23. İstanbul Tiyatro Festivali’nin ardından: Leman Yılmaz ile söyleşi…

Sema Elcim

İstanbul Tiyatro Festivali direktörü Leman Yılmaz ile geride bıraktığımız 23. İstanbul Tiyatro Festivali üzerine konuştuk.

*****

23. İstanbul Tiyatro Festivali’ni genel hatlarıyla değerlendirmenizi istesek, neler söylersiniz Leman Hanım?

Festivali rakamlarla değerlendirecek olursak; bu yıl 18 gün süren festivalde, 17 farklı mekan kullanıldı. 12 Uluslararası, 16 yerli yapım toplamda 28 tiyatro, dans ve perfromans topluluğu 78 gösterim gerçekleştirdi. 23 bini aşkın izleyici festivali takip etti. Festival 21 ülkeden 383 sanatçıyı ağırladı.

Festivalin açılış oyunu Şahika Tekand’ın yazdığı ve yönettiği İO idi. Mekana özgü olarak kurgulanan Kadar Kuzguncuk İskelesi’nde gerçekleşti ve sezonda da devam edecek. Sahibinden Kiralık Mayıs-Haziran ayında Viyana’da düzenlenen Wiener Festwochen’in konuğu olacak. Festivalin Öğrenme ve Gelişim Programı kapsamında da çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi. Genco Erkal’ın 60., Dostlar Tiyatrosu’nun 50. Yılına saygıyla sempozyumu, Türkiye’de Çağdaş Tiyatro Paneli bu etkinlikler arasında yer aldı.

İstanbul Tiyatro Festivali 2014 yılından bu yana düzenlediği “Uluslararası Paltform”la yurt dışından festival yöneticilerini, tiyatroların artistik direktörlerini festivale davet ediyor ve onları buradaki topluluklarla, sanatçılarla bir araya getiriyor. Bu platformun bugüne kadar çok önemli geri dönüşü de oldu. Bu platform aracılığıyla festival programında olsun ya da olmasın topluluk ya da sanatçılarımız yurt dışından davet alıyor ve oyunlarını sahneleme olanağı buluyor.

Festivalde bu yıl 12 yabancı oyun sahnelendi dediniz. Yabancı oyunlar hangi ülkelerden seçildi? 

Bu yıl, Belçika, Rusya, Fransa, Portekiz, Almanya-Kore ve Yunanistan’dan gelen oyunlar sahnelendi..

İstanbul Tiyatro Festivali’nin bir prömiyer geleneği var. Bu sene sahnelenen oyunlardan hangileri prömiyer yaptı? 

Bu yıl festival programında 16 yerli yapım yer aldı. Bu yapımlardan 11’i festivalde prömiyer yaptı. Bir oyunumuz festivalin başlamasından çok kısa bir süre önce prömiyer yaptı. Her yıl böyle bir istisna oyunumuz oluyor. Prömiyer yapan oyunlarımız İO, Dünyanın Ortasında Bir Yer, Ver Parayı!, Kadar, Narin Napalm, Kaldırım Serçesi, Sahibinden Kiralık, Bak Sen!, Ceren Ercan’ın iki metninin okuması, Bir Şey, Kedi Kedi. Tiyatro Pera’nın sahnelediği “Barakalar ve Saraylar” çok kısa bir süre önce prömiyer yaptı. Ayrıca Genco Erkal’ın 60. Sanat yılı, Dostlar Tiyatrosu’nun 50. Yılı nedeniyle programımızda yer alan sempozyum ve bu özel saygı programı çerçevesinde Yaşamaya Dair, Bir Delinin Hatıra Defteri ve Merhaba oyunları da yine programımızda yer aldı.

Festival kapsamında düzenlenen “Birlikte Konuşalım” söyleşi serilerinde konu başlıkları nasıl belirlendi ve katılım nasıldı?

 “Birlikte Konuşalım” Habitus Kitap ve Bahar Çuhadar’ın festivale önerdikleri bir projeydi. Bizim de festival olarak uzun süredir festival başlamadan, festivale hazırlık olarak düşündüğümüz ama bir türlü uygulamaya geçemediğimiz bir ön program düzenleme düşüncemiz vardı.. Bu öneri bu açıdan bizi de çok mutlu etti. Aslında kayıtlı katılımlar çok yüksekti ve biz de bu nedenle başvuruları belli sayılarda sınırladık. Ne yazık ki başvuranlarla katılanların sayısı çok farklı oluyor. Ücretsiz etkinlik olmasından olabilir. Başvuranlar ve gelmeyenler bir taraftan aslında başkalarının katılımını da engellemiş oluyor. Halbuki çok güzel bir içerik ve çok güzel bir buluşma idi. 

Foto: Selçuk Polat

Festivalin bu seneki sloganı #hayattersyuz idi. Neden 23. İstanbul Tiyatro Festivali izleyicilerini hayata ters yüz bakmaya çağırdı?

Aslında İstanbul Tiyatro Festivali bir tema seçip ona göre içerik yapmıyor. Aslında hiçbir tiyatro festivali, Avignon ya da Edinburgh örneğinde olduğu gibi bir tema ile yola çıkmıyor. Ama tabii ki sonuçta yolda ilerlerken izlenen oyunlar, daha önceden izlenmiş oyunlar arasından bir seçki yaparken, programın omurgasını oluştururken bir harita çıkıyor ortaya. Bu yıl programımız geniş bir yelpazede farklı etkinlikler içerdi. Bu oyunlar/gösteriler içerisinde de seyircinin yaşayacağı farklı deneyimler vardı. “Hayat Ters Yüz” derken biraz da buradan yola çıktık. 

Festivalin iki yılda bir yerine her yıl yapılıyor olması ve Mayıs ayından Kasım ayına alınmasının ne gibi etkileri oldu?

Aslında festival izleyicisinden giderek artan bir baskı söz konusuydu. Festivali iki yıl bekliyorlardı. Özellikle de yurt dışından gelen yapımları ve bu beklentinin çıtası giderek yükseldiği için de festivalin programında yer alan 7-8 yapım izleyicimizi mutlu etmiyordu. Bir noktada da haklıydılar çünkü İstanbul diğer büyük kentler gibi değil. Sezon içinde yurt dışından gelen çağdaş dans ya da tiyatro yapımları nerdeyse hiç yok. Müzik alanı bu açıdan çok daha şanslı. Ayrıca iki yılda bir yapılması diğer taraftan bizi de operasyon olarak zorlamaya başladı. Festival bir anlamda unutuluyordu. Tüm ilişkileri yeniden kurmak, destek bulmak, hatta istediğimiz oyunları bile turne takvimine oturtmak zorlaşmıştı. Mayıs ayından Kasım ayına almamıza gelince… Bu kararı almadan önce çok sayıda topluluk ve tiyatro mekanı ile de görüştük. Öyle karar verdik ve yaptık olmadı tabii ki. Mayıs ayında düzenlediğimizde eleştiriler alıyorduk. Biliyorsunuz yerli yapımlar festivalde prömiyer yapıyor. Oyunlar festivale hazırlanıyordu, prömiyer yapıyordu ve sonra çok sahnelenemeden araya yaz ayları ve tatil girdiği için yeni sezonu beklemeleri gerekiyordu. Bu durağan dönemde oyuncular değişebiliyor, oyun enerjisini kaybediyor, yeniden prova dönemi derken aslında sahneye çıkmış oyun ikinci bir kez provaya giriyordu. Bu da tabii ki toplulukların maliyetlerini çok arttırıyordu. Bu nedenle festivale başvuramayan topluluklar da vardı. Bir diğer neden de değişen iklim koşulları… Mayıs ayında hava şartları değişti artık. Festivali yapacak açık mekanlar yok, bunun yanı sıra da kapalı mekanlar da yeterince donanımlı değil bu açıdan… İşte tüm bunlar bir araya gelince biz de Kasım ayının daha uygun olacağı kararına vardık. 

Foto: Zeynep Doğan

Bu seneki festival seçkisi daha çok performans ve deneysel işler üzerine kuruluydu. Bu, #hayattersyuz teması altında mı değerlendirilmeli?

Aslında programı hazırlarken çok farklı sahnelemelere yer verdik. Yevgeni Onegin mesela klasik sahneleme. #hayattersyüz derken kimi zaman metinlerde, kimi zaman sahnelemelerde ya da bizim tiyatroyu tanımladığımız klasik bilgilerin dışında bir damardan ilerledik. 

Geçen sene festivalde okuma tiyatrosu olarak yer alan Özen Yula’nın yazdığı “Sahibinden Kiralık” oyunu yine Biriken rejisiyle bu yıl sahnelendi. Aynı şekilde bu yılki programda okuma tiyatrosu olarak yer alacak Ceren Ercan’ın yazdığı “Kaçmış Evlatlar Ormanı” ve “Öyle Durdum Bekliyordum Geçmeyenler Köprüsünde” oyunları gelecek yıl festivalde sahnelenecek mi? Festivalin yerli yazarları destekleme anlamında sürekliliği olacak bir projesi mi bu?

Okuma Tiyatrosu aslında tüm festivallerin programında yer alan etkinlikler ve özellikle bizim yazarlarımızın ve yeni metinlerin seyirci ile buluşmasını çok değerli buluyoruz biz de. Özellikle yurt dışından alanın profesyonellerinin katıldığı Uluslararası Platform’da bu okumaların yer almasına da dikkat ediyoruz. Geçen yıl Sahibinden Kiralık bu anlamda çok beğeni topladı. Biriken de bu sene sahnelemeye karar verdi ve bu arada geçen yıl okumaya katılan Viyana Festwochen Festivali’nin direktörü de metni çok beğenmişti. Böylece oyuna ortak yapımcı oldular. Sahibinden Kiralık bizden sonra Viyana’da festivalde sahnelenecek. Tüm bunlar çok önemli adımlar ve umarız bu projeyi de bu şekilde sürekli kılabiliriz. 

Onur Ödülleri’nin sahipleri; Ferhan Şensoy, Metin Deniz ve Emmanuel Demarcy- Mota oldu bu sene. Bu üç ismin belirlenmesi aşamalarını anlatmak ister misiniz? 

Her yıl farklı kriterler oluyor isimlere karar verirken. Kimi zaman oyuncu ağırlıklı, kimi zaman yönetmen-oyuncu-tiyatro genel sanat yönetmeni, kimi zaman sahneye emek veren sahne-dekor tasarımı, ışık tasarımı sanatçıları, tiyatronun akademisyenleri, eleştirmenleri gibi… 

Bu yıl da bu üç ismi bir araya getiren çok ortak nokta vardı. 

Foto: Zeynep Doğan

Genco Erkal bu festivalde özel bir yere sahipti. Üç oyunu sahnelendi ve hakkında bir sempozyum düzenlendi.  Erkal ve Dostlar Tiyatrosu’nun İstanbul Tiyatro Festivali tarihindeki yerine dair neler söylemek istersiniz?

Aslında sempozyumda Sevgili Dikmen Gürün bu konuda çok güzel bir sunum yaptı. Dikmen Hoca’nın direktörlüğü döneminde Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu birçok kez festival programında yer aldı. Ayrıca Nazım’a Armağan oyunu da bu açıdan çok önemli bir yere sahip. Benim direktörlüğüm döneminde de Göçmenleeeer ve bu yıl düzenlediğimiz sempozyum, Bir Delinin Hatıra Defteri, Merhaba, Yaşamaya Dair bizim için çok değerli. Bu arada şunu da söylemek isterim. Genco Erkal’ın festival programında yer alan tüm oyunları da dopdolu geçti. Bu oyunlar uzun yıllardır sahnelenen oyunlar. Ama seyircimizin ve özellikle de genç seyircinin bu sevgisini görmek hepimiz adına ve tiyatromuz adına çok değerli diye düşünüyorum. 

Bu sene festivalde Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları’ndan oyun yoktu. Aynı şekilde mekânsal anlamda da bu iki kurumun festivale katkısı olmadı. Bunun sebebi nedir acaba?

Aslında İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun oyunu vardı geçen yıl. Önceki yıllarda da Ankara DT’nin oyunu yer aldı. Bu yıl yok sadece. Şehir Tiyatroları’nın oyunları da daha önce festival programında yer aldı. Aslında kurumların festivalde olup olmamasından çok hangi oyunla olacakları daha önemli bizim için. Biliyorsunuz festivalin çizgisi çağdaş yapımları seyirci ile buluşturmak. Çağdaş metin, çağdaş sahneleme… 

“23. İstanbul Tiyatro Festivali bu yıl, sahne sanatlarının genel olarak kabul edilmiş kalıplarının sorgulandığı, alışılmışın dışında sahne tekniği ve yapısına sahip performanslardan oluşan programıyla “sahne neresi”, “oyuncu kim” gibi sorulara yanıt arıyor”. Ancak sahneyi sorgulama anlamında alternatif mekân olarak sadece Kuzguncuk İskelesi vardı. Bu mekânların çoğalması anlamında gelecekte bir çalışmanız olacak mı?

Geçen yıl da farklı mekânlar vardı. Örneğin Adahan’ı kullandık. Tuğçe Tuna’nın işi Abud Efendi Konağı’nda sahnelendi. Biraz da sanatçılardan gelen projelere göre şekilleniyor farklı mekân kullanımları. 

Foto: Poyraz Tütüncü

İstanbul Tiyatro Festivali’nin Türkiye tiyatrosunun uluslararası alanda tanınmasına dair katkıları nedir ve çağdaş ve evrensel bir boyuta ulaşması için sizce tiyatromuzun en önemli eksiklikleri nelerdir?

Aslında İstanbul Tiyatro Festivali uzun yıllardır bu alanda çok önemli katkılar sağlıyor ve festival programında yer alan oyunların, toplulukların yurt dışındaki festivallerde sahnelenmesi için önemli bir çaba gösteriyor. 2014 yılından bu yana düzenlediğimiz ve bu yıl 5. sini gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Platform ‘da çok önemli festivallerin artistik direktörlerini ağırlıyoruz. Festival programında yer alan oyunları izliyorlar, sanatçı ve topluluklarla bir araya geliyorlar. Kimi zaman festivalde yer almayan oyunları da izletme fırsatı buluyoruz. Ayrıca festivalde oyunu, gösterisi olsun olmasın birçok sanatçı ve topluluğu bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu buluşmalardan çok güzel iş birlikleri çıkıyor. Oyunlar yurt dışına davet alıyor. Aslında hep söylediğim gibi Tiyatro Festivali bir anlamda ajans gibi de çalışıyor. Genelde topluluklardan, sanatçılardan bilgi almak için bizle iletişime geçiyor çok sayıda festival. Biz de hemen topluluklara ve sanatçılara yönlendiriyoruz onları. Tüm bunların çok değerli olduğunu düşünüyorum. 

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku