Alesta’nın Yeni Oyunu Bir Meydan Okuma: “Fotoroman Kralı”

Handan Salta
4,1K Okunma

“Hayat keşke çikolata renkli şarkıcıların söylediği şarkılarla, sonbahar yaprakları, kumsala vuran dalgalar naifliğinde olsa. İçimizden bir şarkı yükseliyor.” 

Fotoroman bizim evde makbul bir tür sayılmazdı, misafirliğe gittiğim evlerdeki bazı ablaların raflarında sıra sıra görüp tanıştığım bu kitaplardaki Enzo’lar, Ricardo’lar ve daha bir dolu yakışıklı İtalyan delikanlılar yüzünden merak saldım. Sonrasında çıkan Beyaz Dizi serisindeki çelik gri gözlü adamların hiçbiri bu İtalyan’ların yerini dolduramaz. Fotoğrafın en melankolik ve tabana yayılan tüketimiydi bence o zamanlar. Ümit Besen, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay dinleyip fotoroman okuyan bu ablaların çoğu o İtalyan delikanlılara hiç benzemeyen hanzolarla evlenip süpürge saçlarıyla çocuk büyüttüler, kocaların birçoğu ahirete göçtü, ablalar ise torun bakıyorlar, gençlik günleri hatırlatıldığında dudaklarının kıvrımıyla gülümsüyorlar. 

İşte o yıllarda doğan Cem bir deli oğlan, daha ufacık bebeyken düşmüş kazanına şöhretin ve ilginin. Mucize çocuk olmuş çıkmış. Issız bir yerde bir ağaca bağlanmış çaputu görenin diğerine haber verdiği, o ağacı iki üç ayda yatıra çevirme potansiyeli olan topraklarda ve internetsiz zamanlarda umut bağlanan bir çocuk olmuş. Eh kimse gördüğünden aşağı düşmesin, büyüdükçe ve beklentileri karşılanmayınca hayata küsmek işten bile değil. Ama bizim Cem hiç bırakmamış kendini.  Güzel sanatlar olmazsa olmasın ben de fotoromanın kralı olurum demiş. Fotoromanı o zamanların deyimiyle “sosyal içerikli” amaçlar için kullanmış. Porno furyasının Yeşilçam’ı bitirmeye yemin ettiği yıllarda fotoromanla neler neler yapmaya kalkmış.

Foto: Majid Sakhidel

Böyle böyle oyunu anlatırmışım! Bıraksam kendimi anlatırım da hani. Çünkü çok lezzetli, hikaye içinde hikayeli, matruşka gibi sürprizli ve şarkılı-danslı bir performans bu Fotoroman Kralı. Her yerde çöküş, felaket, savaş, kavga, aşağılanma, dışlanma, hor görülmeye maruz kalırken karşımıza çıkan bir çiçek bahçesi. Umut veren, gerçekçi olsa bile sonu mutlu biten, sıkıştırıldığımız kapandan başka bir dünyanın mümkün olduğunu, bunu seslendire seslendire, hayal ede ede yaratacağımızı söylemeli artık; her akşam bir Kuruluş, bir Sultan, hakikati çarpıtılmış bir dolu yalan dolana bulanmış efsanemtrak büyük prodüksiyonların karşısında sahnede tek başına bir Orçun Ucal bizi sevgi dolu, umutlu, neşeli ve direngen bir atmosfere taşıyor, Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yarattığı düşsel hikaye evrenini ete kemiğe büründürüyor. Tek kişilik oyunlar enflasyonu arasında açtığı dolap kapısından izleyiciyi başka bir zamana ama tanıdık hayatlara götürüyor Fotoroman Kralı. 

“Evi ev yapan sevgidir, dokunuştur, tebessümdür…” 

Mevlana’nın çok sevdiğim lafıdır; “Kimi âşık görecek olursan, bil ki o maşuktur. Çünkü o, âşık olmakla birlikte maşuk tarafından sevildiği için aynı zamanda maşuktur da.” Denir ki Şems’e aşkına ithafen söylemiş bu sözleri. Cem’in düğünlerde, bayramlarda oynadığı aşık-maşuk dansının arkasında aşkın kendisi kadar o dansçı kostümünün arkasına saklanmak da var, geçim sıkıntısı da, kaç(a)mak da, keyif almak da. Cem ve sevdiceği İrfan aşık-maşuk kostümleri içinde dans ederek kendilerine bir dünya yaratıyorlar; dışlanmaktan, yadırganmaktan, hesap vermek zorunda kalmaktan kaçıyorlar. Hilal Polat’ın kostüm tasarımı Maşuk’a boyut kazandıran, onu Cem’den, İrfan’dan ve diğerlerinden bir satır yukarıya taşıyıp istediği gibi bir seyir nesnesi yapmayı başarıyor. Seçil Demircan’ın koreografisi ise aşıksız dans eden maşukun sahnedeki yalnızlığını seyirciye hissettirmemek üzerine kurulmuş gibi görünüyor.

Foto: Majid Sakhidel

Hamlet’in hikayesini yeterince heyecan verici bulmayan ya da Romeo ve Juliet’i töre cinayetine taşıyan yapımcılar mı ararsınız, polis dayağıyla bir kulağı tamamen sağır olan mı, geçirdiği iş kazası sonucunda oyunculuk hayaline son vermek zorunda kalan figüran mı, porno film çekmek vaadiyle işçi hakları, sendikalaşma macerasını ele alan yönetmen mi, hepsi bu oyunda. 

Dramaturg Nevra Ayşem Savaşçı bu kalabalık maceralar serisini sahnede anlatılacak kadar yoğunlaştırıp hazmı kolay hale getirmiş. Hikayemizin kahramanı ve bir dolu tanıdık hikayeyi taze, temiz bakışıyla gören Cem ve yol arkadaşları sayesinde ağlanacak, üzerine melodramlar yazılacak hallere neşenin kapısından girip bakma fırsatı sunuyor oyun.  Yönetmen Ahmet Şeninak’ın hınzır, alaycı neşesi satır aralarından, sahne geçişlerinden kanatlanıp karşımıza çıkıyor, metnin dramı komediye kırdırmak amacı rejiyle destekleniyor.  Çok güldük, başımıza bir şey gelmese” ile büyütülen nesillere (bir arkadaşımın annesinden alıntıyla) “Ne güzel güldük, Allah içimize sindirsin” karşılığı veren oyunda Maşuk’u oynayan dansçının intikamı başta olmak üzere sonu güzel biten bir dolu karşılaşma ve macera var. Oyun için Onur Keskin tarafından bestelenen şarkıların  sözlerinden biri ya da daha fazlası oyun bittikten sonra da zihninizdeki radyoda çalmaya devam ediyor. 

Foto: Majid Sakhidel

Bağımsız tiyatroların her türlü destekten uzak olmalarına karşın tiyatro yapmakta diretmeleri başlı başına bir hayranlık unsuru. Keşke Alesta’nın da, diğer tiyatroların da alabildikleri yardımla oyunlarına teknik ve görsel birtakım zenginlikler katmaları mümkün olsa. Orçun Ucal’ın tek başına canlandırdığı onca hayalin sahnede gözümüzün önüne gelmesine yardım eden, anlatıyı zenginleştirmek için oyuncunun maharetini parlatmaya müsait tiyatro sahneleri, teknik olanaklar olsa… Tam bunları düşünürken karıştırdığım kitap gitanjali’de karşıma çıkan dizelerde Tagore, şöyle diyordu;

Bu dünyanın bayramına beni de çağırdılar, ve böylece kutsandı yaşamım. Gözlerim gördü ve kulaklarım işitti.

Bu şenlikte bana düşen sazımı çalmaktı, ve ben de elimden gelenin en iyisini yaptım.”

HANDAN SALTA

Foto: Majid Sakhidel

Oyunun Künyesi:

Yazar: Ali Cüneyd Kılcıoğlu

Yönetmen: Ahmet Şeninak

Oyuncu: Orçun Ucal

Dramaturg: Nevra Ayşem Savaşçı

Kostüm Tasarım: Hilal Polat

Işık Tasarım: Utku Kara

Müzik: Onur Keskin

Koreograf: Seçil Demircan

Resim Tasarım: Hamit Mert Ulcay

Afiş Tasarım: Umut Ertung

Asistan: Hamza Zeyrek

İletişim Danışmanı: Zeynep Nur Ayanoğlu

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku