Komedi Olgusuna “Hoş Geldin Boyacı”yla Bakmak…

Sadık Aslankara

“Komedi” sözcüğünü, kültürel bağlamda uygarlık tarihinin kavramı olarak aldığımızda farklı bir düşünce yelpazesi açılabilir önümüzde. O zaman “komedi” derken, gülme eyleminin, dürtüsünün ötesine geçip buna göre irdelemeye yönelebiliriz olguyu.

Demek ki, öncelikle düşünsel raflarımızda hazır duran algıları, algısal konserveleri bir tarafa bırakarak konuya odaklanmak, buna göre eşelenmek gerekiyor bir sorunsal temelinde de alınabilecek “komedi” için.

Bu amaçla ilk betimlerle metinlere, şamanik verilere uzanmak gerekebilir, ancak biz o kadar geri gitmeyelim; Platon’la Aristoteles’ten sıçrayışla yalnız sahnedeki değil hayatın içindeki komediye bakarak günümüze gelelim bir çabuk. 

Dante, ne diye “İlahi Komedi” demişti? Molière, bize neyi anlatmak istiyordu? Balzac, yapıtlarını neden “İnsanlık Komedyası” adı altında toplamıştı ya da birleştirmişti? Çehov, kendi oyunları için neden “komedi” demeyi yeğlemişti? Platon’un “Devlet”iyle Aristoteles’in “Poetika”sından uzanıp buralara taşınırken konu, Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanına, Aziz Nesin’in aydınla ilişkilendirdiği “komedi” anlayışına uğramak da olası, iyi düşünmek gerekiyor. 

Besbelli bir evrilim söz konusu. Buna göre “komedi” kavramı, ortaya atılışından başlayıp zaman, zemin geçişleri üzerinden farklı değişkeler halinde, hatta değişimler sergileyerek kendi çıkış noktasından çok farklı yerlere gelmiş oralarda geziniyor olmalı bugün. 

Komedyanın evrimine dönük ciddi bibliyografya, Türkçede de gitgide zenginleşen kaynakça; sonra humor, ironi, burkulma, grotesk, kara anlatı gibi daha pek çok sözcükle terimin sağladığı yaklaşım bunu ele veriyor. 

Türkçenin “Komedi”yle İlişkileniş Biçimi…

Dilimizde entelektüel düzlemde bir açılım olmayabilir “komedi” kavramı karşılığında. Ama buna karşın pek de yoksul sayılmamalı Türkçe. Nitekim “gülme”, “gülünç” sözcüklerine karşı bununla ilişkilenebilecek eş/karşıt anlamlı söyleyişleri anımsamak olanaklı ilk ağızda. 

Ülkü Yalım-Özcan Yalım sözlüğünden aktarıyorum:

Fıkırdamak, gülümsemek, sırıtmak, yılışmak, kırıtmak, rezalet, kepazelik, alaycılık, şakacılık, alaysama, gülücük, acı acı gülmek, bıyık altından gülmek, hoşsohbet olmak, zembereği boşalmak vb.

Haldun Taner’in gerek öyküde gerekse tiyatroda özgün, ötesinde örnek bir komedi kavramıyla bizi yüz yüze getirdiği söylenebilir ayrıca. Öyle ki, “İstanbul beyefendiliği” deyişi bile görece komedi kavramı içinde değerlendirilebilir.

Bu doğrultuda Nâzım Hikmet’in “Kuvâyi Milliye”de, “Türk köylüsü” için Nureddin Eşfak’a söylettiği, “Hoca Nasreddin gibi ağlıyan / Bayburtlu Zihni gibi gülendir” dizesi üzerinde de ne denli durulsa yeridir herhalde. 

Yunus’la başlayan gelenekte, bu derin hüznü komedi olgusuyla ilişkilendirmek pekâlâ mümkün o halde. Nitekim halk edebiyatımızda Nesimi’den Pir Sultan’a bunun çok sayıdaki örneği, dilimizde, kültürümüzde buna dönük, ciddi karşılık bulunduğunu ele vermeye yetiyor kanımca. 

“Komedya”nın Olgusal-Kavramsal Evrilimi…

Farklı temelde kurgulayıp getirdiğim bu girişin ardından “komedya”nın gerek olgusal gerekse kavramsal bağlamda birbiri içinden geçip birbirinde yuvalanarak geliştiğini öne sürmek çok olağan sayılmalı.

Nitekim ülkemizde gündelik hayatın, siyasal düzlemde yaşananlarla yoğrulurken farklı bir zemine yaslansa da teknik anlamda neredeyse bir “saçma”ya döndüğü, terimin tam anlamıyla “absürt” kavramını karşılayacak düzeye ulaşarak, komediyi bu yanıyla beslediği öne sürülebilir. Yalnız ülkemizde mi, bütün dünyada salgın halinde yaygınlaşarak, neredeyse bir “absürt komedi” halinde karşımıza çıktığı görülmüyor mu olgunun?

Komedi olarak sergilenen kimi oyunlar üzerine öne sürdüğüm düşünce uçkunlarına bu noktada iki oyunu daha ekleyerek bu anlamda yaklaşımımı bir kez daha paylaşayım istiyorum. Her ikisi de Tiyatro Martı yapımı oyunlar. 

İlk örnek, Füsun Günersel’in çevirisini yaptığı, Donald Churchill’den Arif Akkaya yönetmenliğinde sunulan “Hoş Geldin Boyacı”. İkinci örnekse Eugène Ionesco’dan Serkan Üstüner rejisiyle seyirci önüne çıkarılan “Kral.”

Komedi Sanatı Olarak “Hoş Geldin Boyacı”

Yukarıdan bu yana komedi olgusuna dönük aldığım temel ayıranın kendini alımlamada gösterdiği açık. Komediyle ilintisi bağlamında daha önce www.tiyatrodergisi,com.tr’de yayımladığım yazılar kadar hem bu yazıda, hem de yine Tiyatro Martı yapımı olarak üzerinde duracağım Kral’da, şu soru çarpıcı biçimde öne çıkıyor aslında: “Komediden kim, neyi anlıyor?” 

Nitekim üst başlığına “halk sanatı” diyebileceğimiz, özellikle halkın duygusal, kültürel tüketimine dönük düz değişimli ürünleri, entelektüel düzeyde yüksek soyutlayıma, dönüştürüme dayalı sanat yapıtlarından ayırmamış mıyızdır hep, neredeyse toplumsal kast yapısıyla örtüşür biçimde? O halde varsın Muhsin Ertuğrul, “halka inmek değil, onu yükseltmek” demiş olsun, kendi anlayışı için. 

Özlenir bir düşünce de olsa, sonuçta toplumsal işleyişle ilgili bu yine de. İşte “Hoş Geldin Boyacı”, halkımızın hoşuna gidici bir “Temel fıkrası” odağında sarmal çatışkı, çelişki içeren yapısıyla genelde tüm halkımızın tüketici zihinle, salt üst okumayla, ayıla bayıla seyredip güldüğü komedi izlenimi bırakıyor. 

Dekorda Arif Akkaya-Sırrı Topraktepe, kostümde Feyza Zeybek imzası taşıyan komedi, Berna Laçin, Erdal Özyağcılar, Gözde Çetiner üçlüsünün göz çelen oyunculuklarıyla alabildiğine köpürerek sahneden seyirciye akıp geçiyor. 

Demek ki biz seyirciyle buluşturduğumuz komediler aracılığıyla aslında halkımızın hem tipik hem karakteristik komedi algısını da gözlüyoruz böylece.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku