Berfin Zenderlioğlu yazdı: “Anımsama, Hatırlama, Öfke ve Kendime Bir Tiyatrolu Name…”

Berfin Zenderlioğlu

“Gördüğün gülistan rüyadır

Belki rüya değil de hülyadır…” 

böyle der Ömer Hayyam… Lakin gördüklerimiz ne gülistan ne de hülyadır. Adını koymaya kalksak tarifsiz, koca bir boşluk; pasifize edilmiş bir tiyatro ortamının, hakkaniyetten uzak bir işleyişle karşı karşıya bırakılmasının yas seremonisi gibi. Ki biz neyin yasını tutabiliyorduk ki, her güne onlarca yas sığdırırken. 

2020-2021 tiyatro sezonunu elbette ki çok verimli geçirdik. Pandemiden belki de etkilenmeyen en önemli alanlardan biri oldu tiyatro. İktidar tarafından, bu dönemde zor durumda kalan tiyatroculara periyodik olarak belirli aralıklarla ekonomik destekte bulunuldu. Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara yapılan yardımı, ayırım gözetilmeksizin, adil bir şekilde pay edildi. Kürtçe tiyatro yapıyor diye kimse ötekileştirilmedi, Türk örf ve adetlerine aykırı oyunlar yapanlara “para yok” denilmedi. Bu örf ve adetler çerçevesinde hiçbir oyuna sansür uygulanmadı, oyunlar yasaklanmadı ve tiyatrocular da kendilerine hiç otosansür uygulamadı. 

Bu durumda mutlu olmamak için hiçbir neden yoktu tabii. Haydi Devekuşu Kabare’nin kelebeğini söyleyelim: “Minik, minik, minik kelebek / minik kelebek / uç özgürce durmak ne demek / durmak ne demek / altta gezinme yüksekte dolaş / yüksekte dolaş / çalış çabala en başa ulaş/ sen ulaş / uç, uç, uç, koş, koş, koş, uç, uç…/  

Öyle muhafazakar ülkelerdeki gibi adı-sanı belli olmayan, hatta tiyatroyla alakası olmayan, boya, perdeci, mefruşatçı vb. gibi şirketlere tabii ki tiyatro ödeneği verilmedi.  İstanbul Büyükşehir Belediyesi şık bir hareket yaparak, Şehir Tiyatroları’nın kapılarını açtığı özel tiyatrolara tam bir liyakat örneği göstererek Kürtçe oyunların da bu sahnelerde oynanmasına aracılık etti. Hatta yetmedi Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı da dil fobisini bir yana bırakarak, “yasaklı” oyunun üzerindeki yasağı kaldırıp, tiyatroya yasak konulamayacağını gösterdi ve tabii ki biz, kamusal alanda Kürtçe tiyatro izlemenin keyfini ve özgürlüğünü yaşadık. Çünkü kozmopolit bir şehirde yaşıyoruz, bütün kültürleri, dinleri, dilleri, cinsiyetleri, içinde barındıran kültürel zenginliğin olduğu bir şehirde.

Hal böyle olunca, Kürtçe de, Ermenice de, LGBTIQ+ bireylerini konu edinen tiyatro oyunları da zaten sorun olmayacaktı iktidar için. Hepimizin özgür ve eşit haklara sahip olabilmesi için ve en doğal olanı, bunun bir insan hakkı olduğunu bilerek, beraber, kol kola, omuz omuza hareket ettiler. Çok kültürlülük ve çok dililik zenginliğini övüp, yasakçı bir tavır sergilemeden bürokratlarla oturulan masalarda kimse kafamızı ütülemedi. Çünkü tiyatroya dair sorunları çözüp, tiyatroyu meslek olarak kabul edip, her sıkıntıya toplumsal duyarlılık gösterip öncelikle tiyatroları kapatmadılar. Sonuçta, pavyonlarla aynı konumda görülen bir eğlence sektörü değildi tiyatro yöneticiler için. 

Mesela, birkaç yıldır art arda sahneler kapanmıyor, tiyatro grupları rahatlıkla ayakta kalabiliyor, bütün yerel yönetimler canla başla ayırım gözetmeksizin tiyatrolarına kapılarını açıp dayanışma örneği gösteriyordu. Konservatuvar mezunu oyuncular ve yılların tiyatrocuları tabii ki influcerlardan daha çok rağbet görüyordu. En önemli gelişmelerden biri de tiyatrolara ve sahnelere vergi indirimi yapılması, hatta bütün borçları silinmesi oldu. Artık tiyatrolardan KDV alınmıyor bile; tiyatro sahneleri dururken koca koca şirketlerin vergilerini silecek değillerdi herhalde. 

Sanatın iyileştiren tarafını, lüks değil, ihtiyaç olduğunu bizden daha fazla idrak etmişlerdi. İktidar tiyatrodan korkmadı, pasifize etmeye çalışmadı, sanatçıları açlıkla terbiye etmeye çalışmadı ve parmak sallamadı.  

“Gördüğün gülistan rüyadır / Belki rüya değilde hülyadır…” 

Keşke böyle deseydim; bu bir rüya olmalıydı ya da hülya. Kâbus olduğunu kimse söylemesin. Değişecek, değişmeli bu kirli zihniyet. Rahatsız etmek için uğraşmalı. “Rahatsız seyirler diler Şermola” derdik; yeniye ve özgürlüğe ait olacak bütün aksiyonlarımız. Metinler, biçimler, hareketler. Post-dramatik çağın ruhsuz ve uslu çocukları olmayacağız. Eşitlikçi, temel hak ve özgürlüklerin tiyatroda zemin bulduğu hakkaniyetli yapıyı yaratmak derdimiz olacak. Cesaretin ve esaretin birlikte kol gezdiği yerde, inatla ve ısrarla tiyatro yapan, yapmaya çalışan hepinizin o güzel kalbinden öperim. 

Dionysos bizimle olsun. Bê Şano Nemînin…

 

BERFİN ZENDERLİOĞLU

Yönetmen / Oyuncu / Dramaturg

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku