Gülin Dede Tekin yazdı: “Aldatıldık, Aldatıldık Dünya Böyle Değil”

editor
Pınar Göktaş Öyle Şeyler Yalnızca Fimlerde Olur’da Sezen Aksu bestesi şarkıyı hatırlatıyor: “Aldatıldık, dünya böyle değil”

Gülin Dede Tekin’in Oksijen gazetesinde yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

Parliament Sinema Kulübü akşamlarını iple çektiğimiz, birbirimize kaset doldurup hediye ettiğimiz, cep telefonlarının hayatımıza henüz girmediği, kıyafetlerimizin seneye de giyeriz denilerek hep bir beden büyük alındığı, salonun kapısının yalnızca misafirler için açıldığı 90’lardan sesleniyor bize Pınar Göktaş. Göktaş’ın kaleme aldığı ve yönetmen Şule Ateş ile prova sürecinde birlikte geliştirdiği “Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur” ile kendi hayatından kesitlerle 12 yaşından 20’li yaşlarının başına uzanan yolculuğuna misafir ediyor. Yarı kurgu yarı gerçek olduğunu söylediği, aşkı ararken kendini, bedenini ve cinselliğini keşfetmesinin hikayesi daha başında seyirci ile yarattığı sohbet ortamından itibaren yer yer bir stand-up gösterisi yer yer de bir tiyatro oyunu olarak çıkıyor karşımıza. Ekip de bu adı tam konmamış gösteriyi ‘hikâye anlatıcılığı yöntemiyle solo performans tasarım’ olarak tanımlıyor.

12 yaşında izlediği “Nothing Hill” filminden etkilenerek Julia Roberts’la Hugh Grant’ın yakaladığı mükemmel uyumu bulacağı bir aşkın peşine düşüyor. Yeri geliyor amuda kalkıyor bu uğurda, yeri geliyor metalci, yeri geliyor devrimci oluyor. Bizimle paylaşmayı seçtiği kısımlarda hüsranı çokça dillendiriyor ama zaten en başından ‘öyle şeyler yalnızca filmlerde olur’ diyerek safını da belli ediyor. 

Aslında hikâye Göktaş’ın kişisel hikayesi gibi görünse de, 90’larda çocukluğunu geçirmiş çoğu kız çocuğu için oldukça tanıdık. Samsun’da yaşayan bir işçi ailesindeki ‘ne münasebet’ anne de, kendi dünyasına kapanmış baba da, kendisine evin içinde herhangi bir alan tanınmamış çocukluk da içimizden… 90’ların, günümüzden fersah fersah uzak o romantik komedi atmosferinde, ailelerimizde ya da yakın çevremizde görmesek de olmasını ümit ettiğimiz romantizm ihtiyacı da sanki dün gibi. Ancak, sonsuza kadar mutlu yaşamanın büyük bir kandırmaca olduğunu biliyoruz artık. Göktaş da bunun altını, birken iki kişi olmanın sonunda yalnızca “bir buçuk kaşarlı pide” kadar fark yaratabileceğini anlattığı hikayesiyle kalın çizgilerle eğlenceli bir dille çiziyor. Annesinin sürekli mutfakta yemek yapmasından Ophelia’nın yüzme bilmeden bir erkek uğruna ölüp gitmesine kadar geniş bir perspektifte sarılıyor kadınlara. Kız çocukları olarak hayatlarımız boyunca karşı karşıya kaldığımız evlilik baskısını, anlatmaktan korktuğumuz deneyimlerimizi, dillendirmekten çekindiğimiz itirazlarımızı ya da asla yüzleşemediğimiz kendi gücümüzü dramatize etmeden, kahkahalarla ve tüm samimiyetiyle açık açık anlatıyor. 

Hayatındaki kırılma noktalarını, çocukluğundan itibaren ona eşlik eden Tarkan ve albümleriyle karşılıyor Göktaş. Tarkan’la birlikte dans ederken, kendisiyle beraber onun da dönüşümünü aktarıyor seyirciye. Tarkan’ı da oyunun ikinci bir oyuncusu yapıyor çoğu zaman. 

Anlatısındaki erkek karakterleri seyircisinin arasından seçip onlarla diyaloglara giriyor. Nothing Hill’de ‘Julia’nın olayları yönlendiren kişi olması gibi, Göktaş’ın da sadece kendi için çıktığı arayışta erkeğin kim olduğunu önemsiz kılan bu detay bana çok iyi geliyor. Şule Ateş’in böylesi bir anlatıyı seyirciyle diyalogu bol, dansın çokça yer kapladığı, komediyle sarmalanmış yarı kurgu bir iç döküşe dönüştürdüğü rejisi de oyunun dürüstlüğüne ve aşina olduğumuz gerçekliğine çok yakışıyor.

‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’ hem oyuncusuna hem seyircisine sıcacık bir dertleşme alanı yaratıyor. Aşkı ararken yaşadığı dönüşümlerde de cinselliği keşfedişinde de üzerimizde yaratılan toplumsal baskıyla kişisel olanın politik olduğunu tekrar hatırlatıyor bize.

GÜLİN DEDE TEKİN

 

Kaynak: https://gazeteoksijen.com/ekran/sonsuz-mutluluk-yalani-69580

 

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku