Avignon İzlenimleri 2: “Klasik Romana Taze Kan”

Mehmet Kerem Özel
4,2K Okunma

Daha önce hiç bir gösterilerini seyretmediğim ama Moby Dick’ten uyarladıkları gösterinin görsellerine internette rastladığımdan beridir radarımda olan Compagnie Plexus Polaire’i, Festival Off Avignon’un 2023 edisyonunda görünce çok mutlu oldum. Topluluk festivale Moby Dick ile değil ama başka bir roman klasiğinin, Bram Stoker‘ın ünlü Drakula’sının uyarlaması Dracula – Lucy’s Dream ile konuktu. Gösterimler La Manufacture’ün, kapalı paten sahasından geçici olarak tiyatro mekanına dönüştürdüğü La Patinoire’da 7-24 Temmuz tarihleri arasında çarşambaları dışında her gün sabah saat 9:50’de gerçekleşti.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere gösterinin protagonisti, romanın yan karakterlerden biri olan, Kont Drakula’nın İngiltere’deki ilk kurbanı, güzel ve seksi Lucy idi. Lucy, Kont Drakula’yı avlamaya Romanya’ya giden Jonathan Harker’ın nişanlısı Mina’nın arkadaşıdır ve uyurgezerdir. 

Photo: Christophe Raynaud de Lage

Gösteri doğrudan Lucy’nin uyurgezer olduğu bir gecede gördüğü rüyanın içinde başlar. Lucy rüyasında kendini görmektedir; sahnede iki Lucy vardır, biri sağda önde, diğeri ise sahneyi boylamasına geçen iki siyah tülün ardında, ilkini ters aynalayacak şekilde solda arkadadır. Lucy’lerden öndeki bir oyuncu, arkadaki ise insan boyunda bir kukladır. Anlatı ilerledikçe gerek Lucy, gerek Drakula, gerekse de diğer karakterler bazen oyuncular bazen ise insan boyunda kuklalar tarafından canlandırılırlar. Aynı zamanda topluluğun kurucusu olan yönetmen ve kukla sanatçısı Yngvild Aspeli’nin; insan boyundaki kuklalar ile oyuncuları sahne üzerinde eşzamanlı kullandığı, bazı sahnelerde oyunculara kukla parçaları giydirdiği ve böylece adeta oyuncular ile kuklaları birbirlerinin içine geçirdiği mizanseninin başarıyla yarattığı ilüzyon, gösteri boyunca sahnede hangi figürün gerçek hangisinin kukla olduğunu ayırt etmeyi neredeyse imkansızlaştırarak, gerçek ile hayal arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor. Aspeli’nin sahnede yarattığı bu ikili durum hem rüya aleminin, hem de vampirleşme sürecinin “arada olma” karakteristiklerine gönderme yapması açısından bence dahiyane bir buluş ve etkili bir biçimde de hayata geçiriliyor. Bu ayrıca, anlatıya tam da ihtiyacı olan tekinsizliği de sağlıyor.

Photo: Christophe Raynaud de Lage

Lucy romanda birçok yönden arkadaşı Mina’ya çok benzeyen ancak Mina’dan çok önemli bir açıdan farklılığı olan bir karakter olarak çizilmiştir: Lucy güzelliğiyle cinsel bir objedir, öyle ki üç talibi vardır. Lucy çekiciliği hakkında Mina’nın asla hissetmediği bir rahatlık da sergiler; Mina’ya yazdığı bir mektupta, “Neden bir kızı, üç veya istediği kadar çok erkekle evlenmesine izin verip tüm bu zahmetten kurtarmıyorlar?” diye yakınır. 

Gösteride Lucy, Drakula tarafından bir çok kere ısırılır. Bilindiği gibi vampir ısırması bir cinsel birleşme alegorisidir. Isırma sahneleri sonrasında doktor ve yakınları tarafından zapt edilemeyen Lucy’nin bedeninden birçok kendi başı çıkar. Lucy çoğalmıştır; adeta tam da mektubundaki hayalinin açığa vurduğu arzuları tarafından ele geçirilmiştir. 

Photo: Christophe Raynaud de Lage

Hem kan nakli yaparak Lucy’i kurtarmaya çalışan doktor ve yakınlarının mücadelesi, hem de Lucy’nin kendi içinde yaşadığı mücadele müthiş etkileyici bir görsellikle sunuluyor gösteride. Drakula’nın Lucy’i ısırdığı sahnelerde kanın tül benzeri kırmızı bir kumaşla, iki kan nakli sahnesinde ise damarların kırmızı iplerle anlatılması gösteriye cezbedici bir güzellik katıyor.

Yngvild Aspeli bu gösteride sadece insan boyunda kukla tekniğini değil, ışık kullanımının belirleyici olduğu kara tiyatro tekniğini de kullanıyor. Hatta bu teknik, gösterinin atmosferini yaratan başat araçlardan biri. Hikayenin korku figürleri olan ve genellikle kuklalar ile canlandırılan Drakula, köpek, kurt ve yarasalar bu teknik sayesinde oynatıcıları fark edilemeyecek şekilde ansızın karanlıktan beliriyor ya da bir anda birbirlerine dönüşüyorlar. Bu imkan, anlatının rahatsız ediciliğine de müthiş katkıda bulunuyor.

Photo: Vincent Arbelet

Aspeli, sanatına bakışını şöyle anlatıyor: “Gerçek boyutlu kuklaların kullanımı işimin merkezinde yer alıyor, ancak oyuncunun oyunu, müziğin varlığı, ışık ve video kullanımı, hikayenin iletilmesinde eşit unsurlar. Bu farklı ifadelerin buluşma noktasında oluşan genişletilmiş dil ile ve bunun nasıl çok duyumlu bir anlatım yarattığı ile ilgileniyorum. Bir hikaye kelimelerle anlatılabileceği gibi görsel ve fiziksel bir algı ile de anlaşılabilir. Malzeme ve renk seçimi bir ruh halini iletebilir. Ses altta yatan atmosferi hissetmenizi sağlayabilir. Bir jestin kalitesi bir duyguyu ifade edebilir. Kukla, sürekli kendini yeniden icat eden bir biçimdir. “Tür”ün ötesine geçer ve korkusuzca diğer sanatsal ifadelerin sınırlarını aşar. Kukla sadece bir biçim değil, dünyayı görme biçimi, bir dil, bir ruh halidir.” Aspeli’nin bu sözlerinden, gösterilerinde birlikte çalıştığı yaratıcı ekibe de büyük iş düştüğünü anlayabiliyoruz. Aspeli zaten genellikle aynı ekip ile üretiyor.

Besteci Ane Marthe Sørlien Holen‘in gösteri için bestelediği müzik, özellikle gösterinin ürkütücü atmosferini destekleyen “Children’s of the Night” şarkısı ve sahne tasarımcısı Elisabeth Holager Lund‘un siyah, yalın ve minimal, özellikle de Lucy’nin kabusa dönüşen rüyasıyla giderek daralan ruh halini anlatmak için birebir; hareketli, uzun ve koyu gri duvar parçalarından oluşan mekan tasarımı övgüye değer. Görsel sanatçı David Lejard-Ruffet’nin video çalışması ise sahne geçişlerinde devamlılığı sağlaması açısından işlevli ve kayda değer.

Photo: Mathias Leander Olsen

Gösteri boyunca kâh oyuncu, kâh kuklacı, kâh aynı anda ikisi birden olan beş kişilik performansçı ekip, Pascale Blaison, Dominique Cattani, Yejin Choi, Sebastian Moya, Marina Simonova ve Kyra Vandenende, yaratıcı kadronun büyülü dünyasını sahnede başarıyla hayata geçiriyor.

Yngvild Aspeli eğitimini Paris’te Ecole Jacques Lecoq’ta (2003-2005) ve Charleville-Mézières’de Ecole Nationale Supérieure des Arts de la Marionnette’te (2005-2008) almış, 2011’de bir ayağı Fransa’da diğer ayağı Norveç’te olan topluluğu Compagnie Plexus Polaire’i kurmuş ve Almanya’dan Puppentheater Halle ile ortak yapım olarak gerçekleştirdiği, 2021’de prömiyer yapan Lucy’s Dream‘e kadar beş gösteri tasarlamış. Halen topluluğun repertuvarında bulunan 2020 tarihli Moby Dick‘e de bir gün bir yerde rastlama dileğimle…

MEHMET KEREM ÖZEL

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku