Aşkın Adımları… “Happy Happy Together”

Özlem Ünaldı
1,2K Okunma

“…diyebilirim ki, eğer tiyatro sadece Stella Adler, Stanislavski, Eric Morris gibi kuramcıların üzerinden yürüyor ve teorize ediliyorsa, ben Anti –tiyatro’yu araştırıyorum…”
                         Çağlar Yiğitoğulları

Yeni bir pencereden yepyeni röportajlarla merhaba sevgili okur…

Yeni adresimde ilk röportajımı oyunculuk hikâyemde kalbimi çalan ‘bedensel performans’  alanında yapmayı seçtim… Aman sakin, bu öyle izlerken sabır sınavından geçerek mahvolduğunuz projelerden biri değil; aksine sözsüzlüğün kıymetini hatırlatan, içinden hikâyelerin adım, adım aktığı şahane bir performans: Happy Happy Together…

Aşkın dansını, korkularını, cinsiyetsizliğini, çelişkilerini, yol ayrımlarını ve derinlerden duyulan seslerini omuz omuza anlatan iki muhteşem adamın bu performansını mutlaka izleyin, kalbinize renk gelsin…

Türkiye’de ve dünyada bedensel performans alanında değerli çalışmaları olan İlyas Odman ve Çağlar Yiğitoğulları’nı keyifle izleyebileceğiniz projeden sevgili Çağlar ile hem projeyi hem de yeni işlerini konuştuk buyrunuz…

Türkiye’de bedensel performans sanatı için önemli bir yerdesin… İlk olarak tebrik etmek istiyorum seni…
Teşekkür ederim…

‘Dünyalı’ diye tanımlayabileceğimiz sanatçı profilindesin. Hangi ülkelerde projeler yapıyorsun?
Performans alanında 20 den fazla ülke, 40 tan fazla festival oldu şimdiye kadar kendimi sunabildiğim. Nisan sonunda Munich’te benim yapacağım ve bir kadın performerla beraber oynacağım iki kişilik bir performans projesi var. Nisan, mayıs ve haziranda temsil yapacak orada ve belki sonra burada başka bir sanatçıyla yeniden çalışıp devam etmek istiyorum. Onun dışında İlyas’la mayıs ayında İsveç ve sonrasında Amerika için programımız var. Bu yıl Cam Adımlar’ın 10. yılı ve tekrar programımıza aldık o işi. Happy Happy Together’la beraber bu sezon burada ve yurt dışında oynayacak. Bunların dışında da yılsonunda gene Munich’te Kammerspiele ile bir oyun projesi var; benim oyuncu olarak içinde olacağım bir proje bu. Ama ihtimal dâhilinde bu şimdilik. Beynimin ve bedenimin ne durumda olacağına göre netlik kazanacak. Bir de ara sıra oyun oynamaya gittiğim Belçikalı bir tiyatro topluluğu var.

happy happy together

Harika! Peki, şu sıralar devam eden/hazırlık aşamasında olan projelerinden bahseder misin?
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda “Radyonun İçindekiler” isimli oyunun prova dönemindeyiz: Ragıp Yavuz yönetiyor. İlyas Odman’la 3. düet için okumalar, denemeler yapıyoruz. Bir de aslında mayıs ayında premier yapmayı planladığımız, metni ve ruhu geçen yıldan beri hayatımda olan, hem yönetimi, hem çevirisi Cem Baza’ya ait bir proje var: Tam başlığı “Bazı Olayların Gelişim ve Sonuçlarının Dr. John Faust Tarafından Onun Bu Son Akşamında Sunumunun Özrüdür”… (Gülüşmeler…)  Hayatımda bırakın çalışmayı, okuduğum en güzel ve en zor metin. İki kişilik bir oyun ve Faust çalışacağım bu oyunda. Adından da anlaşıldığı üzere, Faust ‘un son gecesi.Yanında sadece Mefistofeles var. Oda Fulya Peker…

Muhteşem bir üçlü!  Bu proje için nasıl bir hazırlık dönemi bekliyor seni?
Bilmiyorum ve korkuyorum biraz. (İtiraf…) (Gülüşmeler…) Ama şaka bir yana metni anlamak, anlamlandırmak adına çokça entelektüel okuma ve tartışmaya girmeyi talep eden, psikolojik ağırlığı yoğun bir metin.

O Halde sana iyi yolculuklar… Peki, fikrini merak ediyorum: Türkiye’de bedensel performans sanatının kuvvetlenmesi için neye ihtiyaç var sence?
Sanırım gene arz-talep söz konusu. Alımlayıcı (seyirci ) hem fiziksel, hem ekonomik olarak orada olmayı tercih etmediği sürece, bu anlamda üretimde bulunan insanların iş üretme kararlılığı ve motivasyonları eksiliyor haklı olarak, yarım kalmış ya da bir iki gösteri sonrası tarih olan çalışmalar, bu işin bir küçük burjuva eğlencesi ya da hobi olarak algılanmasına neden oluyor. Sanatçı açısından söylemiyorum tabii ki… Tam tersine Türkiye’de bu alanda iş üreten herkes şunun farkında ki, performans ya da çağdaş gösteri sanatları denilen alan her zaman daha politik ve güncel, işin en büyük motivasyonu ve kıymeti bu.

Gelelim Happy Happy Together’a… Birer halka ile birbirine bağlı iki insanın sözsüz hikâyesini izliyoruz oyunda… Bu performans “ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” efsanesinin gerçek yüzü gibi, ne dersin? (Gülüşmeler…)
“Hiçbir zaman mutlu olamadılar” derim ben. Biz İlyas’la malzeme üretirken ya da çalışırken alt metin konuşmayız / nerdeyse hiç. Konuşsak da zaman / süreç içinde değişir. Herkes kendi hikâyesini yaşar, taşır, değişkenliğe uğrar. Benim bu işte tecrübe ettiğim hikâye bu. İlişki üzerine gene distopik bir yüze / bedene vurumculuk!

happy happy together3

 

 

 

 

 

 

 

 

Sade bir koreografi ve kuvvetli oyunculuklarınızla kendini anlatan bir aşk hikâyesi… Yaratım süreci nasıldı?
İtiraf etmeliyim ki, bu İlyas’ın tasarımı. Bir takım ortak izleklerimiz, beğenilerimiz ve süreçte, hatta hâlâ değişkenliğe uğrayan bir performans. Her temsil öncesi benim ona, onun bana geri bildirimleri oluyor hâlâ. Çok değerli bunlar. Onun dışında ilk fikir İlyas’ın Belçikalı koreograf Anne Teresa De Keersmaeke’ın basit ama gittikçe karmaşıklaşan adımları ve küpeyle bağlanmış iki adamın aldığı fiziksel riskine dair bir oyundu. Dolayısıyla adımlar daha görünürdü ve ben metronom kullanmayı önerdim. Müzik kullanamadan, sadece adım üzerine bir sergi mekânında açık prova yaptık mesela ilk olarak. Sonra bir takım film konuşmaları, yaşam deneyimleri derken, alt beden ve kulakta küpe dururken, iş üst bedende hikâye anlatan bir noktaya geldi. Dionysos işte. (Gülüşmeler…) Ben hatırlamıyorum son kararlar nasıl alındı süreçte…

Seyirciye tedirginlik ve tehlike hissettiren sürprizler var oyunda; birkaç gösteri sanatını birden içeren bir proje bu. Tehlike, başka projelerde de tercih ettiğin bir şey; bunun nedeni nedir arkadaşım? (Gülüşmeler…)
Benim çağdaş gösteri sanatları ya da performans alanında tam olarak ilgi duyduğum ve tiyatro kökenli biri olarak araştırdığım alan / araç bu “risk faktörü” tam olarak. Şöyle ki; Türkiye dışında Yunanistan, Almanya ve Belçika’da, ne kadar çağdaş da olsa, yapı olarak dramatik diyebileceğim tiyatro tecrübe eden ve çalışan biri olarak ben, artık en azından kendi işlerimde kendime Stanislavsiyen bir tavırla -if (eğer ben bu durumun içinde olsaydım ) gibi bir soru sormak istemiyorum. Ya da sormadan da kendimi o psikolojik duruma getirebilmemin yollarını arıyorum. Bu da tam olarak seyircinin de görebileceği bir biçimde gerçekleşen bir süreç: Sahneye fiziksel bir koşul, risk getirerek; kendimi o duruma “maruz” bırakarak, seyircinin tanıklığında ne yapacağımı, ne hissedeceğimi, nasıl tepkiler vereceğimi vs araştırmayla ilgileniyorum. İşte çağdaş tiyatroda hep -orada ve -anın içinde olmaktan bahsetmiyor mu? Bundan daha gerçek bir koşul olabilir mi? Fiksleyemediğiniz, malzemeyle sınırlandırılmış, belirlenmiş, bütün kaza ve tesadüflere açık, yüzde yüz orada ve kendi olma hali. Kendi kişisel tarihimde, kendi tecrübelerimle diyebilirim ki; eğer sadece tiyatro Stella Adler, Stanislavski, Eric Morris gibi kuramcıların üzerinden yürüyor ve teorize ediliyorsa, ben Anti -tiyatroyu araştırıyorum…

Bu, tiyatro için de seyirci için de sahnede yepyeni bir hayatın başladığına dair bir açıklama oldu; heyecanlandım açıkçası, harikasın! Seyirciden nasıl reaksiyonlar alıyorsunuz?
Dramatik tiyatro seyircisinden çok farklı olarak, içinde düşünsel ve duygusal olarak çok daha aktif çözümlemelerin olduğu, çok etkili buluşma ve karşılaşmaların ya da çatışmaların yaşandığı, kalıcı tepkiler alıyoruz. Kalıcılıktan kastettiğim; işi tekrar düşünmeyi, konuşmayı zorunlu kılan ve sonrasında bizimle seyirci olarak katılımcı olmayı sürdüren bir sosyoloji.

Hangi seyirci profilinin özellikle izlemesini istersin bu işi?
Kalbinde muhafazakârlık olmayan herkesin tabi ki…

caglar yigitogulları şaman

Diriliş dizisinde Şaman bir karakterde gördük seni… Karakterden bahseder misin biraz?
Orası da başka türlü bir risk alanı… Şaman gibi bir karakter oynadığım için sahnenin yapısına göre, o an, orada karar vermemi gerektiren bir yapı oldu. Serbest bir alan ama kamera tecrübem çok olmadığı için, tiyatro fikrinden farklı olarak yapılan her şey o anda kayıt altına alınıyor ve bu zor bir durum… Deneme, yanılma şansı pek yok. Ama çalıştığım insanlar, dönem işi olması, sanat ekibinden, rejiye kadar herkese büyük hayranlık ve sevgi büyük mutluluk kaynağı.

Tam senlik bir karakter olmuş, gayet de harika olmuş… Ne okuyorsun bu aralar?
Aldous Huxley   “Ses Sese karşı”
Michel Houellebecg “Temel Parçacıklar “
                                                                 Teşekkür ederim…
                                                                 Ben de…

Happy Happy Together Ekibi:
Kavramsal Çerçeve, Koreografi: İlyas Odman
Performans: İlyas Odman, Çağlar Yiğitoğulları
Dramaturjik Destek: Burcu Barakacı

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku