Yaşasın 1 Mayıs!

Yavuz Pak
4,6K Okunma

Bugün 1 Mayıs…

Gün geçmiyor ki, sanatçıların, tiyatrocuların yıllardır yaşadıkları ekonomik, politik, toplumsal sorunlara yenileri eklenmesin…

Daha geçen hafta Amed Şehir Tiyatrosu oyuncuları türlü bahanelerle gözaltına alındı. Kürtçe tiyatro oyunlarına uygulanan “baskılar”, politik tiyatrolara yönelik “engellemeler”, her toplumsal krizde öncelikle ve ivedilikle tiyatro oyunlarına getirilen “yasaklar”, “Türk örf ve adetlerine uygun oyunlar” yapmadıkları için devlet desteğinden mahrum bırakılan tiyatrolar, giderek dozu artan ve tiyatronun sözünü, tarihsel özünü bastırmak üzere yaygınlaştırılan “sansür” uygulamaları ve kendi sesinden korkan tiyatrocuların oyunlarına “otosansür” uygulamaları ayyuka çıkmış durumda. 

Eş zamanlı olarak, “pandemi ve ekonomik krizin” pençesinde ayakta kalma mücadelesi veren tiyatrolar, “ideolojik/politik baskı ilkiminde” boy veren “ekonomik sorunlarla” boğuşuyorlar. Bir yanda, kapitalizmin  ekonomik krizleri fırsata çevirerek yürüttüğü “tekelleşme” süreçlerinin bir yansıması olarak, adına “sanatsal üretim” denilen büyük prodüksiyonlarla cüzdanı kabarık, ünlü sevici “sanat tüketicileri” üzerinden “kâr maksimizasyonu” peşinde koşan büyük sanat “işletmeleri”; diğer yanda kiralarını ödeyemedikleri için sahnelerini kapatan, elektrik faturalarını ödeyemedikleri için karanlıkta oyun oynayan tiyatrolar; salon kiralarını ödeyemedikleri için oyunlarını askıya alan, maliyeti karşılamadığı için oyunlarını iptal eden, hevesleri daha ilk oyunlarında kursaklarında kalan, dağılan tiyatro toplulukları; Rize’de ucube bir çay bardağı heykeline 42 milyon TL ödenek ayırdığı sene ülkenin bağımsız tiyatrolarının tümüne 32 milyon TL rekor(!) destek bahşeden, sadaka ve biat kültürüyle işleyen devletin Kültür Bakanlığı’ndan oyunlarına makul bir destek yerine ancak “kırıntı” alabilen tiyatrolar, bu kırıntının dahi çok görüldüğü tiyatrolar; güvencesiz, esnek çalışma modelinin dayattığı emek rejiminde emeklerinin karşılığını alamayan, açlık sınırının altındaki gelirleriyle geçinmeye çalışan, ek iş yaparak “yaşamaya” çabalayan “tiyatro emekçileri”… Ve tiyatroya gidecek parası olmayan milyonlarca öğrenci, işçi, memur, emekçi…

Elbette, tarihsel diyalektik, eşzamanlı olarak bütün bu sorunlara karşı bir direnişi de örgütlüyor insanlık cephesinde, sanat cephesinde, tiyatro cephesinde… 

Deleuze’ün sanat için söylediği şu sözler bugün çok daha anlamlı geliyor: “Hayır, sanat bir iletişim değil, enformasyon-karşı enformasyon filan değildir. Bir tanım gibi davranamayacağım bir fikir ileri süreyim yine de: Sanat, ölüme karşı dirençtir… 

Ne türden bir direnç acaba? Lascaux mağaralarında beşbin yıldır durup bekleyen duvar resimleri, işte direnmekteler. 

Ama ölüme karşı direncin ikinci bir tarzıyla bir buluşması vardır sanatın: Yani insanların kavgasıyla; ölüme, tahakküme, baskılara karşı umutlu kavgasıyla…”

Dünya tiyatro tarihine bakıldığında da, bu sanatın bütün doruklarını zamanın ruhunun doğru biçimde sorgulandığı dönemlerde, bütün bunalımlarını da bu sorgulamanın gereğince ya da hiç yapılmadığı dönemlerde yasamış olduğu görülür. Unutulmamalıdır ki, tiyatro kendi gerçeklik temelini, her türlü biçim ve üslûp kaygısından önce insanı, toplumu ve bütün bir yaşamı doğru sorgulayabildiği, bunun için gerekli bilgi ve birikimi bünyesinde taşıyabildiği ölçüde bulabilir.

İşte bu yüzden, bugün 1 Mayıs’ın tarihsel/toplumsal mirasını ve bu mirastan bağımsız düşünülemeyecek olan “sanatın direnişçi ruhunu” yaşatmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Tiyatro… Tiyatro… Dergisi olarak, başta tiyatro emekçileri olmak üzere, tüm emekçilerin “1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”nü kutluyor, “eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik” için coşkuyla haykırıyoruz:

Yaşasın 1 Mayıs!!!

YAVUZ PAK

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku