’daki bu sanatsal hareketliliğin hangi ihtiyaçla ilerleyeceği çıktılarını da belirleyecek. Her şekilde İstanbul’dan taşan bir kültürel etkileşim tazelenme yaratabilir.

Bu bağlamda bu yıl İstanbul dışında gerçekleşen tiyatro faaliyetlerinden bahsetmek sansür ve otosansüre karşı da bir vurgu olacak. Böyle baktığımızda Kürt kentlerindeki çalışmalar hemen dikkat çekiyor. Siyasal baskının en keskin ucunda duran bu bölgede, tiyatro alanında verilen emek, sürdürülen ısrar görmezden gelinecek gibi değil. Şermola Performans ekibinin Batman’da kurduğu Dîwan Uluslararası Tiyatro Akademisi, Kürtçe tiyatro eğitimi için çok önemli bir alan olarak faaliyetlerine başladı. Yine Batman Yeni Sahne tiyatro çalışmalarına devam etti, oyunlarıyla İstanbul’a yolunu düşürdü. Yeni Sahne yılın sonuna doğru birçok vatandaş gibi ev sahibinin yüzde üç yüz elli zam talebiyle cebelleştiklerini paylaştı. Dönemin maddi sansür dökümü Kürt şehirlerinde rejimin sosyal, siyasal ve fiziksel baskısının üzerine tüy dikti. Yine bu yılın nisan ayında Diyarbakır merkezli bir operasyonda Amed Şehir Tiyatrosu oyuncularından Yavuz Akkuzu, Özcan Ateş, Elvan Koçer Yıldırım ve Şahperi Alphan gözaltına alındı. Oyuncuların daha sonra serbest bırakılmalarına rağmen Kürtçe tiyatro için gözdağı verme gayretinin sürdüğünü bir kez daha gördük. Amed Şehir Tiyatrosu ekibi, kayyım siyasetinin sonucu belediye tarafından işten atılmış, uzun bir çaba ve dayanışmayla kendi sahnelerini açmışlardı. Eminim daha pek çok tiyatro ekibinin çalışması devam ediyordur. Yazının kısıtları nedeniyle burada ancak belli başlı örneklere yer verebiliyoruz.

İstanbul’dan ötesinde iz sürdüğümüzde üretkenliği dikkat çeken bir başka adres ise Nilüfer Kent Tiyatrosu’ydu. Sadece tiyatro izlemek için Nilüfer’e gitmek ve bu anlamda oldukça yetkin işler izlemek önemliydi. Güçlü tiyatrocular yetiştiğini görmek de öyle. NKT, şehir tiyatrolarının sahne olanaklarıyla oyunlarını farklı şehirlere taşımaya devam ediyor. Üstelik repertuvar itibarıyla bir meseleye dokunmaktan çekinmiyor da. Klişe tabirle memleket meseleleri anlatmak ve otosansürden paçayı kurtarabilmek deyince İstanbul’dan birkaç sahne ve topluluktan da bahsetmek gerekir: Moda Sahnesi, Post Pandemik Cemiyet, Boa Sahne, Cihangir Sanat Atölyesi, Kadıköy Emek Sahnesi ve Kumbaracı50 ayrı bir yerde durabildiler. CAS ve Kumbaracı50 tiyatrocu yetiştirmek konusunda da ışıldamaya devam ediyor. Mutlaka henüz tanışmadığımız grup ve sahneler vardır…

Bütün bunlara ek olarak son yıllarda Bergama, İzmir, Bodrum gibi şehirlerde de tiyatro festivali düzenlenir olması da kayda değer. 6 Şubat depreminin ağır yaraları on bir ay sonunda hâlâ sarılamamış durumda. Ne sağlıklı beslenme, ne korunaklı barınma, ne hijyen ne de eğitim mümkün. Ancak deprem sonrası süreçte pek çok tiyatro ekibinin bölgede özellikle çocuklarla çeşitli çalışmalar yaptığını da bu vesileyle hatırlayalım. Bölgedeki halkların erişebileceği sanatsal faaliyet ve depremzede sanatçılar için neler yapılabileceğini konuşacağımız bir 2024 umuyorum.

Yılın tiyatro dökümü bu kadar “iyimser” bir tablodan oluşmuyor. Tiyatro adına üretken ve İstanbul dışında da dikkate değer bir hareketliliğin olduğu vurgusundan sonra biraz da “Neler anlatılıyor?” ve “Nasıl anlatılıyor?” sorularıyla ilgilenmeliyiz sanırım. Bir de tiyatronun tüm aktörlerinin birlikteliği üzerine düşünebiliriz… Mesela bugünün metinleri yazılıyor mu? Hangi oranda yazılıyor? Metinlerin şimdi yazılması kuşkusuz bu zamanı anlattığı anlamına gelmiyor. Bu anlamda bakıldığında konular itibarıyla tiyatro metinlerinin “ölçülü” bir yerde konumlandığını söylemek mümkün. Yine metinsel tercihlerde dönem anlatılarının, efsanelerin, ikili ilişkilerin öne çıktığını ancak bugün yaşananların ancak dolaylı biçimde yer bulduğunu belirtebiliriz. Ayrımcılık, homofobi, göçmenlik, ırkçılık, yoksulluk ya da daha geniş sınıfsal çatışmalar gibi gündemin en yakıcı temalarını işleyen hem çeviri hem uyarlama hem de yeni metinlerde ziyadesiyle “dikkatli” kurgular ağırlıkta. Kadın mücadelesinin doğurduğu hikâyeler genellikli kentli, orta sınıf kadının sorunlarını işlemekle sınırlı kalıyor. Daha kapsayıcı hikâyelere az sayıda örnekte rastlıyoruz. İçinden geçtiğimiz dönemin şahitliğini sahnede bulmak giderek güçleşiyor. Bu bir otosansür etkisi olarak değerlendirilebilir mi? Metinler üzerinden düşünürken eleştirel bir yerden ülke meselelerine dokunan işler yapma tarzına da bakmalı. Zaman zaman politik iş yaratmanın kendisi de popülizmin tavrına kapılabiliyor. Böyle bir haz biriktirmek de dönemin risklerinden olabilir.

Bu yılın oyunlarında; biçimsel zenginliğin, üslup çeşitliliğinin arttığı da söylenmeli. Seyircide ve tiyatro üzerine düşünen herkeste görsel anlamdaki bu farklılıkları yakalamak heyecan da yarattı. Ama metinlerin “ölçülü” halinin yarattığı boşluğa mı doluyordu bu biçimsel efsun, burası da kurculanmaya değer görünüyor. Özellikle dizi ve sinemada yıldızı parlayan isimlerin, grup oyunları yerine tek kişilik formları tercih etmesi salgın döneminde zorunluluktan kaynaklı bir sahneleme yönteminin sonucuydu. Ancak bu tarz oyunların sayıca giderek artarak baskın hale gelmesi, tiyatronun topluluğa dayanan doğasından ve kolektif ruhundan eksiltiyor. Tek kişilik oyunların tanınır oyunculara rüşt ispatlamaya fırsatı sunduğundan dolayı mı yoksa daha korunaklı ve zahmetsiz olduklarından mı yaygınlaştığı tartışılabilir. Yine bu tarzın eski kuşağa göre sahneler kurmaya, topluluklar, kumpanyalar oluşturmaya özenmemesi de dikkat çekici. Mekan yükümlülüklerinin ağırlığından sakınırken bir konfor alanına sıkışıyor olabilir mi tiyatro aktörleri? Öyleyse konforun otosansüre dönüşme tekinsizliğinden bahsedebilir miyiz?

Öte yandan pandemide toplum sağlığını ve elbette kendilerini salgından korumak isteyen tiyatrocularla birlikte tüm diğer sahne sanatı emekçilerinin aldıkları önlemler bir takım OHALvari kararlarla suistimal edildi. Sahne yasaklarının süresi uzatıldı, kimi festivaller iptal edildi, salgın bilimsel bir gerekçe olmaktan çıkarılıp iktidarın elinde kültür hayatını ehlileştirmek için kullandığı bir fırsata dönüştü. Bildiğiniz üzere bu sürecin -hızla unutulsa da- önemli tartışmaları ve ağır sonuçları oldu. Bağımsız tiyatro topluluklarının bir kısmı dağıldı, özel/bağımsız tiyatro sahnelerinin bir kısmı kapandı, tiyatro yapmaktan kopan insanlar oldu… Ancak bu süreçte açılan tartışmaların üzerinin örtülmesi bu yılın en önemli otosansür izlerinden biri oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın devlete bağlı olmayan sahneler için halktan aldığı vergileri kullanmaması, iktidar yanlısı ve icat edilen çevreler arasında kültür bütçelerinin adil olmayan şekilde kullanılması, “tiyatro yasası” tartışması, yerel yönetimlerin semtlerindeki sahnelere, salonlara sahip çıkma ihtiyacı, en önemlisi sanat kurumlarının ve mekanlarının ticarethane statüsünden çıkarılması ihtiyacı hala ortada duruyor.

Otosansür ve kolektivizmin yitirilmesi hakkında çok şey söyleyen bir yıldı 2023. İKSV’nin 18. İstanbul Bienali’nin küratörlüğüne danışma kurulunun önerdiği Defne Ayas yerine Iwona Blazwick’i ataması, güncel sanat kamuoyunun “ayrımcılık” eleştirisiyle gündemleştirilirken -ki geçtiğimiz günlerde iptal edildiği açıklandı- 27. İstanbul Tiyatro Festivali başladı. Ancak tiyatro kamuoyu festival öncesinde, esnasında ve sonrasında kurumun “sansür” ve “ayrımcılıkla” anılması sürecine dahil olmadı. Örneğin sinemacılar bu konuda refleks göstererek hem film festivali sürecini sorgulattılar hem dayanışma ortamı yarattılar. Şimdilerde bu tip sessiz kalışlarda “haklı” gerekçeler öne sürülüyor: “bir burası kaldı” gibi “işimizi mi yapmayalım” gibi… Fakat bu gerekçelerin otosansürün sinsi izlerini taşıyabileceği konusunda dikkatli olmak gerek. Ayrıca, anlayış gösterildiği zaman kültür sanat alanındaki hegemonik yapıların konumlarını sağlaştırmalarına fırsat tanındığı da bir gerçek. Kültür-sanat aktörleri tutumlarını belirlerken sessiz kalmanın olası sonuçları üzerine düşünmeliler. Daha önceden yapıldığı gibi festival kapsamında ayrımcılık ve sansür gündem edilemez miydi? Yaratıcı alan için uzun vadede neyin yoksunluğu daha önemli olacak diye belki de düşünmeye başlamak gerekir. Çünkü bütün bunların yaratıcı taraftaki hasarının dökümü de bir süre sonra kendini gösterebilir.

Yoksa birbirimizi “anlıyoruz”. Gezi eylemleri, 15 Temmuz ve pandemi gibi, toplumsal hareketleri kıran takvimler elbette kültür sanat ortamında da -anlaşılan onarılması zor tahribatlar- yarattı. Görünen o ki istenilen sessizleştirme operasyonu yol almaya devam ediyor. Popülist siyasal yükselişin kültür alanını konsolide edişi benzer bir şekilde gerçekleşiyor. Rekabet, yalnızlaşma, sürekli önde olma arzusu, popüler hazlar çok temel talep ve iletişimi bile kendi potasında eritiyor. Son 20 yılın inişli çıkışlı kültürel hayat grafiğindeki yıkım da zaman geçtikçe daha iyi görünüyor olacak.

Ama dayanışma ve birliktelik yoksunluğu sürekli yakın tarih hafızasını yoklatıyor. Sahiden Soma işçi katliamında, Şermola Performans kapanmasın diye, 10 Ekim Barış Derneği ile dayanışmak için hızla harekete geçen, birbirine destek olan, yaratıcı anlamda iletişim kuran, beraber tasarımlar yapan tiyatro ortamı bu kadar mı dağıldı?

Evet bu yazının derdi bazı cüretkar yanlarımızı yeniden bulmakla ilgili. Sahiden hepimiz biraz ağrıdık, ezildik, inanç kaybı yaşadık, işimizle sınandık, belirsizlikten yorulduk… Sahalar arası estetik arayışların, çağdaş reji deneyimlerinin, metin seçimlerinde biçimsel çeşitliliğin (yani çeviri, dönem anlatısı, aşk hikâyesi, varoluşsal sorgulamalar gibi seçimlerin) önemini ya da ihtiyacını ıskalamak doğru olmaz. Buradaki kaygı ve eleştiriler üretimlerin ağırlığının korunmacı bir yere daha fazla meylediyor olmasıyla ilgili. Yani otosansürün hayallerimize nüfuz ediyor olmasıyla… Hatta, kültür alanın örgütlü davranma hafızasının aşınmasıyla…

İnanılmaz bir zahmet tiyatro yapmaya devam etmek. Hele Türkiye gibi ülkelerde bu sanat çok daha çılgınca şartlarda yapılır halde. Ancak kendi zorlarımızla kendi gettolarımıza kapanmamız tiyatro yapma arzusunu da zamanla zedeleyebilir. Onun yerine tüm disiplinlerin özneleri olarak dayanışmayla, birliktelikle yürümek dahası itirazlar ve eleştirilerle sanatla uğraşmaya; tiyatro yapmaya devam etmek kuşkusuz korku ve kaygının panzehiri olabilir. Biliyoruz ki sanat bir istiridye kabuğunun içinde oluşan inci değil, suya, yaşama karışması da gerekir. “Kirlenmesi” de hatta. 

Bitirirken, bu “dekolektivizasyon” dönemini atlatır mıyız? Bilmiyorum. Ya da yeniden sessizlikten çok sessin hatta “gürültünün” sahnesi çoğalır mı? Onu da bilmiyorum. Elbette açmazları “anlayalım” ama bunları da düşünelim isterim.

AYŞEN GÜVEN

 

 Kaynak: https://susma24.com/susma-platformunun-yillik-izleme-raporu-yayinda-turkiyede-sansur-ve-otosansur-2023/

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku