Devlet Tiyatroları’nda Genel Müdür Olmak

Uğur Ozan Özen
2,6K Okunma

Tamer Karadağlı’nın Devlet Tiyatrolarına genel müdür olarak atanması tartışmaya neden oldu. Bu durum sadece ona özgü değil. Devlet Tiyatroları’nda yıllarca emek vermiş birisi atandığında, bölgelerde müdürler değiştiğinde her zaman birileri itiraz eder. Aynı durum Devlet Opera ve Balesi’nde geçerlidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğünde genel müdür değişimi olduğunda tartışıldığını, çalışanların itiraz ettiğini, eleştirdiğini duymadım bile. 

İtiraz edilmesinin, tartışılmasının asıl nedeni genel müdürün aynı zamanda kurumun sanat politikasını belirleyen sanat yönetmeni olmasıdır. Çünkü bölge müdürleri oyunları belirleseler dahi eğer genel müdür onaylamaz ise oyunlar seyirci karşısına çıkmaz. Bütçedeki harcamalar genel müdürün onayından geçiyor. Kadro sınavından sonra son imzayı yine aynı kişi atıyor.   

Tamer Karadağlı’ya (d. 1967, Ankara) itirazlar genel müdür olacak yetkinlikte olmadığı yönündedir. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi mezunudur. 1990’lı yıllarda Devlet Tiyatroları’nda ve birkaç özel tiyatroda çalışmış. Diziler vasıtasıyla toplumda tanınmış, özellikle seslendirme alanında ön plana çıkmış bir isim. Devlet Tiyatroları gibi bir yapının başına gelen kişinin hayatını tiyatroya adamış olması gerekirdi. Eleştiriler haklı. 

AKP, 2002-2012 yılları arasında liberal muhafazakâr iken, 2016 yılından sonra MHP’nin etkisiyle milliyetçi muhafazakâr kimliğe büründü. Bir dönem solcu Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanı olmuştu. Şimdi bu tarz bir isim akla dahi getirilmiyor. 

Cumhurbaşkanı, diğer bakanlık ve genel müdürlüklerde ideolojisine yakın kişileri getirirken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda ve bağlı genel müdürlüklerde isteğine yeterince kavuşamıyor. Sanat dünyasında işinde başarılı olmuş muhafazakar ve milliyetçi birini bulmak çok zor. Müzik alanında birkaç isim var. Sahne sanatları alanı için aynı şeyi söyleyemem.

Tamer Karadağlı’nın genel müdür olmasının sebebi milliyetçi olmasıdır. MHP’nin etkisi yadsınamaz. Karadağlı’nın Bilkent Üniversitesi mezunu olması ona artı değer katıyor. Yaşam biçimi olarak muhafazakâr aileden gelmiyor. Son otuz yılda toplumun göz önünde olan birisi olarak tam tersi bir hayat çizdi. 

Karadağlı’nın son birkaç yılda yaptığı hatalar onun eleştirilmesine neden oldu. Ödül töreninde ödül alan kişinin arkasından yaptığı hareketler elli yaşını geçmiş birine yakışmıyordu. 

Eleştiriler atamanın siyasi olduğu konusunda düğümleniyor. Doğru bir eleştiridir. Unutulan bir konu var. Devlet Tiyatroları’nın varlığı siyasidir. Ulusal ve merkezi devlet olmanın getirdiği bir sonuçtur. Oyunların edebi heyetin onayından geçmesi gerekiyor. Devleti küçük düşürecek, devlet politikalarına aykırı bir şey sahnelendiğini hiç gördünüz mü? Çalışanların 65 yaşına kadar iş güvencesi ve sabit maaş verilmesi de siyasi bir tercihtir. Liberal devlette böyle bir durum olmayacaktı. Örneğin İngiltere’de Ulusal Sanat Konseyi’nde iki yıllık sözleşme yapılıyor. Konsey, devletten bağımsızdır. Devlet, bütçenin bir kısmına destek oluyor. 

Devlet Tiyatroları’nda çalışanların arasından veya genç yaşta emekli olanlardan birisi atanabilirdi. Devlet Tiyatroları’nda çalışmamış, tiyatro alanında saygın isimlerden biri olabilirdi. Tiyatroya emek veren bir kadın genel müdür olarak atanabilirdi.  

Devlet Tiyatroları’nın Görev ve Çalışma Yönergesinde genel müdürlüğün görevlerini hatırlayalım: “Genel Müdürlük halkın genel eğitimini, dil ve kültürünü yükseltmek, Türk Sahne Sanatlarının yurtiçinde ve yurt dışında gelişmesini ve yayılmasını, tanıtılmasını sağlamak, Türk dilini yerleştirmek ve şive birliğini meydana getirmek, temel değerler üzerinde doğru yargılara varılmasını sağlamak, sanat estetik duygusunu geliştirmek amacı ile yurtiçinde tiyatrolar açmak, yurtiçinde ve yurtdışında turneler ile milli ve milletlerarası festivaller düzenlemek, yönetmek ve denetlemekle görevli ve yetkilidir.”   

Size Devlet Tiyatroları’nda genel müdürlerin nasıl değiştiğini anlatmak istiyorum. 

Devlet Tiyatroları 1949 yılında kurulduğunda ilk genel müdür Muhsin Ertuğrul’du (1892-1979). Demokrat Parti yönetimi ile anlaşamayınca 1951 yılında istifa etti. Yerine Cevad Memduh Altar (1902-1995) atandı. Altar, dışardan atanan ilk kişiydi. Müzik tarihçisidir. Yazdığı dört ciltlik opera tarihi önemli bir araştırmadır. CHP’nin tek parti iktidarında devlette görev üstlenmiş olduğu için gazete ve dergilerde itiraz edilmemişti. 1954 yılında Muhsin Ertuğrul yeniden genel müdür oldu. 1958’de istifa etti. Yerine Ankara Devlet Konservatuarı mezunu (günümüzde Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı), Devlet Tiyatroları’nın ilk oyuncularından Cüneyt Gökçer (1920-2009) atandı. Göreve getirildiğinde 38 yaşındaydı. 

Cüneyt Gökçer o dönem sağcı olarak görülmüş, devamlı eleştirilmiştir. İşin ilginç tarafı, rol aldığı oyunlar büyük kısmı tercümedir. Türkçe yazılmış çok az oyunda rol almıştır. Muhafazakâr değildir. Milliyetçiliği ne kadar benimsemiştir, bilmiyorum. Söyleşilerinde tiyatrodan bahsetmiş, kendisini geri planda tutmuştur. Anılarını yazmamış olması, onu tanıyan kişilerin yazılarının bir araya getirilmemiş olması büyük eksikliktir.  

1978 yılında CHP iktidara geldiğinde, dönemin Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı, Gökçer’i görevden aldı. Yerine eskiden Devlet Tiyatroları’ndan çalışmış, aynı zamanda DTCF’de hoca olan Ergin Orbey’i atadı. Adalet Partisi 1980 yılında iktidar olunca, Ergin Orbey görevden alınmış, yeniden Cüneyt Gökçer atanmıştır. Dönemin gazetelerinde Orbey’in görevden alınmasına eleştiriler, tiyatrocuların protestoları vardır. Hükümet geri adım atmamıştır.

12 Eylül’den sonra Cüneyt Gökçer görevine devam etmiştir. ANAP iktidarında yaş haddinden 1983 yılında emekli olunca DTCF Tiyatro Kürsüsü’nde hoca, oyun yazarı Turgut Özakman (1930-2103) göreve getirildi. İtiraz edildiğini hatırlamıyorum. Özakman, yazarlığını etkisiyle arşive önem verdi. Tiyatro öğrencilerinin bitirme tezlerini, hocaların tiyatroyla ilgili kitaplarını yayımlaması çok önemlidir. O kitaplar hâlâ kaynak eser olarak kullanılıyor.  

1986 yılında ANAP iktidarında Özakman’ın yerine Raik Alnıaçık (d. 1934, Bursa) atandı. Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun olmuş, hayatını Devlet Tiyatroları’na adamıştır. 1989 yılında yerine atanan Bozkurt Kuruç da (1935-2022) hayatını tiyatroya adamış bir isimdi. Tiyatroda çok başarılı olmuştur. Devlet Tiyatroları’nın elli yılında adı vardır. Ne yazık ki anılarını yazmamıştır. Görevden ayrılması için uğraşılmıştır. 1992’de önce Mehmet Ege (1945-2016), kısa süre sonra Yücel Erten (d. 1945, Muş) genel müdür olmuş. 1994 yılında yapılan eğitim yoklaması sonucu Tamer Levent (d. 1950, İzmir) atanmıştır. Yazdığım üç isimde Ankara Devlet Konservatuarı mezunu, oyuncu ve yönetmen olarak tiyatroya büyük emek vermiş saygın isimlerdir.  Devlet Tiyatroları yasasının değişmesi için mücadele etmişler, ancak siyasi iradenin desteği yetersiz kalınca başarısız olmuşlardır. Yücel Erten’in Akıntıya Kürek ve Yelkenler Fora adıyla yayımlanan iki anı kitabı vardır. İkinci kitabında bu yıllarda yaşananları bütün çıplaklığı ile anlatmıştır.   

Bozkurt Kuruç 1995 yılında genel müdürlüğe geri dönmüş, 1998 yılında yerine kısa süre Lemi Bilgin (d. 1956) göreve gelmiştir. Onun yurtdışına gitmesini fırsat bilen Kültür Bakanı yerine Rahmi Dilligil’i (d. 1956, Antalya) atamış. Dilligil, yolsuzluk nedeniyle görevden alınınca yeniden Lemi Bilgin göreve gelmiştir. Bilgin, Ankara Devlet Konservatuarı mezunudur. Bilkent ve Hacettepe Üniversitelerinde tiyatro eğitimi vermiştir. Tiyatronun içinden gelen önemli bir isimdir.  

AKP’nin tiyatroya ilk müdahalesi 2005 yılında olmuştur. Lemi Bilgin yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle görevden alınmış. Yerine dramaturg Mine Acar (d. 1954, Ankara) getirilmişti. Acar, DTCF Tiyatro Kürsüsü mezunudur. Mine Acar, her şeyin ortasında kalmış, kimseye yaranamamıştı. Genel müdür olarak atanan ilk kadındı. O yıllarda dramaturgun genel müdür olamayacağı gibi bir düşünce vardı. Lemi Bilgin yolsuzluk iddialarından aklanarak 2007’den yeniden göreve geldi. 2013’e kadar işini layıkıyla yaptı. Bakanlık yeterli destek vermeyince, Devlet Tiyatroları sistemi çağın şartlarına uygun şekilde güncellenemedi. 2013-2015 arasında Mustafa Kurt (d. 1965, Nevşehir) genel müdür oldu. Kurt, 1994 yılında eğilim yoklaması yapılarak Adana Devlet Tiyatrosu müdürü (1994-2004) olmuştu. Çukurova Üniversitesi’nde tiyatro dersi vermiştir. 

2012 ve 2013 yılları Devlet Tiyatroları’nın özelleştirileceği tartışmasıyla geçti. 2014’te kamuoyu ile paylaşılan TÜSAK ise ülkenin tiyatro tarihi ve sosyolojisinden bihaber kişilerin hazırladığı bir yasaydı. 2014’te Nejat Birecik (d. 1963, Hatay) genel müdür oldu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun olmuştur. Altar, Özakman’dan sonra dışardan atanan üçüncü kişidir. İktidara yakın bir kişi olarak tiyatronun sorunları çözümü konusunda bir şey yapmadı. Üç yıl sonra, Mustafa Kurt yeniden genel müdür olunca tiyatronun içinden gelen biri olarak sorunların çözümü için birçok doğru adım attı. 2023’e kadar devam etti. 11 Nisan 2023’te Tamer Karadağlı atandı.  

Problemin kaynağı nedir? Tamer Karadağlı veya bir başka ismin önemi yoktur. Problem, Devlet Tiyatroları’nın yanlış bir yapıda kurulması, sonrasında yanlışlığa devam edilmesidir. 

Devlet Tiyatroları halka ucuza oyun seyretmesine imkân tanımıştır. Zararı, devlete hâkim olan partinin halka ideolojisini benimsetmek için tiyatroyu kullanmasıdır.

Her yere salonlar açılmıştır. Peki, sahnelenen oyunlar nasıl belirleniyordu? Oyunların konusu neydi? Tiyatronun amacı, seyircinin boş vaktini değerlendirmesi değildir. Brecht’in yaptığı gibi seyirciyi değiştirmek, kendisine dışarıdan bakarak düzeni değiştirmesi için ışık tutmaktır. 

Şu soruyu sormak lâzım. Tiyatro ucuz olmalı mı? Bir soru daha, tiyatro sanatı salona hapsedilmeli mi? Tiyatro her yerde olmalı, her yerde oyun sahnelenmeli. Tiyatro Ekim-Mayıs ayları arasında akşam 20.30’dan sonra yapılan bir iş haline geldi. Sokaklar, fabrikalar, parklar (Ormandaki Kulübe gibi) “tiyatro mekânı” olmaması problemdir. Tiyatro salonu alışkanlığı, taşrada tiyatronun gelişmesini engelliyor.  

1960’lı yıllardan sonra gazete ve dergilerde sürekli bölge tiyatroları yasası hazırlanıyor gibi haberler okursunuz. Uzun uğraşlar sonucu nihayete erildi. 1971 yılında Bursa ve İzmir Devlet Tiyatroları yerleşik kadroya geçti. Ankara’da çalışan oyuncuların ve teknik kısmında çalışanların bir kısmı iki şehre gönderildi. Buna bölge tiyatrosu denildi. Merkezden para, oyuncu, teknik eleman gelecek. Genel müdürün onayından geçen oyunlar şehirlerinde, çevre şehirlerde ve iki yılda bir çıkılan Anadolu turnelerinde sahnelenecek. 

1980’li yıllardan sonra bölge tiyatroları adıyla tiyatro açılmaya devam etti. En son Kayseri Devlet Tiyatrosu faaliyete başladı. Bölgelerin dışında bir de turne sahneleri var. 

Devlet Tiyatroları’nda, düğmeler en başından yanlış iliklendiği bir türlü derde derman bulunamıyor. 

Bursa özelinde düşünelim. 1957 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu turne sahnesi olarak açılırken aynı zamanda kurulacak olan Bursa Devlet Konservatuarı’nda tiyatro, müzik, opera ve bale eğitimleri başlayabilirdi. İlk yıllarda hocalar Ankara’dan gelir. Mezun olan öğrenciler arasından hocalığa yatkın olanlar seçilebilirdi. Böylece hem tiyatronun oyuncu kadrosu hem de konservatuarın eğitmen kadrosu oluşturulabilirdi. 

Konservatuar için tiyatronun oyun sahnelediği eski Halkevi binası çok uygundu. Arka tarafta o yıllarda sinema olarak kullanılan bina eğitim salonu, üst katlardaki odalar eğitim için müsaitti. 

Ne oldu? Uludağ Üniversitesi’ne bağlı Görükle kampüsündeki konservatuarda sadece müzik eğitimi (1998), Mudanya’daki Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tiyatro eğitimi yapılıyor (2007). Şehrin en önemli sanat mekânları Bursa Devlet Tiyatrosu ve Tayyare Kültür Merkezi şehrin merkezindedir. 2005 yılında Yıldırım ilçesinde Barış Manço Kültür Merkezi açılmıştır. Açıldığı yıl, Bursa ve çevresindeki şehirlerde benzeri bulunmayan bir kültür merkeziydi. İki yıl sonra, Uludağ Üniversitesi doğru düzgün kültür merkezi ve kütüphanesi bulunmayan, sanat alanında hiçbir faaliyetin olmadığı Mudanya ilçesine güzel sanatlar fakültesi açtı. Yanlış değil, akıldışı bir yapılanma.      

İlk problem, bölge tiyatrosunun bütçesinin bağımsız olmaması. İkinci problem, personelin kısa süre sözleşmeli değil, 65 yaşına kadar sabit çalışan kişiler olmasıdır. Rekabet olmayınca, 40’lu yaşlarından sonra oyunculara oyun beğendirmek zorlaşıyor, kendilerini geliştirmek için çaba sarf etmiyorlar. Tayinler nedeniyle kişilerin çalıştığı kuruma aidiyet hissi zayıflıyor. Birçoğunun doğdukları şehir başka, konservatuar veya güzel sanatlar fakültesinde eğitim aldıkları şehir başkadır. Tiyatro kadrosu farklı üniversitelerden mezun olanların bir araya geldiği bir yapılanma halindedir. Okul farklılığı önemli bir problemdir. 

UĞUR OZAN ÖZEN

 

Kaynak: Bursa, Yeni Dönem gazetesi. 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku