Ebru Nihan Celkan yazdı: “Rengarenk Bir Aşk”

editor
3,1K Okunma

“Şimdi ve Buradayız Aşkım!” temasıyla 5. yılını kutlayan SSM Müzede Sahne etkinliğinin açılış metni Ebru Nihan Celkan tarafından kaleme alındı. 17 Ağustos 2021’de Tilbe Saran tarafından sahnede okuması gerçekleştirilen metni okurlarımızla paylaşıyoruz.

Detaylar için: https://www.sakipsabancimuzesi.org/tr/sayfa/etkinlik-takvimi/muzede-sahne-2021 

*****

Rengarenk Bir Aşk

Bize hakikâti kim anlatabilir? 

Yaşadıklarımızın, duygularımızın, hafızamızın eğilip büküldüğü, adına da “hakikat ötesi” denen bir çağdayız. Geçmişi bilmeye, bugüne inanmaya ve geleceğe dair hayal kurmaya her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var. 

Bizi kuşatan çevrimiçi dünya öylesine tek sesli ve yapay ki dünyanın çoğuna kapalıyız. Çevrimdışıyız. Tiyatro, bizi içimizi kurutan tekçi gri rutinlerden çıkıp başka olasılıkları fark etmeye ve hatırlamaya çağırır. Hatırlamak kelimesi parçaları bir araya getirmeyi işaret eder ve aynı zamanda bazı parçaların eksik olduğunu da imler. Eksik parçaların keşfi ve birbirine eklenmesi yeni bir benlik inşa etme gücünü ortaya çıkarır. Parçalar birleştikçe mit dönüşür, insan dönüşür, yaşam dönüşür. 

Dünyayı siyah ve beyaz, kadın ve erkek, bizden ve sizden ikiliği ötesinde tahayyül edebilen, endişe ve tedirginlik içinde kabuğuna çekilen insanları ve insanlığı önemseyen, yaşamın sonsuz renkliliğini gören, saplantılı ideolojilerin tek bir insanı dahi kapsayamadığını fark eden, her bir canlının sesine kulak kesilen, ufak bir yaşam olasılığını yeşertmek için çölü vahaya çevirme arzusu duyan hikâye anlatıcılarına, hakikât taşıyıcılarına ihtiyacımız var. 

Bizler yani tiyatroya aşkla bağlı olan sanat yönetmenleri, yazarlar, yönetmenler, oyuncular, kostüm, dekor, ışık tasarımcıları, müzisyenler ve seyirciler bu gücü anımsıyor muyuz? Dünyamızı çılgınca bir inatla ikiye bölmeye çalışan, ikilikler üzerinden anlamlandıran ve uzlaşıyı dışarıda bırakan düşüncelerden tiyatroyu koruyabildik mi? Duyguların paylaşımı, fikirlerin dönüşmesi ve müştereklerin keşfi arzusuyla kamusal alan arayan anlatılar tiyatroda kendisine yer bulabildi mi? En az 2500 yaşında olan bu aşk evrenin renk cümbüşünü kapsayabiliyor mu? 

Aşkımız renkli mi? 

Kendisini mutlak, nesnel bir hakikat olarak kurgulayan ve dayatan tarihin kimleri kapsadığını fark etmekle yola çıkabiliriz. Kimin tarihidir bir mantra, bir çeşit dua gibi hipnotik tekrarlarla aktarılan? Kahramanlar, komutanlar, kaşifler, bilginler. Kazananlar, kazananlar, hep kazananlar – kazanan ne demekse? Erkekler, beyaz erkekler, beyaz tek bir inanca yönelmiş erkekler, beyaz tek bir inanca yönelmiş heteroseksüel ve hikmetinden sual olunmayan erkekler. Tarihin hikâye anlatıcılığı yerine ikame edilmesi ve bakış açısının taraflılığı dünyamızı şekillendirdi. Cümlelerini yenmek ve yenilmek üzerine kuran ve şiddetli bir anlatı. Diğer taraftan tarihi genişletmenin ve derinleştirmenin onu gerçeğe bir adım daha yaklaştırmanın bir başka yolu tiyatro da çoğunlukla bu bakış açısıyla çerçevelendi. Yazılı bir hikâyesi henüz olmayan ya da hikâyeleri yok sayılan kadınlar, çocuklar, eşcinseller, translar, yoksul bırakılanlar, tenlerinin rengi beyazdan farklı olanlar, orman, okyanus ve sema, onları yalnız bırakmayan canlılar, kaybedenler – kaybeden ne demekse? Tarihin ve hikâyelerimizin eşit bir parçası değil. 

Ne yapmalı?

Uzun bir yoldan gelen ve aslında hiçbir yolun çok da uzun olmadığını bilenler için ilk adımdayız. Yorgun dünyamızı dinlendirmeli ve bize anlatacağı milyonlarca anıya kulak vermeliyiz. Bunu yapabilmek için de kendi biricik dünyamızı hem bir başkasına açmalı hem de onun biricik dünyasını bize açması için sabırlı bir çaba göstermeliyiz. Meşruiyetini ve normal olma ehliyetini sürekli tekrar edilmesine borçlu olan anlatıları, alışkanlıkları, düşünceleri ve duyguları tek tek sorgulamaya zaman ayırmalıyız. Muzaffer yenilgileri – yenilgi ne demekse? kırılganlığı, dayanışmayı, erkek ve kadına sıkıştırılamayan akışkan bedenleri, aşka hudut çizilemeyeceğini, bütün varoluşların kıymetli, her tür sınırın yapay olduğunu yaşam alanlarımızdan üretim alanlarımıza oradan da sahneye taşırmalıyız. Gürül gürül akışkan bir cümbüş.  

“Normal” bir kurgudur. Tiyatronun her yerinde arkaik “normal” kurgusunu değiştirmenin vaktindeyiz. 

Sahnelerimize taze bir heyecan, neşe ve coşkuyla bakıp her bir alanda görünmez kılınan, dışarıda bırakılan insanları fark etmeye başlamalıyız. Sadece sahne üzerine aktarılanlar ve aktaranlar değil, tiyatroyu oluşturan eko-sisteme de meraklı bir çabayla bakmalı ve bugüne kadar “yabancı” bırakılanı tanışmaya, sohbet etmeye, göz hizasında karşılıklı düşünmeye davet etmeliyiz. Bu çok renkli, çok dilli, çok sesli aşkımızı sürdürme çabasının hepimize bir müjdesi var ve adı eşitlik.

Kelimelerimiz, eylemlerimizdir. 

Şimdi ve buradayız aşkım! 

 

Ebru Nihan Celkan

Oyun Yazarı

Neukölln – Berlin & Görükle – Bursa 

08.2021

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku