Avignon İzlenimleri 3: “Festival Off’tan Üç Gösteri”

Mehmet Kerem Özel

Gösteri sanatları alanında dünyanın en önemli festivali kabul edilen Festival d’Avignon ile eşzamanlı olarak gerçekleştirilen Festival Off Avignon’da seyrettiğim gösterilerle ilgili yazılarımın ilk ikisinde birer gösteriyi ele almıştım. Bu son yazımda Festival Off Avignon’da seyrettiğim üç gösteri hakkındaki izlenimlerimi paylaşacağım. 

Poussiere Afiş, Aurélie Michou

Küllerinden yeniden doğan insan: Poussière

Off’un prestijli mekanlarından biri olan Théâtre du Train Bleu’nün programındaki “Poussière” (Toz) yönetmenliğini, aynı zamanda Compagnie Infra topluluğunun kurucusu olan Sophie Mayeux’nun üstlendiği ve Ocak 2023’te prömiyer yapan 40 dakikalık bir kukla gösterisi. 60-70 kişilik bir salonda sahnelenen “Poussière”, sahnenin ortasına yerleştirilmiş, yaklaşık çapı bir, yüksekliği bir buçuk metrelik, plastikten olduğunu tahmin ettiğim şeffaf bir silindirin, bir kapsülün içinde geçiyor (sahne tasarımı: Ionah Mélin). Prolog’da dünyanın sonuna tanıklık ediyoruz; nükleer savaş da olabilir, doğanın isyanı da, mesela yanardağ patlaması. Duman, toz ve kül sarıyor silindirin içini, göz gözü görmüyor. İşlerini çok sevdiğim Fransız koreograf Phia Ménard’ın “L’après-midi d’un foehn” gösterisinde hava akımını kontrol etmesine benzer şekilde burada da silindirin içindeki hava akımının yönlendirilmesiyle duman ve tozlardan bir koreografi yaratılmış. Sonra perde iniyor ve tekrar kalktığında şeffaf silindirin içinde post-apokaliptik bir manzarayla karşılaşıyoruz; üzerinde kalıntılar ve kuru bir ağaç olan bir kum yığını. Sonraki yarım saatte kum yığının üzerindeki kalıntılardan önce kum rengi kafası ve sonra bedeninin kum rengi diğer parçalarını bir araya getirerek bir adamın (kukla tasarımı: Alma Rocella) ortaya çıkışını seyrediyoruz. 

Poussiere, Photo: Aurélie Michou

“Poussière”, felaket sonrasında tekrar ayaklarının üzerine kalkmaya çalışan insanın hikayesini yalın bir şekilde anlatıyor. Şeffaf silindirin arka kısmındaki deliklerden sadece ellerini sokan, bütünüyle siyahlar içinde gizlenmiş kuklacılar (Coline Ledoux ile Tim Hammer) adamın uzuvlarını bir araya getirip ayağa kalkmasına ve yalnızlığıyla yüzleşip ayakta kalmaya umutla devam etmesine yardım ediyorlar. Ve o çorak ve cansız coğrafya adamın umuduyla birlikte yeşermeye başlıyor… 

Gösteri tanıtımında esinini, Pompei’deki yanardağ patlaması sonucu taşlaşmış insan bedeni kalıntılarından aldığını belirten Sophie Mayeux “Poussière”de basit ama hiç eskimeyen temel bir hikayeyi seyirciye, icrası ustalık isteyen çetrefil bir ortamda etkileyici bir güzellik ve şiirsellikte sunuyor. 

Sous le Plancher Afiş

Keşfetmenin cazibesi: Sous le Plancher

Théâtre du Train Bleu’nün, samimi bir oda tiyatrosu boyutlarındaki aynı salonunda seyrettiğim ikinci gösteri “Sous le plancher” (Döşemenin Altında) bir obje tiyatrosu örneği. Çocuklar ve gençler için tiyatro yapan Le bel après-minut adlı topluluğun Mart 2023’te prömiyer yapan ve üç yaşından büyük seyirciler için tasarlanan bu 35 dakikalık gösterisinin yönetmeni, aynı zamanda topluluğun kurucusu olan Bénédicte Guichardon.

Gösteri sahnenin yan tarafında, üzerinde her türlü eşya, alet, mikrofon ve ses kontrol cihazı bulunan bir masa başında oturan müzisyenin (benzersiz Christine Moreau) bir radyo yayınını taklit etmesiyle başlıyor. Moreau radyo kanalının jingle’ını çalıyor, bir ses efekti yapıyor ve ardından gelecek olan programın reklamını yapıyor: beynin işleyişi, özellikle de can sıkıntısı üzerine uzman bir konuk ile sohbet. Bu sırada sahnenin üzerine yayılmış olan büyüklü küçüklü yayvan kutular arasında dolaşan erkek oyuncu (Daniel Callabos) canı sıkılmış küçük bir çocuğun alet-i ruhiyesine bürünüyor. Az sonra sahneye kadın oyuncunun (Laurette Tessier) da girmesiyle, ikisi kutuları keşfetme heyecanıyla teker teker açarak, can sıkıntılarından kurtulacak ve, sanki hep birlikte üç boyutlu bir resimli kitabın sayfalarını çeviriyormuşuz gibi, kutuların içlerinden çıkan her yeni durumla bizleri şaşırtacaklar. 

Sous le Plancher, Photo: Nicolas Guillemot

Gösteri ilerlerken yan masada canlı olarak ses ve efekt üretimi devam etse de, spesifik olarak beynin işleyişi üzerine olan radyo programının içeriğinin ilerlememesi ve kutuların içlerinden çıkan durumların bir omurga-anlatıyla birbirlerine bağlanmıyor olması gösterinin dramaturjik açıdan zayıf yönleri, ancak sahnede ışıkla, gölgeyle, yansımayla, sesle, rüzgarla, dumanla, suyla ve objelerle (örneğin farklı tür merceklerle, camdan deney kaplarıyla) yaratılan görsel dünyanın büyüsüne ve şiirselliğine kapılmamak imkânsız. Bu her biri birer haiku gibi kısa ama etkili parçaların birleşiminden oluşan görsel dünyanın kendisi kadar, bunların nasıl yapıldığını birebir sahnede görüyor olmak da gösterinin etkileyici olduğu kadar cezbedici tarafı.

Her bir kutunun -içindekilerle birlikte- tasarımı kadar başlangıçtaki sakin, dingin ama tanımsız mekanın zamanla objelerle, yansımalarla renklenmesi, kalabalıklaşması (Odile Stemmelin’in sahne tasarımı ve yönetmen Bénédicte Guichardon ile birlikte yaptıkları obje/aksesuar tasarımları çok başarılı ve yaratıcı), başta aydınlatma olarak da biteviye olan mekanın zamanla derinlik kazanması (ışık tasarımı: Bryan Jean-Bapstiste) gösterinin övgüye değer diğer özellikleri.

Blockbucter Afiş

Kapitalizme kendi silahıyla atılan tokat: Blockbuster

Off’tan izlenimimi paylaşacağım son gösteri Collectif Mensuel’in “Blockbuster” (Hasılat Rekortmeni Film) adlı işi. Prömiyer yaptığı 2015 yılından beridir, ağırlıklı olarak Belçika ve Fransa’nın birçok şehrinde olmak üzere, 260 gösterim yapmış olan “Blockbuster” Avignon’da La Manufacture’ün programında yer alarak 18 kere sahnelendi. 

Collectif Mensuel ekibi “Blockbuster”da, Hollywood yapımı 160 hasılat rekortmeni filmden 1400 çekimi montajlayarak yaklaşık 70-75 dakikalık yepyeni bir film yaratmış. Bu filmde, tahmin edileceği üzere Al Pacino’dan, Harrison Ford’a, Merly Streep’ten Judi Dench’e, Julia Roberts’tan Brad Pitt’e akla gelebilecek bütün Hollywood oyuncuları var. Tabii ki film, bu filmlerin hiçbiriyle alakası olmayan, Nicolas Ancion’un “Invisibles et remuants” (Görünmezler ve Kalıntılar) isimli romanından serbestçe esinlenen bir senaryoya sahip. Collectif Mensuel adeta vahşi kapitalizmin ürünlerinden anti-kapitalist bir söylem yaratmış; işçi sınıfını her gün biraz daha ezen neoliberal düzene karşı direniş içinde olan, ve o düzenin aktörlerine, yani patronlara, sanayicilere, politikacılara adeta savaş ilan eden bir film çıkmış ortaya. Müthiş keyifle, kahkahayla seyredilen bir film bu, çünkü film boyunca ünlü Hollywood oyuncuları, hiçbir Hollywood filminde onların ağızlarından duyamayacağınız repliklerle konuşuyorlar. 

Blockbuster, Photo: Dominique Houcmant

Nasıl mı? Film sahnenin arka tarafına asılı büyük beyazperdede oynatılırken, filmdeki bütün replikler, sesler, müzikler ve efektler üç oyuncu ve iki müzisyen tarafından önde canlı şekilde dublaj yapılarak üretiliyor. Bu amaçla sahne, seslendirme sırasında kullanılan bir sürü obje ve mikrofon ile dolu. Collectif Mensuel kolektifliği dublaja seyirciyi de katarak genişletiyor. Gösterinin hemen başında seyirciden üç ses çıkarması; alkışlaması, bağırması ve “Tous ensemble!” (Hep beraber) demesi isteniyor, bu sesler o anda kaydediliyorlar ve film oynarken gerekli oldukları anlarda banttan veriliyorlar. 

Her biri Collectif Mensuel’in üyesi olan, dolayısıyla gösterinin yönetmenliğini de ortaklaşa üstlenmiş olan üç oyuncu ve iki müzisyen; Sandrine Bergot, Baptiste Isaia, Xavier Foucher, Quentin Halloy ve Philippe Lecrenier sahne üzerinde de inanılması çok zor bir performansın altından başarıyla kalkıyorlar; müthiş bir matematikle ve hızlı bir tempoda ilerleyen filmdeki hiçbir detayı kaçırmadan sese çeviriyorlar. Bir yandan arkadaki filmi izlerken bir yandan da önde onların performanslarını takip etmek gösteriden alınan keyfi katlıyor. 

Blockbuster, Photo: Dominique Houcmant

Filmdeki hikayenin son dakikaları anlatıyı sürpriz bir şekilde gösterinin gerçekleşmekte olduğu mekana taşıyor ve böylece “Blockbuster”, kapitalizmin hasılat rekortmeni Hollywood filmlerine yüklediği belki de en temel görev olan seyirciyi/toplumu sinemayla eğlendirerek uyuşturma işlevinin tuzağına düşmemiş, üstelik böylece bu durumu da eleştirmiş oluyor.

Vahşi neoliberalizm rüzgarının şiddetle estiği bütün dünyada yıllardır önce Sarkozy’nin, ardından Macron’un yönetimleri altında ezilmiş, yoksullaşmış, ama o politikalara ısrarlı protestolarla başkaldırmaya devam eden Fransa’nın komşusu Belçikalı bir tiyatro topluluğundan “Blockbuster” gibi bir gösterinin çıkması hiç şaşırtıcı değil!

MEHMET KEREM ÖZEL

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku