Babil: Kuleler Yükselirken Bize Ne Oluyor?

admin
1,2K Okunma

Meltem Arıoğlu Pultar
www.safitiyatro.com

Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği “Babil”i Emek Sahnesi’nde izledim. Emek Sahnesi, “Babil”i izlemek için çok isabetli bir mekân, çünkü etrafında dev kulelerin, yeni nesil rezidansların yükseldiği, koca şantiyelerin tam yanıbaşından geçerek ulaşıyorsunuz mekâna. Oyunu izlemek üzere salona girdiğinizde de bir şantiye karşılıyor sizi.

“Babil”, son yılların çok moda olgularından biri olan, üzerine milyonlar dökülen, sahip olabilenler tarafından gurur kaynağı olan, sakinlerinin sınıfsal bir gösterge olarak gördükleri devasa bir yeni yaşam alanının, bir gökdelenin inşaatında geçiyor. Birilerinin çok şık olarak gördüğü, bu modern, ancak bir o kadar da soğuk yapılarda, sakinlerine ulaşıncaya kadar neler yaşandığını gözler önüne seriyor.

babil-1713

Oyunu izlemeye karar vermemdeki en büyük etken de konunun oldukça çarpıcı olması. Ayrıca, Deniz Bankal’ın yaratıcı ve ilgi çekici afişi de oyunla bütünlük içinde.

Oyunun çarpıcı yönlerinden biri, dramaturjideki farklı insanların yaşadığı benzer deneyimler ve benzerlikler.  Tekrar eden ölüm teması. İşçi Umut, anne karnındaki Umut ve çocuk Umut. Bu benzerlikler oyunu güçlendirse de, işçi ölümü gibi kendi başına yeterince ciddi ve acı bir olayın yanına diğer acıların da eklenmesinin bir Türk filmi havası yarattığı kanısındayım. İşçi İbrahim’in ölümünün etkisi tüm oyuna yeter de artardı daha derin bir dramaturjiyle ve oyunculuklarla desteklenerek.

 

Bu kadar çarpıcı bir konunun işlenmesinden midir bilmiyorum, oyunculukların biraz geri planda kaldığını ve rollerin yeterince hakkının verilmediğini hissettim. En başarılı bulduğum oyuncu, Umut karakteriyle ibrahim Ersoylu’ydu. Karakteri oldukça iyi yansıttı. Deniz Celiloğlu da şantiye şefi karakterini, genel olarak hakkını vererek oynadı ve izleyicide oluşturması beklenen itici havayı yarattı. İbrahim rolündeki Mensur Zirek, telefonda kızıyla konuştuğu anlarda çok iyiydi, sanki farklı bir personaya bürünüyordu ama diğer sahnelerde inandırıcılıktan uzak ve zayıf bir oyunculuk sergiledi nedense. Babil’in hikayesini anlatırken, herhangi bir şey anlatıyormuş gibi anlatmak yerine çok daha etkileyici bir hale getirebilirdi, örneğin. Temizlik işçilerini oynayan, Zeynep Çelik Küreş ve Pınar Yıldırım ikilisi uyumluydu. Yalnız, Nazan karakterini oynayan Küreş’in, kötü haberi aldığı sahnede Türk filmivari bir oyunculuğun seyirciyi ikna etmek konusunda çok yerinde olduğunu düşünmüyorum. Oyunun sonlarına doğru tanıştığımız, savcı rolündeki Murat Mahmutyazıcıoğlu ve eşi Berrin’i oynayan Defne Halman’ı ise inandırıcı bulmakta zorlandım. Oynadıkları karakterlere tam olarak bürünemediklerini hissettim. Mahmutyazıcıoğlu’nun zorlama gülüşleri, Halman’ın beden kullanımı, oyunun finalinde en kritik repliklerden birini çok düz bir şekilde söylemesi ve etki yaratamaması gibi ciddi sorunlar vardı.

56ebe76967b0a91640b2c809

Oyunda, sahneleri bittikçe yukarıda oturup oyunu izleyen oyuncuların dramaturjideki yeri tam olarak neydi, birer seyirci gibi izlemek miydi, yoksa başka bir amacı mı vardı bilemiyorum, ama kafamda bir yere oturtamadım. Burası da belki yönetmenin, kafamızda tam olarak bir yere oturmasını istemediği bölümlerden biridir.

Dekor, şantiye ortamını yansıtması ve seyirciyi orada hissettirebilmesi anlamında başarılıydı. Oyuncuların, üzerinde yürürken çok ses çıkarmasıyla ise biraz dikkat dağıtıcıydı. Işık kullanımı ise, bazı sahnelerde, sahnenin havasını yansıtmak üzere loş, hatta karanlıktı ancak seyircinin görebilmesi için biraz daha aydınlık olabilirdi. Buna karşın, tam karanlık gerektiren sahne geçişlerinde ise ışığın loş kalması, sahne geçişlerindeki etkiyi ciddi anlamda düşürdü.

Son olarak, oyunla ilgili okuduğum söyleşilerde gözüme takılan birkaç detaydan bahsetmek istiyorum. Oyunda işçi ölümlerinden, kadın haklarına kadar toplumsal sorunlara değinildiği geçiyor Hakan Güngör’ün röportajında. Kadın haklarıyla ilgili oyunun hangi bölümüne referans verebileceğimiz çok açık değil. Berrin karakterinin karşı çıkışından bahsediyorsak, oyunda bu karşı çıkışın üzerinde bir kadınlık vurgusu pek fazla göremedim. Bunun yanında, Berrin’in isyanının kadın haklarıyla nasıl ilişkili olduğu da, eğer oyunun böyle bir derdi varsa daha açık belirtilebilir oyunda.

56ebe76967b0a91640b2c806

Oyunun yazarı ve yönetmeni Ebru Nihan Celkan’ın birkaç yerde üzerine basa basa belirttiği, oyunun seyircisinin, bu evleri alan kişiler olarak oyunu izledikten sonra “bu evin inşaatında işçi ölümü oldu mu?” sorusunu sorması bana iki yönden pek de gerçekçi gelmedi. Birincisi, oyunu izleyen kitlenin ne kadarının, oyunda bahsedilen lüks sitelerde ev alan ya da almaya aday olan kişilerden oluştuğu konusunda emin değilim. İkincisi ise, bu tür bir evi alırken, bu soruyu sormanın ne kadar anlamlı olacağını bilemiyorum. Tabii ki soruya cevap olarak karşıdaki kişi böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyleyecek. Bu soruyu sorarak farkındalık yaratmayı düşünmek biraz fazla iyimser bir yaklaşım.

Her şeye rağmen, Babil ekibini, vahşice ve insanı hiçe sayarak büyüyen inşaat sektörünün gerçekliklerini, günlük hayatın normalliği içinde normalleştirerek anlattığı ve en çok da bu çarpıcı konuyla ilgili bir proje yaptığı için kutluyorum.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku