Mükemmellik Estetiği Üzerine Geviş: “Kazanova”

Sadık Aslankara

Gelin ilkin Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o ünlü şiirini anımsayalım, öyle girelim yazıya. Ne diyordu Tanpınar, içkin yoğunlukla harmanladığı, âdeta atasözüne dönmüş iki dizesiyle ünlü, estetik somutluk yansıtan o şiirinde:

“Ne içindeyim zamanın,/ Ne de büsbütün dışında;/ Yekpare geniş bir anın/ Parçalanmaz akışında.” 

Bakırköy Belediye Tiyatroları yapımı olarak Friedrich Dürrenmatt’ın, daha çok Duruşma Gecesi adıyla bilinen romanından Irmak Bahçeci’nin çevirip uyarladığı, Emrah Eren yönetiminde izlediğim Kazanova adlı oyundan sonra böyle bir sarhoşlukla kalktım diyebilirim koltuğumdan. Ne içindeydim oyunun, ne de büsbütün dışında.

Sanat Yapıtına Yaklaşım Yöntemi, Biçimi Üzerine Geviş

Oyun sonrası, Yavuz Pak’la ayaküzeri konuşurken bu duygumu tam anlamıyla aktaramadan daha, Yavuz, girdi koluma Emrah’a götürdü beni, çaresiz buna benzer bir iki laf ettim, ama ardı sıra, “Yine de bunu tam olarak anlatabileceğimi sanmıyorum,” diye eklemeyi yetiştirebildim neyse. 

Herhangi sanat yapıtına yaklaşım konusunda, buna dönük yöntemlere, bu doğrultuda uygulayımlara piyano tuşlarında gezinircesine, bakın ben neler biliyorum edasında bilgiçlik taslamak benim işim değil. Böylesi malumatfuruş duruşlardan kaçınmışımdır hep. Oyun sonralarında da kendimi gizlemeye çalışırım. Bir an önce evime dönüp geviş getirmeye girişirim. Sabahlara dek yatakta dön baba dön dolaştığımı da bilirim.

Bırakalım tiyatroyu, beş dakikada okuduğum bir öyküyü bile günlerce geviş getirmişimdir, ama bitmemiştir bir türlü, sürer de sürer gevişim.

Geviş deyip geçmeyin. Düşünsel geviş, bir entelektüel için dogmadan korunmanın en iyi yollarından biridir bana sorarsanız. Sözgelimi yıllar yılı tartışmayı sürdürdüğüm nice sorunsalın usumda dönüp durduğunu, eğer geviş getirmiyorsam kendimden kuşkuya düştüğümü bile söyleyebilirim şuracıkta. 

Hadi hep birlikte Kazanova üzerine gevişlemeye girişelim öyleyse.

Mükemmelliğin Neden Olduğu Kamaşma Üzerine Geviş…

Bu yazıyı okumaya girişen birinin Elias Canetti’nin Körleşme’sini bileceği de kestirilebilir pekâlâ. “Körleşme”, her anlamda ortaya çıkabilir. Ancak güzellik karısında yaşanan “görememe” ânı karşılığında biz Türkçede “kamaşma” sözcüğünü kullanıyoruz. Bu doğrultuda salt güneş karşısında değil, balıktan kuşa, kelebeğe, herhangi çiçek, böcek her biri, ne bileyim arının oğul verişi, karıncanın çıdamı, örümceğin ağı, ağustos böceğinin yumurtlamak için cırlayışı kısaca doğa, özetle her güzellik karşısında gözlerimiz kamaşıyor hep.

Bunu matematiksel bir dil mantık yapısı karşısında yaşanılan şaşkınlıkla örtüştürmek de olanaklı görünüyor bana. Yirmi yıl oluyor; “Matematiksel Estetiğin Yazınsal Estetiğe Dönüştürülemezliği Üzerine” başlıklı bir yazı yayımlamıştım Adam Sanat dergisinde. Sanatın matematikle ilişkilendirilişi yeni değil. Bertrand Russel’ın, “Eğer matematik doğru anlaşılırsa sadece gerçeğin değil güzelliğin de ifadesidir,” sözü konuyu bütünlemek bağlamında alınabilir. Çünkü doğa ya da sanat gibi bilim de insanda kamaşma yaratabiliyor. 

Olgunun, bu nedenle görmezleşmeye yol açan körleşme olmadığı, ancak bizi çok farklı bir durumla yüzleştirip büyüleyici güzellemeyle el kol bağlamaya gittiğinden, bunun kamaşma anlamında yaşandığı unutulmamalı derim.

İşte Bakırköy Belediye Tiyatroları yapımı Kazanova’yı izlerken kendimi, oyunun salt içinde ya da dışında değil ama bütün bunları kapsayıcı biçimde onu duyumsamamı tetikleyen bu bütünsel kavrayıştı özetle. Oyunu izlerken ne öznesi olmaktan kurtulabilmiştim onun, ne nesnesine dönüp içine girmiş, kendimden geçmiştim onda. Kamaşma olarak dillendirdiğim bu örtüşme, herhangi büyük doğa olayı gerçekleşirken yaşanılabilecek bir büyülenme ânı / kesiti bağlamında nitelenebilir öyleyse. 

“İçinde ya da dışında” olmaksızın “bütüne dönük” kamaşma yaşadığım oyunun “görece içine girerek” iki laf etmeye çalışayım bu kez de.

“Kazanova”: Bir Büyük Tiyatro Olayı

Başkalarının da ille katılmasını bekliyor değilim elbette, ancak bana göre Kazanova, gerçek bir “tiyatro olayı”. 

Neden? 

Bir anlatı, ister resim müzik, öykü şiir roman olsun isterse sinema tiyatro bu, yaptığı soyutlayımla, üzerine yapılandırıp gövde halinde yükselttiği dönüştürümle “büyük sanat olayı” haline gelir, yani anlatılan her neyse bu, anlatma biçiminde sergilenen hünerle kendini gösterir.

Bu açıdan baktığımda, Friedrich Dürrenmatt’tan, Irmak Bahçeci Türkçesiyle Emrah Eren rejisine Sadık Kızılağaç’la İlker Dursun tasarımına dayalı sahneye oturtulan, Damla Karaelmas, Erol Ozan Ayhan, Faruk Üstün, Hüseyin Emre Koç, Burak Dur, Ali Kil altısıyla somutlanan Kazanova’yı, doğrusu bu mevsimin tiyatro olayı bağlamında almakta hiçbir sakınca görmüyorum kendi payıma. 

Kazanova, oyuncusu, seyircisiyle, söz konusu bütünlük içinde sinerjik örtüşmeye dayalı bir tiyatral süreci ileriye taşıdığı, ivmeyi düşürmeksizin baştan sona bunu geliştirerek sürdürdüğü için büyük tiyatro olayı kanımca. Ayrıca metnin yorumlanışı, yorumdaki tasarımsal, uygulayımsal gözükürlük, tüm kadronun âdeta yeni bir Dürrenmatt yaratmak arzusuyla atak yapıp fırlayışı apayrı bir estetik, plastik değerler bütünü olarak eklenmeli oyunun hanesine.

Bakırköy Belediye Tiyatroları yapımı Kazanova, komedisini yaparken trajiğini önümüze süren, her yabancılaştırma eşiğinde groteskle bizi tokatlayan, soyutlayımı, dönüştürümüyle yönetmen Emrah Eren’i bir kez daha yücelten, onu tiyatromuzun artık vazgeçilmezlerinden yapan bir oyun. 

 

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku