Ali Uygur Selçuk yazdı: “Mahmud ile Yezida Oyununda Yer Alan “Kuzgun” İmgesi Üzerine…

editor

Hiç kuşku yok ki Murathan Mungan tarafından yazılan Mahmud ile Yezida oyunu, Türkiye Tiyatrosu için çok önemli bir hazine. Hem oyunun usta dili hem de örnek dramatik yapısı, bu oyunu Çağdaş Türkiye Tiyatrosu’nun en önemli eserlerinden birisi haline getiriyor. Oyun her okumada bizlere farklı yerleri keşif imkânı verirken, çok sayıda araştırmaya ve makaleye de konu oluyor. Yazar oyun boyunca pek çok imge ve metafora yer veriyor. “Kuzgun” imgesi bunlardan sadece birisi ve belki de oyunda kendine en az yer edinen imge. Buna rağmen doğudan, batıya pek çok kültür ve mitolojide kendine yer bulan kuzgun imgesinin farklı anlamlarının neredeyse her biri Mahmud ile Yezida oyununun dramaturjik yorumlanmasında kendisine yer buluyor.

Oyun boyunca kuzgun ifadesi iki kez geçiyor. Bunlardan ilki köy ahalisinin Mahmud’dan haber alamadığı ve annesinin endişeler içerisinde olduğu 10. Sahnede. Karakterlerin yaşadıkları endişe içerisinde Abid Emmi şöyle diyor: “Yezidilerin sesleri solukları kilitlenmiştir ağalar. Bu iş hayra değildir. Gökte üç kuzgun kanat çırpar. Bu iş hayra değildir. Alametler öç vaktını gösterir. Bu sükût ölüm gizler. Üç Kuzgun kanat çırpmaktadır. İnşallah Mahmud, Yezidilerin öfkesine gelmemiştir.”

Sahnede yer alan karakterlerin, bir süredir kayıp olan Mahmud için duydukları endişe,  gökte kuzgunların belirmesiyle birlikte artıyor ve kuzgunların görünmesinin bir süre önce daire içine alıp köylerine hapsettikleri Yezidilerin alacakları intikama işaret edeceğini düşünüyorlar.

Oyunda Kuzgun imgesinin geçtiği diğer yer ise, 11. Bölümde Yezida’nın kendisini çizdiği daire içine hapsettiği ve ölmek için 40. Günü beklediği sahnede gerçekleşiyor. Bu sahnede Yezida annesinin ve köy halkının kendisini ikna çabalarına hiçbir cevap vermezken, Ezidi Kadınlar gökyüzünde türlü alametler belirdiğini şu şekilde ifade ediyor: “Gökte üç Kuzgun Dolanmaktadır. Üç Siyah Kuzgun. Üçünün de Kanatları birbirine değmektedir.” Yezidi kadınlar kuzgunların neyi rivayet ettiğini soran Raşa’ya (Yezidanın Annesi) cevap veremeden bir ulak sahneye giriyor ve ölen Mahmud’un annesinin Yezida’yı görmek istediğini haber veriyor.

Oyundaki her iki köy halkı tarafından görülen kuzgunların görünme anları önem taşıyor. Nitekim kuzgunların ilk göründüğü an yani Abid Emmi’nin intikam alameti olarak gördüğü kuzgunlar pek çok mitolojide gerçekten de ölüm ve kötü şans anlamı taşıyor. Kuzgunların ilk belirdiği andan çok kısa bir süre sonra Mahmud’un ölüm haberi ve cansız bedeni köye ulaşıyor. Burada yazar Mahmud’un muhtemel kaderini göstermeden önce kuzngunlar aracılığı ile bir önseme (foreshadow) yapıyor ve Mahmud’un yaşadıklarını bizlere aktarıyor. Yazar tarafından ustaca kullanılan bu önseme, dramaturjik anlamda oldukça değerli bir noktada bulunuyor nitekim kullandığı tek bir kuzgun imgesi sadece oyunun geleceği hakkında bilgi vermekle kalmıyor, başta Mezopotamya olmak üzere pek çok kültürde ve mitolojide önemli yer işgal eden Kuzgun imgesinin anlamını bizlere sorgulatıyor.

Bünyamin Aydemir, Dilin Dramatiği ya da Mahmud ile Yezida isimli makalesinin notlar kısmında kuzgun imgesiyle ilgili şu bilgiyi paylaşıyor: ” Kuzgun iki dünya arasında sembol kabul edilir. Yaşayalar için ölüm, ölü ruhlar içinse hayatı temsil eder. Şaman inancında oldukça yaygın kullanılan bir figürdür. Kızılderili mitolojisinde kuzgun, ruhu huzura kavuşmamış, son dileği yerine gelmemiş kişinin hayata tekrar geri dönmüş halidir.” (1) Bu açıklama oyunda yer alan kuzgun imgesinin ustaca kullanımını ortaya koyuyor. Nitekim oyundki baş karakterlerin yaşadığı aşk ile töre arasında kalma ve arafta olma hali ile, aşklarına kavuşamayıp törenin kurbanı olan Mahmud ile Yezidanın ruhlarının huzura kavuşamamış ve son dilekleri olan birbirlerine kavuşma olgusunun gerçekleşmediğini okuyucuya aktarıyor.

Kuzgun imgesine dair önemli bir kaynak da Gılgamış destanında, Utanapiştim’in Gılgamış’a büyük tufanı anlattığı bölümde kendisine yer buluyor. Burada kuzgun ifadesi şöyle geçiyor: “İlk yedi gün, Nisir Dağı gemimi sabit tuttu ve hareket etmesine İzin vermedi. Yedinci gün, bir güvercin saldım ve onu uzaklara gönderdim. Güvercin konabileceği ve dinlenebileceği bir yer bulamadı, gemiye geri döndü. Sonra bir kırlangıç saldım ve onu uzaklara gönderdim. Kırlangıç konabileceği ve dinlenebileceği bir yer bulamadı ve o da gemiye geri döndü. Sonra bir kuzgun saldım ve onu uzaklara gönderdim. Kuzgun suların çekilmiş olduğunu gördü, böylece havada daireler çizdi, fakat gemime geri dönmedi.”  (2)

Bu anlatıdaki Kuzgun imgesini de oyundaki anlamla birebir bağdaştırmak mümkün. Gemiden uçurulan ve suyun çekildiğini görüp özgürlüğüne kanat açan kuzgunlar gibi, Mahmud ile Yezida da töreye kurban olan aşklarına ve birbirlerine ölümde kavuşuyorlar ve bu yeni özgürlük alanına, kendilerini ölüme götüren törenin olduğu topraklara bir daha gelmemek üzere kanat çırpıyorlar. Yezida bu kavuşmayı, mutluluğunu son sözlerinde şöyle belirtiyor: “Sabah olmaktadır. Bugün kırkıncı gün tamam olmuştur. Bugün bayram günüdür. Ve de Mahmud beni beklemektedir. Sevdalım benim, beklemektedir. Irmağı aştın, dağı aştın, bana geldin Mahmud. Töremi aştım, ölümü aştım sana gelmekteyim kurban.” 

Kuzgun imgesinin yer aldığı bir başka kaynak ise Altay inanışında da yine Büyük Tufan anlatısında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre Nama (Altay inancında Hz.Nuh veya benzer özellikler taşıyan bir kişi.) Sular çekilmeye, denizler alçalmaya başlayıp gemisi bir dağa oturduğunda ilk önce bir kuzgunu pencereden serbest bırakır ama geri dönmez. İkinci gün alakargayı dışarıya gönderirler, gelmeyince üçüncü gün saksağanı salar fakat o da geri gelmez. Dördüncü günün akşamında güvercini uçurur pencereden; hava kararmadan ağzında bir zeytin dalıyla gemiye girince, Nama bu kuşu kutlu kılması için Tanrı’ya yakarır. O günden sonra güvercinler insanların evlerine girdi, ulak olarak haberlerini götürdü getirdi. Kuzgunun ve alakargayla saksağanın ne yaptıklarını sorduğunda; birinin ölmüş hayvanların leşlerini yediğini, diğerinin sağa sola birikmiş çöpleri karıştırdığını ötekinin de su yüzüne çıkan malları çaldığını öğrendi güvercinden Nama. O üçüne kargışta bulunarak, güvercine ise alkıyarak, o anda ne yapıyorlarsa Dünya durdukça aynı şeyi yapmalarını diledi; kuzgunlar leş yemeye, alakargalar çöp karıştırmaya ve saksağanlar da hırsızlığa mahkûm edildiler. (3)

Bu anlatıdaki ifadeler de oyunda yer alan kuzgun imgesini yorumlarken değerlendirilebilir. Nitekim Kuzgunların leş yemeye mahkûm edilmeleri, onları sürekli olarak ölü beden arayan arayıcılar haline getirmiştir. Kuzgunlar bu lanetle birlikte ölü beden yemeye mahkumdur ve hayattaki tek arayışları ölü beden bulmak olacaktır. Bu yüzden kuzgunların gök yüzünde belirmesi kan kokusu yani ölü beden demek olacaktır. Oyunda da kuzgunların ortaya çıktığı sahneler Mahmud’un ölümünde ve Yezida’nın ölümünün öncesinde olmuştur. Kuzgunlar törenin ellerini kovuşturarak kan beklemesi gibi birbirine kavuşamamış aşıkların cansız bedenleri üzerinde adeta zafer turları atmakta, ödüllerine kavuşacakları anı beklemektedir.

Kuzgun imgesinin hem batı hem doğu mitolojilerindeki bu farklı kullanımları ve yorumlarının neredeyse her biri Mahmud ile Yezida’nın dramaturjik incelemesinde gökyüzünde görülen kuzgunlar için kullanılabilir. Tek bir imge ile ile çok sayıda anlam çıkarılabilmesi ve bu anlamların metnin temel dinamikleri ve çatışmalarıyla bu kadar iç içe ve derinlikte olması ise Murathan Mungan’ın usta kaleminin bir başarısı hiç kuşkusuz.

ALİ UYGUR SELÇUK

Kaynakça:

(1) Bünyamin Aydemir. “Dilin Dramatiği ya da Mahmud ile Yezida”. Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Yedi:Sanat,Tasarım ve Bilim Dergisi, S3 (2010)

(2) Donna Rosenberg. “Dünya Mitolojisi”. İmge Kitabevi. Ankara 1998. Sf 200

(3) Deniz Karakurt. “Türk Söylence Sözlüğü”. 2011.Sf 154

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku