Tiyatro•da Ekibiyle, İlk Oyunları “Neredeyse Eşittir” Üzerine Söyleşi

Yavuz Pak
8,4K Okunma

Tiyatro•da, bu sezon tiyatro dünyasına “merhaba” diyen yeni bir topluluk. Kendi deyimleriyle, “oyunsuz kalmamak, hepimizi canlı hissettiren oyun halini en saf haliyle yaşamak ve yaşatmak için seneler süren bir tutkunun heyecanıyla kollarını sıvayıp” Tiyatro•da’yı kuran ekibin ilk oyunu “Neredeyse Eşittir”, 28 Eylül’de Kumbaracı50‘de prömiyer yaptı. Toplulukla, kuruluş süreçlerini, tiyatro anlayışlarını ve Khemiri’nin, kapitalist sistemi mercek altına aldığı,“kapitalist düzeni farklı yönleriyle irdelerken umut var mı? sorusunun cevabını seyirciye bıraktığı “Nerdeyse Eşittir” oyununu konuştuk….

Yavuz Pak: Çeşitli kurumlardan muhtelif zamanlarda oyunculuk eğitimi alıp 2017’de Kumbaracı50’nin ondokuzotuz atölyelerinde bir araya gelen bir ekipten oluşan Tiyatro•da’nın tiyatral çizgisi nedir? İsminin yazılışında neden (*) imi kullandınız?

Tiyatro•da Ekibi: Aslında sabit bir çizgimiz yok. Yapmak istediklerimizin, sahneye koymak istediklerimizin, o dönemdeki dertlerimizin sürekli değişip dönüşebileceğine inanıyoruz. Bir oyun seçerken, bir oyun sahneye koyma fikrini değerlendirirken oyunun hepimize dokunan bir tarafı olmasını, hepimizin oyunda söyleyecek bir şey bulabilmesini önemsiyoruz. Dertlerimizin ve söylemek istediklerimizin değişebilirliğine açık olmak istiyoruz. Değişmeyip sabit kalmasını istediğimiz tek şey birlikte oynama heyecanımız. Houizinga’nın dediği gibi oyun hayatı süsler, boşluklarını doldurur ve bu bağlamda vaz geçilmezdir.

İkinci sorunuza gelirsek, isim meselesi bizi yoran bir konu oldu. Bir sürü alternatif düşündük, bir türlü karar veremedik. Ancak prömiyer tarihi yaklaştığında ve Kumbaracı50 haklı olarak bizi ‘sıkıştırdığında’ Tiyatro•da ismi bir anda hepimizin içine sindi. Anlam olarak gerçeği yansıtıyor. Çünkü bu ekip gerçekten tiyatroda tanıştı ve gündelik hayat akışının içine tiyatroyu da eklemeyi becerdi. Aramızda reklamcılık, tıp, finans, psikoloji, mimarlık alanlarında uzmanlaşmış kişiler var ve hepimizin ortak noktası tiyatro. 

Da’yı ayırmakta amacımız, sıkça yapılan bir dilbilgisi hatasına gönderme yapmak, belki biraz da dikkat çekmekti. Bunun üstüne Instagram hesabını açarken (*) imini kullanmak zorunda kaldık. Ve sanki çok özel anlamlar barındırıyormuş gibi bir durum oluştu Aslında tiyatroda tanıştık, tiyatro da yapıyoruz. Da sayesinde buluştuğumuz ortak noktayı ismimize taşıdık.

Yavuz Pak: İlk oyun olarak neden Khemiri’nin “Neredeyse Eşittir” oyununu seçtiniz?

Tiyatro•da Ekibi: Oldukça uzun süren oyun arama sürecinin sonunda karar verebildik. İlk oyunumuz olduğu için daha önce çok oynanmamış bir oyun olmalı, ekibin hem ayrı ayrı hem de bütün olarak kendini göstermesine imkan vermeli, konusu da günümüze uymalı diye düşünüyor önerilerimizi bu kriterlere göre yapıyorduk. Bir çok oyun/roman okuduk, uyarlama yapmayı düşündük. En sonunda 3 oyun üzerine yoğunlaştık. Hepsi toplumsal meseleleri, sınıf çatışmasını anlatan oyunlardı. Özellikle benzer bir teması olan daha eski bir oyun üzerinde de epey konuştuk. Ancak işleniş biçimi bakımından daha yeni olan ve karakterlerinin sisteme yaklaşımı bakımından daha çeşitli sesler içeren bu oyunu sevip tercih ettik. İlk okuduğumuzda da, oyunu kağıt üstünde bile komik ve hızlı akan bir metin olarak değerlendirdik. Neredeyse Eşittir hem işlediği konu, hem işleyiş biçimi hem de kast bakımından bize çok uygun geldi.

Oyunun girişinde kast için tercihe göre 4’le 20 kişi arasında yazıyor. Cazip gelen unsurlardan biri de, 6 kişi olmamız nedeniyle bir kişinin birden fazla rolü oynayacak olmasıydı. Oyunculuk açısından bunlar arasında fark yaratabilmek önemliydi. Sıkça dile getirilen ‘aynı yerden oynamamak’ meselesi bakımından önemli bir deneyim oldu.

Şimdi geriye bakınca iyi ki bu oyunu seçmişiz diyoruz çünkü aslında acımasız eşitsizliklerle dolu bir dünyada, bambaşka alanlardan gelen insanlar olarak tiyatroda eşitlendik. Birlikte bir hayal kurduk ve herkes yapabildiği ölçüde katkı sundu, isteyerek, orda olarak, tiyatro da yaparak, yapabildiğimiz kadarıyla eşit olduk. Neredeyse Eşittir’in çıkış süreci bile temanın gerektirdiği bir şey söylüyor bu anlamda. Bu dünyada eşitlik mümkün müdür bilmiyoruz henüz ama bu oyunda eşitlik mümkün oldu.

Yavuz Pak: Oyunun kostümleri Candan Seda Balaban’ın dokunuşlarıyla, kolektif olarak hazırlanmış. Afiş tasarımı ise yine Tiyatro•da oyuncularından Aycan Kızılkaya’ya ait. Biçimsel olarak bir örnek ama “eşitsiz” ebatlardaki sandalyeler, hem oyunun sahnelenmesinde minimal fakat işlevsel bir dekor anlayışına hem de temaya hizmet ediyor. Sahne geçişlerinde tüm oyuncuların sahne düzenlemesinde yer alması da kolektif anlayışın sahneye yansımasındaki bir başka boyut. Oyunun teknik veçhelerindeki kolektif anlayışı, bu oyunun temasına uygun bir tavır olarak mı yoksa tiyatronuzun genel olarak benimsediği kolektif tavır olarak mı değerlendirilmelidir?

Tiyatro•da Ekibi: Oyunun tam anlamıyla bir topluluk bilinci ile ayağa kaldırılacağını az çok tahmin ediyorduk. Bir araya gelişimizin amacı zaten buydu, birlikte yapabileceklerimizi görmek ve birliktelikten keyif almak. Bunu oyuna da yansıttığımızı düşünüyoruz. Oyunun genel anlamda her alanına kolektif bakış açısını yansıtmak istedik. Galiba başardık da… Dekorların taşınmasından aksesuarların olması gereken yere konmasına kadar beraber sorumluluk alıyoruz. Örneğin, en küçük bir aksesuar yanlış bir yere konsa oyuna ciddi hasar verebilir. Eşitsizliği konu alan bir oyunda, tam tersi bir bilinçle hareket etmek oyuncu olarak bizi de iyi hissettirdi. Hepimiz imkanımız oldukça her konuya dahil olmaya çalışıyor, fikir üretmeye çözüm sunmaya gayret ediyoruz. Mesela afişi tasarlayan arkadaşımız Aycan oyun sürecinde Türkiye’de bile değildi ama zoomdan whatsapptan bir şekilde dahil oldu oradaki izlenimleri ile afişimizi tasarladı.

Dekor ve sahne geçişleri yönetmeniz İsmail Sağır’ın dehası. Başka bir biçim teklifi düşünseydi o şekilde de olabilirdi, yani sadece sahnede kolektif görünecek işler yapmak gibi bir düsturumuz yok. Ancak sahnede görünen iş nasıl olursa olsun, ekip çalışması gayreti hep sürecek diye düşünüyoruz. Çünkü hepimiz tiyatroyu ve bu ekibi sevdiğimiz için tiyatro•da’yız. Herkes bir şekilde ne kadar yapabilirse elinden ne kadarı gelirse sürece dahil olmak, bir yerinden tutmak istiyor. Dolayısıyla bir gün tek kişilik bir oyun yapmaya karar versek bile dekoru, kostümü yine kollektif kararlarla seçilir, afişini yine bizden biri yapar. Çünkü kimse sürecin dışında kalmak istemiyor, sürekli her kafadan bir ses çıkıyor, bu sesler bir şekilde uyumlanıyor. Bu hevesimizi hiç kaybetmeyeceğimizi umuyoruz.

Yavuz Pak: Belirtmeden geçemeyeceğim. Oyunda kullanılan para fırlatma makineleri müthiş bir buluştu! Nasıl buldunuz o makineleri?

Tiyatro•da Ekibi: İnstagram’dan bulduk. Bir Tiktok videosu Instagram’a yüklenmişti. Oyunun metninde de parantez içinde ‘para yağar’ diye belirtilmişti. Nasıl para yağdıracağımız, para yağdırıp yağdırmayacağımız uzunca bir süre soru işareti olarak kaldı. Sonra malum düğün videosu ilham oldu. Kullandığımız tabancalar düğünler için para atma makinası olarak satılıyor. İçindeki paraların etiketinde de düğün parası yazıyor. Tiktok videosuna kadar haberimizin olmadığı yeni bir düğün geleneğimiz var sanki…

Aslında bu videodaki kullanım şekli oyundaki hayali düğün sahnesiyle de hoş bir biçimde örtüştü. Mani’nin GSMH’ya katkı hedefli evlilik tiratı, gerçek düğünlerdeki bu garip kullanımı çağrıştırıyor bizce.

Yavuz Pak: Oyunun rejisinde de ortak bir çalışma yaptınız mı? 

Tiyatro•da Ekibi: Oyun alanımızı yönetmenimiz İsmail Sağır belirledi. Genel olarak sahnelerin atmosferini, ulaşmasını istediği yerleri o çizdi. Zaman zaman da doğaçlamalarla ortaya çıkan fikirler oldu, mesela Martina’nın iç sesleri provada sahneyi çalışırken eğlenme amaçlı yaptığımız eklemelerle, seslerle ortaya çıktı. Bazı sahnelerde de oyuncuların fikirleri çerçevesinde şekillenen fikirler de yer aldı.

Özetle, her sahne için birçok alternatif denedik. Herkes olası alternatiflerle ilgili görüşlerini belirtti. Sistemli olarak ortak bir reji yapmak gibi bir gayretimiz yoktu ama herkesin görüşlerini, çalışılan sahneden beklentilerini söyleyebildiği açık bir ortam vardı. 

Yavuz Pak: Özellikle İstanbul tiyatrolarında, sayıları giderek artan tek kişilik oyunlarda “kafa sesi” dinlediğimiz bir süreçte sizi “kolektif bir tiyatro” anlayışına sürükleyen nedenler nelerdir?

Bizi güçlü kılan nokta kollektifliğimiz, tek tek baktığımızda akademik oyunculuk eğitimi olan, oyunculuk deneyimi fazla olan oyuncular değiliz, bireysel olarak profesyonel bir tiyatro ortamında tutunmamız neredeyse imkansız. Varlığımızı birlikteliğimize borçluyuz diyebiliriz. Biz birlikte oyun oynayan, birlikte oyunlar izleyen, birlikte tatile giden, eğlenen bir ekibiz. Bu ekip ruhunu ve samimiyeti yaptığımız tiyatroya da yansıtmak istedik.

Tiyatronun orta nokta olarak görüldüğü bir tiyatro anlayışında takdir edersiniz ki büyük olasılıkla tek kişilik bir oyunu tercih etmeyiz. Ama öyle bile olsa, o oyunun arka planı yine kolektif bir biçimde yürür. Ayrıca oyunun birlikteliği ile büyülenmiş bir grup insanız, birlikte oynanan oyunun ise tek başına oynanandan daha fazla sürprize açık olduğunu düşünüyoruz.  

Yavuz Pak: Oyuncuların sahnedeki dinamizmleri kadar birbirleriyle uyumları ve oyunu ortaklaştırma çabaları da göze çarpıyor. Şöhret tutkusunun, bencil bireyciliğin tüm toplumu olduğu gibi tiyatro camiasını da sıkı sıkıya kuşattığı ve aynı sahneyi paylaşan oyuncular arasında bile sıklıkla gözlemlendiği günümüzde, bu türden bir dayanışmayı ve ortaklaştırmayı; bu kolektif çabayı nasıl yaratabildiniz?

Tiyatro•da Ekibi: Bu yola birbirimizi severek güvenerek girdik, elimizdeki en büyük dayanak da bu güçlü bağlardı. Başka başka hayatlarda çocukluk arkadaşı olup, çok keyifli oyunlar oynayan bir grup insan, sanki yetişkinliğinde bir araya gelmiş gibi bir hisle oynuyoruz. Dolayısıyla, samimi, kaygısız, doğal ve içten bir iletişime sahip olduk hep. Daha fazlası yerine, hepimizin için daha iyi olanı önceliklendirmeye çalıştık. Egoist bir yerden almamız mümkün değil tiyatroyu, hepimizin keyif almadığı bir şeye dönüşmesi durumunda kalmamız da mümkün değil zaten. Bu yüzden herkesin bir diğerinin oyunsuluğunu, samimiyetini, doğallığını kapsayıp koruduğu bir ilişki yarattığımızı düşünüyoruz. Tiyatroyu bir beklenti içinde olmadan, sadece sevdiğimiz için yapıyoruz. Her gün en az 9 saatimizi para kazanma ve temel ihtiyaçlarımızı giderebilme karşılığında feda ettiğimiz için geri kalan vaktini tutkusuna ayırmayı başarmış bireyler olarak birbirimizi anlıyoruz. Sadece bu oyun için değil, grubun diğer oyunları için de bu bağı derin bir yerden sürdürebilmek en büyük temennimiz. 

Yavuz Pak: Tanıtım broşürünüzde, “sisteme dahil olup eşitlenmek isteyen, sistemi yıkıp eşitler yaratmak isteyen, sistemden kovulunca zaten eşit olmadığını fark eden, sisteme dahil olmayıp eşitliği umursamayan, sistemi hayallerinden dolayı göremeyip eşitlik nedir anlamayanların anlatısı…” şeklinde özetlediğiniz ve oyunun ana aksını oluşturan bu anlatı, kapitalizmin tarihsel analizinin mimarı Karl Marx’ın “egemen sınıfın düşünceleri, her çağda egemen düşüncelerdir: Yani, toplumun maddi egemen gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen fikrî güçtür. Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikrî ifadesinden, düşünceler halinde kavranan egemen maddi ilişkilerden, yani bir sınıfı egemen sınıf yapan ilişkilerden başka bir şey değildir” sözleriyle nasıl ilişkilendirilebilir?

Tiyatro•da Ekibi: Toplumun her kesiminin eşitlikle bir meselesi var. Karl Marx, bahsettiğiniz gibi bu anlamda önemli bir teori ortaya atıyor. Karl Marx’a göre kapitalizm bizim eşit ve özgür hissetmemizi ister fakat bu tamamiyle bir yanılsamadır çünkü ne kadar “eşit” olduğumuza ancak kapitali elinde bulunduranlar karar verir. Hatta bu o kadar ileriye gider ki, bir noktadan sonra düşünce sistemlerimize, inançlarımıza, ilişkilerimize kadar kapital sahiplerinin karar verdiği bir hayatı yaşamak durumunda kalırız ve bazen bunun farkında bile olmayız, çünkü farkında olmayışımız üstünden düzenin devamı sağlanır. Bu sebeple, oyunun neredeyse bütün karakterlerinde, düşüncelerimize kadar işleyen bu olguyu görebilirsiniz. Bütün karakterler biraz da olsa “eşit olabilme” hayaliyle yanıp tutuşmaktadır ve her biri bunu kendi yöntemleriyle yapmaktadır. Kimi sisteme dahil olarak, kimi sistemden çıkarak, kimi ise sistemi çökertmeyi hayal ederek daha iyi bir hayatı yaşamayı ümit etmektedir. Fakat aslında özünde hepsinin istediği aynı şeydir: daha iyi ve kendilerine özgü bir hayat yaşayabilmek. Bu anlamda, böyle bir hayatı yaşayabilmenin en önemli adımı belki de oyunun bütün karakterleri gibi bir çoğumuzun içinde bulunduğu bu örüntüyü fark edebilmek ve kendi yanıt sistemimizi geliştirmektir.

Yavuz Pak: Politikanın yatak odalarımıza kadar girdiği ve yaşamın her alanını kuşatarak belirleyici güç haline geldiği bir zaman diliminde, alternatif tiyatroların dahi dolaysız politik eleştiriden sakındıkları günlerden geçerken, sizi kapitalist sistemi doğrudan eleştiren bir oyun sahnelemeye iten nedir?

Tiyatro•da Ekibi: İçinde yaşadığımız şeyi görmemiz en zor olan iş aslında. Hepimiz bunun içindeyiz, bazıları bunun farkında ve bazıları değil. Sistemi değiştirmek gibi büyük hayallerimiz var diyemeyiz ama dönüşmek ve dönüştürmek yaşamın yadsınamaz bir parçası. Sistemin açtığı yaraların kanadığını görmek için günde bir kaç haber sitesi takip etmek, az biraz ülke ve dünya gündemini izlemek yeterli. Bazı şeyler dönüşmek zorunda, yaşamın güzelliği, iyi şeylerin devamı için. Bu bağlamda, ilk yapmamız gereken sanki neyin sorunlu olduğunu görmek ve görebildiğimiz ölçüde gösterebilmek. 

Aslında hepimiz bu sistemin tam içindeyiz ve dolayısıyla bu konuda söz söyleme hakkına sahibiz. Biz ya da yakın çevremizdeki birçok insan iş aradı, defalarca reddedildi, umutsuzluğa kapıldı, potansiyelini gerçekleştirmek için çabaladı, ailesinin çevresinin beklentilerini tatmin etmek için ideallerinden vazgeçti, sisteme dahil olunca aslında hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olmayacağını anladı, sistemin dışına itilme korkusunu yaşadı. Bu uğurda etik olmayan eylemler planladı ya da bunlara maruz kaldı. Tanıdığımız yaşadığımız gerçekleri göstermek bizim için en doğru ve en samimi yol. Bize dair bir şeyler anlatabilmek, kalbimizi yoran her şeyi sahneye aktarmak muazzam bir duygu. Biz de bu fırsatı es geçmedik.

Yavuz Pak: Jacques Rancière, “eşitlik ulaşılacak bir amaç değildir. Tarihsel evrimin ve stratejik eylemin neticesi olarak ulaşılması gereken ortak bir seviye, denk bir zenginlik miktarı ya da yaşam koşullarının aynılığı değildir. Eşitlik daha ziyade bir kalkış noktasıdır. Bu ilk ilke doğrudan doğruya bir ikinciyle bağlanır: Eşitlik bireyler arasındaki ortak bir ölçü değildir; bireylerin, ortak iktidarın, kimseye ait olmayan bir iktidarın sahipleri olarak eyleme kapasitedir” diyor. “Neredeyse Eşittir” oyununu karakterleri üzerinden değerlendirdiğinizde, bu fikre katılır mısınız?

Tiyatro•da Ekibi: Oyundaki Mani karakteri aslında tam olarak da bunu hayal ediyor. Kapitalin tek bir elde toplanmasına değil, işe dayalı bir toplumun hayalini kuruyor ve bunun için heyecanlanıyor.  Aynı August Nordenskiöld gibi. Baktığınızda işe dayalı bir toplum hayali, kimsenin kimseyi yönetmek zorunda kalmadığı bir eşitlik anlayışına kadar gidebilir. Kimsenin daha fazlasını istemediği ya da kaynaklarını çoğaltmak zorunda hissetmediği, böyle bir rekabete ihtiyaç duymadığı bir toplum hayali ütopik gibi gözüküyor. Bunun olmadığı günümüzde ise insanlar uçlara doğru savruluyor. Mani, sistemi içerden yıkmaya çalışırken Peter, yanıtını sistemden çıkarak veriyor.

Yavuz Pak: “Neredeyse Eşittir” oyununu, uzun zamandır çok örneğine rastlamadığımız  “sınıfsal gerçekliğin” sahnelere geri dönüşü olarak değerlendirmek mümkün olabilir mi? Kimlik siyasetinin hakim olduğu günümüz tiyatro anlayışı ve büyük ölçüde depolitize edilmiş toplumsal yapı açısından değerlendirdiğinizde, sistem eleştirisinin ne kadar karşılık bulacağını düşünüyorsunuz?

Tiyatro•da Ekibi: Sınıfsal gerçeklik aslında unutulmuş değil, pandemi sonrasında çok daha derinleşen bir çukur gibi hala hayatımızın orta yerinde duruyor. Bunu bir nevi odadaki fil olarak da betimleyebiliriz. Herkes odadaki filin farkında ama kimse bu konu hakkında konuşmak istemiyordu çünkü başka hayati meseleler ön plandaydı geçtiğimiz yıllarda. Şimdi ise durum biraz daha farklı. Artık dünyanın bu şekilde nefes alamayacağı daha açık ve gözle görülür bir şekilde ortada. Toplumda eşitsizlik artık daha çok konuşulur durumda. Sınıfsal sistem eleştirisi, dünyanın sürdürülebilirliği açısından da her alanda sesli bir şekilde konuşulması gereken bir konu bizce. Eğlendirerek ve düşündürerek buna katkı sağlayabileceğimiz her oyunda, biz bu eleştirinin karşılığını bulduğunu düşünüyoruz. Umarız ki uzun yıllar bu çağrıyı duymak isteyenleri sahnemizde ağırlarız.

Yavuz Pak: Son olarak, oyunu seyirciye yönelttiği soruyu ben size sormak isterim: Bu sistemin dışına çıkmadan eşitlik mümkün mü?

Tiyatro•da Ekibi: Bizce sistemin içinde ya da dışında olmayı bir koşul olarak ortaya koymuyor oyun. Sistemin dışına çıkan ya da çıkmayı hayal eden karakterler var, ancak sistemin dışına çıkarak da eşitliği yakalamak mümkün olmuyor gibi görünüyor. Oyun sistemin ve sistemle kurduğumuz ilişkinin farkında olmaya davet ediyor bizleri. Mutluluğu aradığımız nesneler, para kazanmaya yüklediğimiz anlam, tüm bunların aile dinamiklerine, ikili ilişkilere, hayatla kurduğumuz ilişkiye etkisi üzerinde düşünmeliyiz. Yaptığımız seçim bizi eşitliğe götürür mü? Kaynakların eşitliği olarak bakıyorsak elbette hayır, tatmin edici bir hayat yaşayabilme ihtimali üzerinden bakıyorsak belki. Ancak şurası kesin ki, hepimizin birlikte yaşadığı dünyanın devamını mı sonunu mu getireceğimize hala karar veremedik. Sistemle ilişki kurma biçimimiz birbirimizden çok farklı ve bu sebeple eşitlik konusunda aynı noktada değiliz. Bir aşamada, sistemle kurduğumuz ilişkinin değişmesi ve ortaklaşması söz konusu mu? Oyundaki karakterler gibi apayrı yerlere savrulmak, tam da sistemin istediği bir şey olabilir mi? Bunu zaman gösterecek. 

Gelin Mani’nin replikleriyle bitirelim: ‘Tek yapmamız gereken umudumuzu kaybetmemek’. 

Yavuz Pak: Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.

Tiyatro•da Ekibi: Biz de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederiz.

YAVUZ PAK

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku