Özgür Başkaya ile “Ben Marxist Değilim” Oyunu Üzerine Söyleşi

Yavuz Pak
6,1K Okunma
Özgür Tiyatro’nun “Ben Marxist Değilim” oyununu uyarlayan, yöneten ve oynayan Özgür Başkaya ile konuştuk.

Yavuz Pak: Öncelikle oyunun adındaki ironiyi sormak istiyorum. Marx’ın hayatını ve fikirlerini anlatan bir oyunun adı neden “Ben Marxist Değilim”?

Özgür Başkaya: Aslında oyunun adında bir ironi yok. “Ben Marxist Değilim” sözünü Marx bir kaç yerde fiili olarak söylüyor. İşte Lafargue’a söylüyor ya da Pieper’ a söylüyor. Marx o dönemde Marxist denilmesinden hoşlanmıyor. Hatta büyük Amerikan Marxist Tarihçi Howard Zinn’in söyleyişiyle Marxistlerle alay ediyor. Ancak öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki; bir seferinde seyirci “Ben Marxistim kardeşim. Marxist değilim diyen oyuna gitmem” demişti. Bir keresinde de bir seyirci beni cahil olmakla suçladı. Böyle bir şey uydurduğumu söyledi. (gülümsüyor) Yani yapacak bir şey yok. Ben de bazen ironi diyor geçiyorum.

Yavuz Pak: Howard Zinn’in Marx in Soho oyunundan yola çıkarak metni uyarlarken öncelikleriniz neler oldu? Orijinal metnin eksik ya da fazla bulduğunuz yönleri nelerdi?

Özgür Başkaya: Öncelikle orijinal metin çok uzundu ve çoğu bölüm tiyatral değildi. Dönemde asistanım olan Tunacan Tunç ile biz doğaçlamalar ve yeniden yazımlarla metni tekrar oluşturduk. (Burada bir parantezle Tunacan’ı anmak isterim. Talihsiz bir kaza sonucu onu kaybettik. Daha 30’una varmamıştı. Dramatik yazarlık son sınıf öğrencisiydi. Çok ama çok üzgünüm). Olası ve ilgi çekici yanlarını alıp oyunu epizodik hale getirdik. Her bölümde bir olgu üzerinden kurguladık. İşte Devrimci Jenny, Bakunin, Paris Komünü, kapitalizm vb… Her bölüme Marx’ın oynadığım içerikle ilgili birer cümlesini yerleştirdim. Hem epizoda seyirciyi hazırlıyor hem bilgilendirme yapıyor. Oyun 75 dakika civarında bir halde şu anda. Ancak doğaçlama yapıyorum elbette yönetmene sorarak. (Gülümsüyor)

Yavuz Pak: Minimal bir sahne tasarımı, kostüm ve dekordaki sadelik, Marx’ın yoksul yaşantısını ve  aynı zamanda sizin reji tercihinizi mi yansıyor?

Özgür Başkaya: Yoksulluk oyunun büyük bölümünde başat bir görünüm içinde ve gerçek. Elbette bir etkisi var ama önce kemerler koymuştuk. Harabeler, Père Lachaise mezarlığı vb. Sonra onları kaldırdım. Turneye çıkmak imkansız hale gelmişti. Ayrıca sadeliği seviyorum. Sanatta da hayatta da.

Yavuz Pak: Oyunda Marx’ın fikirlerini ve o fikirleri etkileyen tarihsel /toplumsal gelişmeleri epizodik bir yapıyla ve hem benzetmeci hem göstermeci bir üslupla aktarmayı tercih etmenizin nedeni nedir?

Özgür Başkaya: Yeni denemeleri seviyorum. Oyunda Anlatıcı var. Anlatıcı bazen tarihi karakterlere bürünüyor ve dramatik durumları oluşturuyor benzetmeci biçim dalı çok teatral ve hüzünlü (dramatik) zamanlarda öne çıkıyor. Göstermeci üslup genel teatral bakışımı yansıtıyor. Seyircinin hep bir tiyatro salonunda olduğunun bilinciyle bu 75 dakikayı geçirmesini istiyorum. Komün Marşı’nda coşkulanan seyirci, Bakunin’de düşünürken eğleniyor. Türkiye soluna da epey gönderme var oyunda. Aslında ben de eğleniyorum anlatımcı, benzetmeci göstermeci zaman dilimleri yaşayıp yaşatarak. Ancak seyircinin arasından “Enternasyonal” ile giriyorum oyuna. Aslında külliyen göstermeci yani.

Yavuz Pak: Anlatıcı karakterin varlığı ve kimi noktalarda oyuna bugünden ve ironik bir dille yapılan müdahaleler, Marx’ın Kapital eserine de yöneltilen “sıkıcılık”tan uzaklaşmak ve oyunun “diktatizme” savrulmasını önlemek amacıyla mı eklendi? Tiyatroda diktatizm son dönemde çok eleştirilen bir konu. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?

Özgür Başkaya: Sıkıcılık elbette bir sorun. Kim sıkıcı bir şey izlemek ister ki? Sncak dünyanın en büyük devrimci filozoflarından birini oynuyorsunuz. İster istemez felsefeyle iç içesiniz ve de bu işi zorlaştırıyor. Biz yine de oyunu dramatik kıldık diye düşünüyorum. Marxist arkadaşlardan da bazı eleştiriler geldi “daha fazla ideoloji isteği” çerçevesinde. Ancak bir yöntem olarak ben yaşayan Marx’ı anlatmak istedim. Marx’ın içimizden tekrar gelebileceğini göstermek istedim. Korkulmasın istedim. Gençler sıkılmadan izleyebiliyor mesela ve ben bundan çok memnunum. 

Didaktizme gelince; tiyatro güçlü bir silah olmasına rağmen tiyatroyla devrim yapamazsınız. Eğitici işlevi elbette var ancak öğretici işlevi değil sorgulatıcı işlevi olmalı tiyatronun diye düşünüyorum. Seyircinin oyuncuyla birlikte geçirdiği ortak ve güçlü duygu-düşünce alışverişini hedefliyorum. Kaliteli bir zaman geçirmesini ve olabildiğince gerçek içinde kalmasını istiyorum.

 

Soruya dönecek olursak… Didaktizm iyi değildir. Ancak hayatta gerçekler vardır ve bu gerçekler sizi tokatlayabilir. Sarsabilir. Size bazen kaba gelebilir. Onlardan da korkmam ben.

Oyun ortasında seyir yerini aydınlatıyor ve seyircinin arasına girip kuşlama yapıyorum. Bana kalırsa gerçeğin, direnmenin, umudun estetiği var orada.

Estetik öğelerin diyalektik bütünlüğünü bulduğumuz sürece bence sorun yok. Materyalizm bazen sert ve didaktik gelebilir insana. Öyle olmaktan çekinmem yani. (Gülümsüyor)

Yavuz Pak: Oyun, Marx gibi, tarihin gördüğü en önemli ve çok yönlü düşünürlerden birini ele alırken sadece fikirlerini değil, insani boyutlarıyla yaşantısını da yansıtıyor. Bu biyografik anlatıya dair tiyatral bir tercih midir ya da Marx’ın “Marxist olmadığını” vurgulamak adına bir tercih midir?

Özgür Başkaya: Bu teatral bir tercih elbette. Ancak Marxist olup olmamakla ilgili bir durum yok. Marxizm bir bilimdir. Gelişir, değişir, yok olur. Bu nedenle ismi de değişebilir. Marx da bunu söylemek istedi. Aslolan komünist bir dünya düşüdür. Manifestoda yazdığı gibi “Avrupa üzerinde bir heyula dolaşıyor. Komünizm heyulası!”. İşte bu insanları heyecanlandıracaktır. Devrimler geniş halk kitleleriyle yapılır ve onların entelektüel olması beklenemez. Eğer öyle olsaydı devrime gerek kalmazdı. Ömrünü komünizme vermiş birinci kemanın yoldaşları, ailesi ve düşmanlarıyla ilişkilerini teatral bir düzlemde anlatmaya çalıştık. Büyük şeyler beklemesin seyirci. Ancak elbette bir Marxist olarak evrensel çözüm önerilerini de teatrallik içinde göreceğini de seyirci bilmeli.

Yavuz Pak: Oyunda Marx’ın eşi Jenny’nin kendisine yönelttiği eleştirilere yer veriliyor. Benzer biçimde, bilimsel sosyalizmin kurucusu olarak bilinen Marx’ın ideolojik/politik/felsefi bağlamda en çok çalıştığı isimlerden biri, anarşizmin kurucusu Bakunin’e de geniş bir alan açılıyor. Oyunun, Marx’ın fikirleri kadar, kendisine yönelen eleştirileri de dile getirerek, Marxizm propagandası yapmak yerine Marx’ı farklı veçheleriyle objektif olarak yansıtmayı hedeflediğini söyleyebilir miyiz?

Özgür Başkaya: Soru cevabını veriyor. Tam da budur. “Bilimsel sosyalizm” sözünü sevmiyorum ancak demek istediğini anladım ve söylediğim gibi soru, cevabını içinde barındırıyor. Tek parantezim, Marx’ın anarşistlerle olan ilişkisini daha romantik ve bugünün penceresinden bakarak yorumladığımdır. Anarşistlerin birçok teorisi gerçekleşti. Ayrıca komünizm düşü de ortaktır. Mikhail Bakunin Marx ailesinin arkadaşıydı ve size şunu söyleyebilirim ki, şimdilerde varolan sekter ve grupçu süreçler o dönemde de farklı biçimde yaşansa bile, fikirlerini ifade etme özgürlüğü ve tartışma kültürünün o dönemde şimdiden çok daha iyi ve ileride olduğunu söylemekte bir beis yok.

Yavuz Pak: Oyunda Paris Komünü kararları arasında “Herkes tiyatroya ücretsiz gidebilecektir” deniyor. Bu repliğin özellikle ve bugüne de mesaj vermek adına seçildiğini düşünüyorum. Haksız mıyım?

Özgür Başkaya: Sanatın bir kendimi ifade etme biçimi olduğu gerçeğinden hareketle, alınır satılır bir mal olmadığını, komünist toplumda olabilecek çığır açıcı güzellikleri seyirciyi eğlendirerek anlatmak istedim. Paris Komünü dönemin en önemli siyasal ve toplumsal başkaldırılarından biridir ve iki ayı aşan bir süre boyunca Komün, yaşamın ne menem bir şey ne büyük bir eylem ve heyecan olduğunu bize gösterir.

Komünü, sadece tek ülkede olamayacağından, Komünleri yaşamaya başladığımızda Özgür Tiyatro’nun oyunları ücretsiz sahnelenecektir. Zaten tiyatronun yarını amatörlüktür. Bu konuda derginizde yayınlanan yazıma bakılabilir:(https://tiyatrodergisi.com.tr/tiyatronun-yarini-amatorluk/)

“Ben Marxist Değilim”, 20 Ocak’ta Han Tiyatrosu Ünal Gürel Sahnesi’nde

Yavuz Pak: Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

Özgür Başkaya: Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.

 

YAVUZ PAK

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku