Batı Yakası’nın (Görülesi!) Hikâyesi

Robert Schild

Robert Schild

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Zorlu PSM’de “Batı Yakası’nın Hikâyesi”ni izlerken, Goethe’nin “Faust” oyunundaki Mephisto’nun çekici tekliflerine Faust’un Çok güzelsin, gitme dur” repliği geldi aklıma! Bu müzikalin 1957’deki ulaştığı büyük başarının ardından 1962’de 10 Oscar Ödülü almış beyaz perde uyarlamasını, sanırım ondan iki yıl sonra Emek Sineması’nda stereo (!) olarak izlemiştim – ve “West Side Story”, gençliğimin kült filmi olmuştu! Bu izler geçen akşam belleğimde yeniden ortaya çıktı, aynı duygular fazlasıyla canlandı…

Nedeni ise, ülkemize gelmeden “süper prodüksiyon” olarak ilan edilen nice yabancı gösterinin “üçüncü sınıf bir cast” ile sunulduğu şeklindeki halk efsanelerinin bir kez daha gerçek olmadığının kanıtlanmasıydı! Her ne kadar Tony’yi canlandıran Kevin Hack daha geçtiğimiz yıl dev bir turist gemisinin eğlence ekibinde yer almışsa da, sesi ve oyunculuğu güzel, keza daha önce de ABD’de Maria’yı canlandırmış olan Jenna Burns ile kotardığı “ilk bakışta aşk” sahnesi çok başarılıydı… Onların yanı sıra, Anita’yı çekici bir enerji küpü olarak sahneye taşıyan Keely Beirne ile Porto Riko’lu kızlar arasında ülkesine karşı özlemini çok başarılı biçimde dışa vuran Rosalia rolündeki Natalie Ballinger gibi deneyimli oyuncu/dansçılar, bu yapımın diğer temel direkleriydi.

Şurası kesindir ki, bir dört yapraklı yoncaya benzettiğim dört ustanın, Arthur Laurents’in Romeo & Juliet uyarlamasına Stephen Sondheim’ın yazdığı şarkı sözlerine Leonard Bernstein’in kattığı besteler ile özellikle Jerome Robbins’in koreografisi, müzikal tarihinin dev bir kilometre taşının temelini atmıştır. 1930-40’lar döneminde bu türün birinci kuşağını oluşturmuş Gershwin Kardeşler, Irving Berlin, Cole Porter ve Lorenz/Hart’ın yapıtlarının ardından gelen West Side Story, My Fair Lady, The Sound of Music gibi yapıtlar ikinci kuşağı, Fiddler on the Roof, Cabaret, Hello Dolly gibileri üçüncü kuşağı temsil eder ve müzikalin gelişimi böylesine süregelirken, 60. Yıl Jübile Turnesi çerçevesinde kentimizde 18 Mart tarihine kadar izleyebileceğimiz “Batı Yakası’nın Hikâyesi”, birçok bakımdan özel bir yapımdır.


Bundan üç yıl önce dergimizde yayımlanan bir mini dizide (1) iyi bir müzikalin olmazsa olmazlarını şöyle tanımlamaya çalışmıştım: a) oyunun metin (“libretto”), şarkı sözleri, müzik ve dans ögelerinin birbirlerine sımsıkı bağlı bir paket oluşturması, b) şarkılar ile repliklerin olduğunca eş değerde tutulması, c) çoğu kez 1.5-2 saat süren bu “paket” açılırken, peyderpey öne çıkan 5-6 önemli şarkının genellikle 3-4 ana karakter ile özdeşleşmesiyle birlikte, oyun geliştikçe bu ezgilerin zaman zaman değişik düzenlemelerle yeniden karşımıza çıkması, d) oyunun dramatik bir öykü içerip, iletiler sunması…

Böylesine dramatik öyküler sunan, Anglosakson terimiyle “book musical”lerin konuları özgün olabileceği gibi, çoğu kez bilinen/“klasik” olarak anılan bir yapıtın uyarlanmasını da içerirler – örneğin G.B.Shaw’ın Pygmalion konusundan alınma My Fair Lady, V.Hugo’nun aynı isimli romanından oluşturulmuş Les Miserables veya Romeo & Juliet’in çağdaş West Side Story’si gibi… Shakespeare’in Verona’daki düşman Montague ve Capulet ailelerini Polonya asıllı beyaz tenli ve Porto Riko göçmeni Latin kökenli genç çetelere (“Jet”ler ve “Shark”lara) uyarlayan ve 1960’ların “savaşma, seviş” iletisinin bir öncüsü sayılabilecek müzikalin dekoru olan fonda New York binalarının siluetleri, sahnenin her iki yanında ise yer alan minimalist çelik konstrüksyonlar, kentin batı yakasındaki evlerin cephelerini simgeliyor ki, buraya oyunun önemli balkon sahnesi de ustalıkla monte edilmiş. Öne çıkan “Maria”, “Tonight” ve “Somewhere” şarkılarının ezgileri, müzikalin birkaç yerinde değişik kişilerce (solo, beşli, koro gibi) farklı formasyonlarda yinelenerek, oyunun akışına özel bir zenginlik katıyor. Örneğin, birinci perdenin ortalarında Maria ve Tony’nin düet olarak sundukları “Tonight”, daha sonra Jet’ler, Shark’lar, Tony, Maria ve Anita tarafınca birlikte söyleniyor; ikinci perdenin başında ise yer alan ve düşlerin öne çıktığı sahnede seslendirilen “Somewhere” şarkısı, Beethoven’in 5. Piyano Konçertosu ile Çaykovski’nin Kuğu Gölü bale müziğinden esintiler içerirken, kısa bir bölümü oyunun son sahnesinde Maria tarafınca da yineleniyor. Şarkı ve dans sekansları, diyaloglardan daha geniş bir yer almakla, “müzikal” öğesine fazlasıyla göz kırpmaktadır! Bunlardan da öte ve bence en önemlisi, bu yapımın koregrafisini üstlenmiş olan Joey McKneely, her ne kadar Jerome Robbins’in özgün dans düzenine sadık kalmışsa da, sözel/işitsel/görsel devinimlerin aralarında özel koşutluklar ve dengeler yaratmasını da bilmiş! Bunun en güzel örneği, özgün yapımdaki “America” şarkısında Porto Riko’lu (gelenekselci) kızlar ve (özümlemeye açık) erkekler arasında gördüğümüz “atışma”, burada iki ayrı kız grubu arasına kaydırılmışken, birinci perdedeki bu son derece ritmik dişil şarkı/dans sekansına karşın, ikinci perdede salt Jet erkeklerinin sunduğu “Gee, Officer Krupke” parçası, komik olduğu kadar eril bir karşıtlık da sunuyor! Keza, dişiliği öne çıkaran “I Feel Pretty” şarkı ve dans sekansına karşın, kavga sahnesindeki “Rumble” ezgileri eşliğindeki yumruklarla başlayıp bıçaklarla sonuçlanan kavga sahneleri de sert yeğinliği dışa vurmakta…

…ve burada özellikle altını çizmem gereken olgu, sahnedeki otuzu aşkın kişinin saat gibi çalışan, yağ gibi akan devinimleri, kulakları hiç ama hiç tırmalamayan sesleri ve gerektiğinde güldüren mimikleriyle kentimizin bu en büyük gösteri salonunu dolduran izleyicilere gerçekten de birinci sınıf bir müzikal keyfi yaşatmış olmasıydı.


Başarılı bir müzikalin diğer bir ölçütü sayılan “hit parçaları”na gelince, West Side Story’nin yirmiyi bulan müzik bölümünden bu özelliği kazanmış, sayısız yorumu / cover kayıtları yapılmış en azından beş şarkı akla geliyor…. Bunları popülarite oranına göre “Maria”, “Tonight”, “Somewhere”, “America” ve “I Feel Pretty” olarak sıralayabilirz – keza hemen girişte Jet’lerin dans sekansına eşlik eden ve parmak çırpmalarıyla klasikleşmiş “Prologue” ezgisi veya gene Jet’lerin bir dans performansı esnasında Riff’in söylediği “Cool” parçası da, bunların cabasıdır!!

Romantik veya mizahi bu şarkılarla, düşsel hafiflikte veya mambo’vari ritmik dans ezgilerinin düzenlenmesi ile orkestrasyonunda imzası bulunan, yılların müzik otoritesi Donald Chan’ın yirmi kişilik orkestraya sağladığı dengeli ve sağlam yönetimini, tesadüfen orkestra çukurunun hemen önünde oturmakla en yakın noktadan izlemek ve alkışlamak ayrıcalığına sahiptik…


…ve bu, yaradılışı açısından “top of the pops” türdeki 60 yıllık “genç” müzikalin, gerçekten dört dörtlük performansını –olası tüm peşin hükümleri yok etmesi bir yana– her tiyatroseverin izlemesini içtenlikle önermek isterim…

*****
(1) Müzikaller’den bir yar gelir bizlere…/1 (R.Schild); Tiyatro… Tiyatro… Dergisi, Mart 2014, s.32-35

*****

West Side Story – Batı Yakası’nın Hikayesi
18 Mart’a kadar Zorlu Performans Merkezi Ana Tiyatro’da
http://www.zorlupsm.com/tr/etkinlik/sahne-sanatlari/muzikal/west-side-story

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku