“Aldatma”nın Pinteresque Bir Yorumu…

Yavuz Pak

Hayatımız boyunca hep ikili ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bu ikili ilişkilerin dışarıya kapalı olmaları gerek. İlişkiyi anlamlı, biricik ve mutlak kılmak için, saklanacak bir sır, özgün bir dil ve iletişim biçimi, ortak anılar olmalı… İkili yapıyı kurup yaşatmaktan başka anlamı olmayan şeyler yaparız. Ancak tekrar tekrar kurmaya çalıştığımız ikili yapı, hep o ilk modelin, arketipin, orijinal biçimin kaderine uğrama tehlikesiyle yüz yüze. Nedir o kader? Bir üçüncünün gelip, ikili yapıyı darmadağın etmesi…” (1) Psikanaliz ve popüler kültür üzerine çalışmaları ile bu ülkede çok önemli bir boşluğu dolduran sevgili hocam Bülent Somay’ın bu cümleleri Harold Pinter’in “Aldatma” oyununun tanıtımı için rahatlıkla kullanılabilir.

aldatma-5628

“Aldatma”, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yeni sezon oyunları arasında öne çıkıyor. Pinter’ın 1980 sonrası kaleme aldığı ve açıkça “politik” olarak nitelendirilebilecek oyunlarından farklı olarak, 1977 tarihli “Aldatma”, psikolojik/sosyolojik bir temayı merkezine alır. Her ne kadar, Pinter külliyatında “açıkça politik olmadığı” için “masum” görülse de, gerçekte toplumsal dinamiklerin temellerini dinamitleyen en sarsıcı oyunlarından biridir. “Pinter’ın hayatının dönüm noktası, Donald Wolfit isimli oyuncunun Kral Lear oyunundaki performansını altı kez izledikten sonra gerçekleşmiştir denilebilir. Bu aktör-rejisörün seyahat ederek tiyatro yapan topluluğu Pinter’in bütün hayatına etki edecektir. Önce okulu bırakmış, ardından askerlik görevini yapmayı reddetmiş, pek çok kez mahkeme edilmiş, babasının kendisi için ödediği para cezaları sayesinde kurtulabilmişse de, aynı dönemde sarsıcı pek çok esere imza atmıştır.” (2) Aldatma (Betrayal) oyunu, hayatının en asi yıllarında yazdığı oyunlardan biri olarak, Pinter’ın toplumsal tabulara, ahlâka, sosyal öğrenme aracılığıyla dayatılmış ve içselleştirilmiş davranış/düşünüş biçimlerine dair, son derece soğukkanlı ve gerçekçi bir yaklaşımla seyircisini bireysel/toplumsal yaşama içkin çarpıcı sorgulamalara sürükler. Dahası, politik alanı da içine alan “ideolojik/kültürel” bir tartışmanın fitilini ateşler. İktidarı, dolaysız biçimde belirleyici olduğu politik alanın ötesinde, tahakkümünü dolaylı biçimlerde kurduğu toplumsal/bireysel alanda topa tutar.

aldatma-fotograf-ahmet-celikbas-5

Bir bakıma, Foucault’un “biyo-iktidar” teorisinin izini sürer Pinter: “Biyo-iktidarın gelişimiyle hukuksal yasa sisteminin yerine giderek normlar önem kazanır. Yasa sınırlandırıcıdır ve en uç noktada silahı ölümdür. Oysa nesnesi yaşam olan bir iktidarın düzenleyici ve denetleyici mekanizmalara ihtiyacı vardır ve bu düzenleme ve denetlemeyi oluşturduğu “normlar” yoluyla yapar. Yaşam üzerinde odaklanan biyo-iktidar, bir normalizasyon toplumu oluşturur; yani insanları her türden ilişkide normlara uymaya zorlayan, onları normalleştiren bir toplum.” (3) Nitekim, iktidar, davranışları ve davranışların mümkün sonuçlarını yönlendirmektir. Bireyleri özneleştiren iktidar, bu özneleri toplumsal normlarla denetleyerek ideolojik/kültürel hegemonyaya bağımlı kılar ve tahakkümü altına alır. Pinter, “Aldatma” oyununda, insan ilişkilerine kadar uzanan bu tahakkümü teşhir eder, karakterlerin özenle yansıttığı iç dünyaları üzerinden seyircisini çok boyutlu ve derinlikli bir tartışmaya davet eder. Zaten “Pinter külliyatı, iktidar baskısının insan ilişkileri için ne denli bozucu ve yıkıcı olabileceğini göstermek için yazılmış dramatik eserlerdir.  Baskın ve boyun eğen karakterler arasındaki gerilimden birey ve toplum arasındaki gerilime uzanan bir yapıya sahiptirler.” (4)

aldatma-fotograf-ahmet-celikbas-3Pinter’ın, alışılagelen absürd tarzının dışına çıktığı ve temayı son derece “doğal ve gerçekçi” bir üslûpla işlediği “Aldatma”, tarz olarak istisnai bu konumunu, içerik olarak “iktidarın kalbine” indiği metinlerinden biri oluşuna borçludur belki de. Çünkü, “cinsel yasaklar dinsel yasakların dahi öncelidir: İlk tabu olan “haram birleşme”, totem hayvanı öldürme yasağı da dahil olmak üzere diğer tüm yasakların başlangıcı ve dolayısıyla, toplumun, iktidarın ve hukukun yaratıcısı, doğduğu kaynaktır. Haram birleşme, kadın ile erkeği toplumsal açıdan ayıran ilk yasak olduğuna göre, ‘cinsel ayrımcılık toplumun kuruluşuna denk düşen ilk ve belirleyici’ kavramdır.” (5) Pinter, toplumsal sistemin bu en yumuşak karnına dokunurken son derece sakin ve akılcıdır. Ana tema ve dramatik teknik açısından Pinter, bu oyunda izleyicinin dikkatini çekebilmek, heyecan ve dikkat duygusunu uyanık tutmak için her bir vuruşu, sahne ve perdede bütün bir oyuna yaygınlaştırmak suretiyle uyanık tutar. O’nun gerçeklik anlayışının tüm veçhelerini yansıtır “Aldatma”:“Pinter, kişileri uyum ile uyumsuzluğun ince çizgisinde simgesel anlatımlara başvurmak yerine gerçekçi bir anlayışı yeğler. Bireyin varlık alanının dış güçler tarafından tehdit edildiği karanlık bir dünyanın kapılarını açar seyirciye. Deneyim ne kadar şiddetliyse söylemi de o denli az anlaşılır der ve kesinliklerden çok, olasılıkları çoğalan anlamlarla anlatır.” (6)

Öte yandan, “Aldatma”, ideolojik/kültürel olanın ötesine geçerek, “ilişki” kavramının ontolojik ve epistemolojik yapısına uzanır katmanlı derinliklerinde. Tüm çıplaklığıyla ve doğallıyla sergilediği “ilişkileniş halinin” fallik kökenine kadar inerek tarihsel bir eksikliği ve yoksunluğu yüzümüze çarparken, Bülent Somay’ın şu sözlerini hatırlatır bize: “Fallus, Yunanca bir gösterge, görsel olarak penisin üzerine kurulmuş, ama her dilde ondan ayrışıp iktidarı gösterir hale gelmiş bir işaret. İktidarın kapısını açacak olan (kilide girecek olan) anahtar, penis, yani salt biyolojik bir organ değil. Ve aslında kimsede yok bu işaret, bazıları varmış yapar sadece… Dolayıyla, fallus bir eksiğin göstergesidir. Kadın ya da erkek olmak farketmez, iki durumda da vardır bu eksiklik… Eksik hep vardı ve hiçbir zaman bütün olmadık. Doğduğumuz anda eksiktik zaten, kendisiyle bütün olduğumuz beden, (annemiz) bizden koparılıp alınmıştı. Benliğimizi kurmaya başladığımız andan itibaren hep bu eksikle başa çıkmaya çalıştık; bir türlü ayrı, bağımsız bir varlık olmayı içimize sindiremedik… Bu durumu aşmanın tek yolu bu eksikliği kabullenmekten, içimize sindirmekten geçiyor.” (7)

aldatma-fotograf-ahmet-celikbas-4Dışarıdan bakıldığında son derece açık ve sade, ancak içine girildiğinde bu kadar kaotik ve çetrefilli bir oyunu yönetmek gerçekten zorlu ve riskli bir iş. Ahmet Levendoğlu, çeyrek asır sonra ikinci kez rejisini üstlendiği “Aldatma” oyununun biçem ve içeriğine ne kadar vakıf olduğunu ortaya koymakla kalmıyor, gerçekten usta bir yönetmen olduğunu da kanıtlıyor.  “Aldatma”yı seyirciye sunarken bu çok boyutlu düşünselliği ve oyunun katmanları arasına yerleştirilmiş tarihsel sorgulamaları aksettirmeyi başarıyor. “Pinteresque” denilen kendine özgü bir tarz yaratan Pinter, Levendoğlu’nun rejisiyle adeta “Pinteresque” bir yorum kazanıyor Darülbedayi sahnelerinde. Oyun boyunca sahne aralarında teknik ekibin sonraki sahneyi inşa edişini seyirciye tüm açıklığıyla sunuşundan, finalde Pinter için simgesel bir anlamı olan “kapı”nın ortaya çıkışına kadar tüm detaylarda bunu görmek mümkün. Oyunculuklardaki sahicilik, sahne tasarımındaki sadelik, müziklerde tercih edilen piyanonun ritmiyle akıp giden doğallık ve toplamda diyalektik bir bütünsellikle hem biçem hem de içerik olarak tiyatral uzama hakim olan “gerçekçilik” ile “Aldatma”yı bir “modern klasik” olarak zirveye taşıyor. Levendoğlu, rejisiyle kendisine ait şu sözlerini teyit ediyor:”Pinter’ın insanoğlu denen varlığı ölçüp biçişi, tartışı, zaman-uzam sınırlarına yenik düşecek türden değildir ve o nedenledir ki “Aldatma”, belki çeyrek yüzyıl öncesinden de fazla, insanı aydınlatıyor, insan için.” (8)

aldatma-fotograf-ahmet-celikbas-2Pinter oyunları, reji kadar oyuncular için de meşakkatli bir çabayı zorunlu kılar. Emma rolünde Şebnem Köstem, deneyimi ve birikimi kadar yeteneği ile de, bir kez daha en zorlu rollerin üstesinden kolaylıkla gelebileceğini kanıtlarken, beden dilinden jest ve mimiklerine kadar karakterinin Pinteresque yorumunu başarıyla sahneye taşıyor. Gökçer Genç, Levendoğlu’nun bu oyun için kendisini özellikle seçmiş olmasının hakkını teslim ederken baskın olmayan, edilgen Jerry karakteriyle büyük bir uyum sağlıyor. Oyunun baskın, dominant karakteri Robert’i canlandıran Burak Davutoğlu, soğukkanlı bir sahicilikle başarıya ortak oluyor.

Bitirirken, şu notu düşmek bu satırların muharririnin tarihsel borcu: Oyun ile gerçek arasındaki farkı dahi anlayamayacak güruh… Sahte bir ahlâk bekçiliğine soyunup linç kültürü barbarlığıyla oyuncuları tehdit etmenize hiç gerek yok zira Şehir Tiyatroları sizleri de düşünüyor. Tiyatronun değil ama bir illüzyon gösterisinin; gerçeğin değil ama boş bir rüyanın peşinde iseniz, aynı temayı işleyen “Geç Kalanlar” oyunu sizlere şifa olacaktır…

Kaynakça:

  • Somay, Bülent. “Bir Şeyler Eksik”, Metis Yayınları, İstanbul, 2012
  • Demircan, “Zihin Odalarında Tedirgin Bir Misafir: Harold Pinter” http://www.gnoxis.com/bir-tiyatro-adami-harold-pinter-16960.html
  • Foucault, Michel. “Özne ve İktidar”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2016
  • Demircan, Aynur. a.g.e.
  • Freud, Sigmund. “Totem ve Tabu”, Mütena Yayınları, İstanbul, 2014
  • Deleon, Jak. “Pinter Tiyatrosu”, Yayınevi Yayıncılık, İstanbul, 1993
  • Somay, Bülent. a.g.e.
  • İstanbul Şehir Tiyatroları, Aldatma oyunu broşürü

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku