“Hep Bir Beklemektir Hayat. Hep Bir Gitmek… ”: Mağrur Fil Ölüleri…

admin

Pınar Çekirge
“Mağrur Fil Ölüleri”  arasında Belkıs ve Cahit ile karşılaştığımda, Tülay Bilginer’in sesini duyar gibi oldum bir an: “Hep bir beklemektir hayat.  Hep bir gitmek.”

Ne çok keşke, ne çok yanıtsız soru kalmıştı birbirlerinde. Pişmanlık partikülleri uçuşuyordu sanki odada. Yüreklerinde sızlayan, kolayca soğumayacak bir acı vardı. Mutsuzdular aslında, mutlu olacak çok şeyleri de yoktu. Uyuşmazlıklar, alışkanlığa dönüşmüş, biteviye sürüp giden tekrarlar, alınganlıklar içindeydiler epeydir.

1969’u 1970’e bağlayan yılbaşı günü, Belkıs ve Cahit kendi alazlarında yanıyorlardı. Hayat kaçağı mıydılar bilemem, ama bir şeyler çoktan eskimişti evliliklerinde. Ufak tefek sırları, asla konuşulmamış, yüzleşmekten hep son anda kaçınılmış, her defasında halının altına süpürülmüş hisleri,  gerçekleri vardı nicedir. Şimdi düşünüyorum da, mutlu muydular ? Herkes kadar. Peki ya mutsuz mu ? Yine, herkes kadar.

Pandora’nın kutusu açılmıştı bir kez.

Cahit: “Belki eski güzel günlerimize dönmenin bir pusulasını bulurum…”

Vurdumduymazlıklar, küçük mutluluklar, hasarlı cinsellikler, çoktan yıpranmış, yıpranmaya yüz tutmuş aşk moleküllerinin ortasında, şu ya da bu şekilde, hayata bir yerinden olsun tutunmaya çalışıyorlardı. Ödeşmelerin eşlik ettiği içe çekilişler, karşılıklı hırslar. Ve hiç kuşkusuz, artık ‘geniş zaman’ların birinde buluşmaya yazgılı beklenti ve düne ait umutlar kalmıştı geriye. Ve hiç olmamış hayatların hüznü.

Cahit: “Fil sonunu hissedermiş.Yola düşermiş.Savanlarda giderken ya çok hızlıymış, ya ağırdan alırmış bu son yolculuğu. Ölüme ne kadar yakın olduğunu hissetmesine bağlıymış bu ritim. Bazen günlerce gidermiş, içindeki ölümü bırakacağı en uygun yeri arayarak..”

Semaver Kumpanya kuruluşunun 15. senesini; Hakan Tabakan’ın yazdığı, Volkan M. Sarıgöz’ün sahneye koyduğu “Mağrur Fil Ölüleri” adlı oyunla kutluyor. Öncelikle belirtmeliyim ki, Başak Özdoğan’ın sahne ve kostüm tasarımı hayli başarılı. O yıllarda yaşayan biri olduğumdan mı ne, kimi ayrıntılar iç içe açılan kapılar gibi beni o zamanlara taşıdı adeta. Kenarları yaldızlı duvar saati. O sehpa. Tığ işi dantel örtü…

Sarp Aydınoğlu ve Sezin Bozacı canlandırdıkları karakterlerin tutarlılık ve bütünselliğini oyun boyunca başarıyla koruyorlar. Her iki oyuncu da Cahit ve Belkıs’ın iç dünyalarında sürgit devam eden sarsıntıları etkin ve en sahici haliyle izleyiciye aktarıyorlar. Körüklü radyodan gelen haber bülteni anonsu, şarkılar da oyuna ayrı bir atmosfer kazandırmakta. Hiç şüphesiz, Uğur Senkeri ve İbrahim Barulay yaşar kıldıkları hamal rolüyle övgüye değer bir oyunculuk sergilemekteler.

Dekor, giysi, ses ve ışık tasarımları da piyesin karamizah çizgisini yitirmeden gelişen konusuna destek oluyor. İzleyici, iki hamalın zorlukla taşıdığı, kalın kırmızı kurdeleyle süslü tahta sandığı gördüğü andan itibaren önemli bir dizi gelişme/lerle karşılaşacağını, hatta çoktan karşılaştığını ayrımsıyor.

Hayatı, ilişkileri masaya yatıran “Mağrur Fil Ölüleri”, akıcı rejisi ve temposu düşmeyen oyunculuk anlayışıyla sezonun özenli çalışmalarından biri. Özetle, Semaver Kumpanya sözünü yine dolandırmadan söylemiş. Üzerinde uzun süre konuşulacak bir yapıma daha imzasını atmış.

Cahit: “ …Fil, yalnız öldüğünü bilir. Orada bir başınadır. Artık kimseler yoktur.”

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku