Zaman ve Coğrafyada Sırlara Yolculuk: “Yangınlar”

Sema Elcim

Wajdi Mouawad’ın geçmişte Yanık adıyla İstanbul ve İzmir Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş oyunu “Yangınlar”, 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu oyunu olarak Murat Daltaban rejisi ile seyirciyle buluştu. Festivalde elde ettiği başarının ardından yoluna devam eden “Yangınlar”, geçen sezon Moda Sahnesi’nde Kemal Aydoğan rejisiyle sahnelenmeye başlayan ve halen sahnede olan “Kıyı” ile birlikte, yazarın aynı anda iki oyununun görülebileceği anlamına geliyor. Bu bir bakıma tiyatro seyircisi adına büyük bir avantaj, çünkü seyirci, Wajdi Mouawad’ın “Vaatlerin Kanı” dörtlemesinin iki oyununu aynı sezon seyretme olanağına sahip olacak. 

“Yangınlar” oyununu, Kıyı’yı da çeviren Ayberk Erkay çevirmiş. Erkay’ın, yazarın diğer oyunlarını da Türkçe’ye kazandırması ve Yangınlar’ın da Kıyı gibi kitaplaştırılması ne kadar hoş olurdu temennisini buraya not düşmek isterim.

“Yangınlar“, Wajdi Mouawad’ın kendi geçmişine yaptığı yolculuklardan biri olarak, 1975 – 1990 Lübnan İç Savaşı’na götürüyor bizi. Hem Kıyı’da, hem de “Yangınlar”da -dörtlemenin diğer parçalarını okumadığım için bu ikisinden yola çıkarak- ülke, zaman, din ve mezhep belirtilmese de, seyirci çizilen tabloda gördüğü manzarayı zorlanmadan içselleştiriyor.

Fotoğraf: Önder Yalçın

Oyun, Quebec’te bir noter bürosunda, ölen annelerinin vasiyetinin ikiz kardeşler Simon ve Janine’e açıklanmasıyla başlıyor. Vasiyetin düğümü ise oyunun konusunu oluşturacak kadar ilgi çekici; ikizlere, öldüğünü sandıkları babalarına ve varlığından haberdar olmadıkları kardeşlerine teslim edilmek üzere birer mektup bırakılmıştır. Bu çarpıcı gerçek, matematik üzerine akademik kariyer yapmakta olan Janine tarafından derhal çözülmesi gereken bir “problem” olarak ele alınırken, tam tersi karaktere sahip boksör ikizi Simon, annesine ve bıraktığı vasiyete nefret kusar. 

Wajdi Mouawad’ın usta kalemi ve Murat Daltaban’ın metni daha da anlamlı hale getiren rejisi sayesinde, Quebec’ten Lübnan’a uzanan yolculuğunda, Janine tarafından tersten sökülen ve diğer taraftan baştan örülmeye başlanan hikâye bir yerde karşılaştığında, seyirci kendisini çok rahatsız eden bir “katharsis”e ulaşıyor. Yazarın ve yönetmenin seyirciyi, coğrafya ve zamanda aynı anda ileri geri götürdüğü anlatıyı özetlemeye, Nevval Marwan’ın on dört yaşından başlamak, bu yolculukta yolumu bulabilmek için en doğru nokta gibi geliyor bana. Nevval, on dört yaşında âşık olup hamile kaldığı Vahap’tan, “Doğu”nun imkânsız aşklarının malum sonlarına yaraşır şekilde koparılırken, doğurduğu çocuk ise annesi tarafından kendisinden uzaklaştırılıyor. Buraya kadar tanık olduğumuz bir aşkın trajik sonunun, aslında anlatılacak olanın küçük bir meteoru olduğunu, Janine’nin yolculuğuna eşlik ederken anlamamız fazla uzun sürmüyor.

Fotoğraf: Önder Yalçın

Nevval, kucağından alınan oğlunu bulmak için yola düşerken, ölüm döşeğindeki büyük annesinin “Okumayı, yazmayı ve sayıları öğren, sonra da dönüp mezar taşıma adımı yaz!” vasiyetini yerine getirmeyi de unutmuyor. Çıktığı yolculuk yangın yerine dönmüş topraklarda kanlı bir mücadeleye dönüşürken, Nevval’a yolda tanıştığı “Şarkı Söyleyen Kadın” Sawda eşlik ediyor.

Janine’e Lübnan’da annesinin hikâyesinin izini sürerken eşlik edense, annesinin öğrendiği korkunç gerçek nedeniyle sessiz geçirdiği son beş yılının refakatçisi tarafından alınmış ses kayıtları oluyor. Diğer taraftan Nevval’ın Simon’a bıraktığı defterde yazdıkları, Simon’u da Lübnan’a, geçmişin sırrını aramaya sürüklüyor.

Anlatı katman katman açılırken, savaşın dehşetli yangınının insanı, taşı, toprağı hatta suyu saran alevi, sahneden seyirciye sıçrayacak boyuta ulaşıyor.

Fotoğraf: Önder Yalçın

Lebel: “Roma Bir Günde İnşa Edilmedi!”

Simon: “Bir kurt geliyor, ağzında kan var, kırmızı”

Oyunun sonunda ortaya çıkan çarpıcı gerçek hakkında ipucu vermemeye gayret etsem de, Wajdi Mouawad’ın bu destansı hikâyede “Oedipus efsanesi ile Romus ve Romulus mitinden” beslendiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Doğar doğmaz bir sepete konup anneden uzaklaştırılan ikizler Janine ve Simon, Oedipus’un varlığının başlangıcını, büyük kardeşleri ise sonunu işaret ediyor. Yine ikizler üzerinden ve Noter Lebel’in ağzından, Roma’nın kuruluşunu ifade eden Romus ve Romulus mitine göndermeler yapılıyor. 

“Yangınlar”, Wajdi Mouawad’ın yüksek tempolu, aynı zamanda şiirsel metinlerinden biri. Yazar, yukarıda da belirttiğim gibi, olayların yaşandığı yer, zaman ve taraflara dair özellikle bilgi vermiyor. Bunun yerine, “annenin ülkesi”, “mülteciler”, “milisler” seçimleri, yazarın metni evrensel boyuta taşıma niyetini gösteriyor. Zamanda ise lineer bir akış yok, anlatım kronolojik değil. Bunun yerine, geçmiş ve bugün ustaca harmanlanıyor. Karakterler ise geleneksel anlamda iyi veya kötü değil. Cellat ve kurban bazen aynı kişi olabiliyor.

Fotoğraf: Önder Yalçın

Metinde anlatılanları derinlemesine düşündüğümüzde, yıkıcı gerçeğin 5 yıl boyunca sessizliğe gömdüğü annenin, ölümünden sonra bu yükü çocuklarına miras bırakması çok zalimce geliyor. Kim böyle bir gerçekle yüzleşmek ister ve bir anne neden çocuklarına böyle bir miras bırakır? Burada seyircinin motivasyonu, bu miras sayesinde çıktığı yolculuk olabilir.

Oyunun destansı tarafının bugünün parantezine alınması, metinde olduğu gibi rejide de tercih ediliyor. Açıkçası bu kadar güçlü bir metnin sahnede seyirciyi büyülemesinin önüne hiçbir rejinin geçebileceğini sanmıyorum. Bununla birlikte “bölünmüş sahne yapısı”, geçmiş ve geleceği anlatmada başarılı bir tercih oluyor. Ön planda bugünü, arka planda geçmişi izlediğimiz yapının aynı anda sahnelenmesi, bir “yarılmayı” da beraberinde getiriyor. Ön planda post-dramatik, arkaplanda ise dramatik bir anlatı hüküm sürüyor. Zaman bağlamında bölünen sahnede, reji arka planda kareografik öğelerle beslenen dramatik oyunculuğu buluştururken, önde mikrofonların eşlik ettiği -mikrofon kullanımında sorun yaşanıyor- post-dramatik oyunculuğu tercih ediyor. Oyuncuları sahnenin önünde ve arkasında farklı oyunculuk biçimlerine zorlayan ve beden kullanımlarından jest ve mimiklerine kadar “bölünmeye” iten bir reji söz konusu.

Fotoğraf: Önder Yalçın

“Yangınlar” oyununun sahnelenmesinde “yarılma” sözcüğü birçok şeye karşılık geliyor. Birinci ve ikinci perdelerin farkı da bu kavram altında değerlendirilebilir. İlk perdede tercih edilen oryantal görsellik ikinci perdede terk ediliyor. Bununla birlikte, ilk perdenin dekor yapısı oldukça başarılı bir seçim olarak göz dolduruyor.

“Yangınlar”, tiyatronun özüne ve biçimine dair birçok özelliğini ortaya koyan yoğun bir oyun olarak, olabildiğince fazla seyirciye ulaşmayı hak ediyor.

Bitirirken, okurlarımıza bir müjde verelim: “Yangınlar”, 12-15 Şubat 2020 tarihleri arasında İBB Şehir Tiyatroları’nın konuğu olarak Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak.

 

“Yangınlar” Künye:

  • Yazan: Wajdi Mouawad
  • Yöneten: Murat Daltaban
  • Çeviren: Ayberk Erkay
  • Yönetmen Yardımcısı: Özlem Daltaban
  • Koreografi: Tan Temel
  • Müzik: Oğuz Kaplangı
  • Dekor ve Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
  • Kostüm Tasarımı: Tomris Kuzu
  • Yönetmen Asistanı: Gökhan Kum
  • Koordinatör: Emre Feza Soysal
  • Yapım Gerçekleştirme: Barış Ayas, Buket Tanrıseven, Meral Kaya, Önder Yalçın, Özlem Sunalp
  • Sahne Amiri: Halil Küreş
  • Oynayanlar: Adem Mülazim, Ayşe Gülerman, Barış Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Melisa İclâl Yamanarda, Mesut Özsoy, Oğulcan Arman Uslu, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Zeynep Çelik Küreş

Görseller: http://html.iksvphoto.dphoto.com/album/67303p

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku