Yaşar Ersoy yazdı: “Akıntıya Kürek”ten Sonra “Yelkenler Fora”…

editor
2,4K Okunma

Yücel Hoca’yla yollarımız 1974’de Ankara Devlet Konservatuarı’nda kesişti. Ben yurdumun ikiye bölünmesine sebep olan savaşın yorgunu olarak arkamda acıları, ölümleri, kayıpları, göçleri bırakarak beynimde ve yüreğimde taşıdığım kan pıhtılarıyla tiyatro eğitimimi tamamlamak için Ankara’ya Konservatuvara dönmüştüm. Yücel Hoca ise Almanya’da reji eğitimini tamamlayarak, Türkiye’nin ilk diplomalı rejisörü olarak “sol duyusuyla” ve toplumsal sorumluluğuyla Ankara’ya dönmüştü. Yürek ve beyin kıvrımlarını dolduran birikimi, yaratıcı düşünce ve enerjisiyle mevcut kültür-sanat, tiyatro anlayışlarına karşı akıntıya kürek çekmek ve yelkenleri fora etmenin dayanılmaz sabırsızlığı içinde Konservatuvarda öğretmenliğe başlamıştı. Ve o yıl Konservatuvarın tarihinde hep hatırlanacak olan; Konservatuvarda alışkanlıkları, şablonları, muhafazakâr anlayışı kıran Franz Kafka’nın “Duruşma” oyununu Yücel Hoca’nın rejisi ile çalışmıştık. Olağanüstü bir işti. Bizleri çok zenginleştiren, ufuk açan bir çalışmaydı.

Böylece Yücel Hoca’yla ilişkimiz aramızdaki 6 yaş farkla önce öğretmen-öğrenci daha sonra meslektaş ve nihayetinde dostluk-gumbaroluk ilişkisi olarak kesintiye uğramadan sevgi ve saygıyla gelişti, perçinlendi. İyi ki öyle oldu. Güzel oldu.

Yücel Erten, toplumu ve toplumsal sanatı önüne katıp uçurumun eşiğine yuvarlayan bir büyük, kuvvetli akıntıya karşı kürek çeker. O, akıntının çoğunluğu sürüklediği yöne değil, kendi dünya görüşü, sanat anlayışı ve ilkeleri yönünde kürek çekmek için mücadele eder. Çünkü “sanatçı nedir?” sorusuna, “Akıntıya Kürek” kitabının arka kapağında şu yanıtı okuruz: 

“Sanatçı nedir? Sanatçı, geniş bir mesleki kültür ve mesleki pratikle yoğrulmuş bir işçidir.                                                         

Sanatçı, mesleğini, hayatın akışı içinde gerçek yerine yerleştirebilen bir düşünürdür.

Sanatçı, kendini yenileyen, aşan, tutucu ve durağan olmayan, yapıcı bir güçtür.                                            

Sanatçı, ülkesinin gerçeklerine ve koşullarına göre kendine bir yer seçmeyi bilen, ilerici namuslu aydındır.

 Sanatçı, sevgisini namusuyla, yüreğini aklıyla yoğurmayı başaran, aydınlığa uzanan bir savaşçıdır.”

Bu yanıtın içeriğine ve kapsamına ters düşmeden Yücel Hoca, “Akıntıya Kürek” çeker ve ardından “Yelkenler Fora” deyip dev asa dalgalara, fırtınalara rağmen tiyatro deryasının engin maviliklerine açılır. Yelkenleri Fora eden Yücel Hoca tiyatronun kâh kaptanı deryası olur kâh korsanı… Ama her iki halde de hep iflah olmaz bir aydın sanatçı olarak egemenlere karşı toplumun aydınlanma mücadelesi safında yer alır. Ezenle ezilen çatışmasında yeri her zaman ezilenden yanadır. Ve bedel ödemekten de korkmaz. Bu mücadelede onun en etkili silahı ise tiyatrodur. 

“Yelkenler Fora” anı kitabından kısa bir alıntı;

“- Sizi özellikle yazdığınız, sahnelediğiniz oyunları yapmaya iten sebepler?

– Dünya görüşüm, siyasal duruşum, toplum sorunları karşında duyduğum sorumluluk ve bu alanlara ilişkin iyi yazılmış oyunlar. Anti- emperyalist, anti-faşist, anti-militarist, hümanist bir sol düşünceye sahip olduğum için, sahnelediğim oyunlar da ana hattıyla bu yörüngedeki güzel oyunlardır. Tabii oyunla aramızda bir aşk doğması kaydıyla…”

Geri dönüşün olmadığının bilincinde geçmişle bir hesaplaşma yaparken Yücel Hoca, “hafıza-i beşer nisyan ile malul” olan toplumda, hafızayı kayda alırken, geleceğe de ışık tutar anılarında. Yaşandığı ve tanıklığını yaptığı anıların yanında, belgelerle; kurultay, çalıştay raporları ve resmi yazışmalarla beslenen anı kitapları, kültür-sanat politikaları oluşturanlara da ciddi ciddi ders vermekte ve ufuk açmaktadır. Yer yer de ironik, kinayeli bir dille alay etmektedir. 

İki kitabı da elinize alıp okumaya başladığınız vakit, samimi bir dostun akıcı dili ile anlatılan yaşam ve sanat mücadelesine tanıklık yapmaya başlarsınız. Bu tanıklık sürükleyici olduğu kadar, eğitici, öğretici ve ders çıkarıcı bir tanıklık olarak son sayfaya kadar sürer. Hele tiyatro dünyasından biriyseniz ya da iyi bir tiyatro izleyicisiyseniz -ki izleyici de tiyatro dünyasının olmazsa olmazıdır- son derece merak ve zevkle hatta eğlenceyle devam eder Yücel Hoca’ya tanıklık yapmak.

Okuyucunun yapacağı tanıklık; tiyatronun özgür-özerk-demokratik yapılanma mücadelesidir, toplumun ve kurumlarının demokrasi ve aydınlanma uğraşıdır, siyasetin ve bürokrasinin müdahale alanından tiyatroyu çıkarma kavgasıdır… 

Ve bütün bunların kavgası, uğraşı, mücadelesi verilirken, kimin hangi safta yer aldığına, ihanet ettiğine, egemenlerle işbirlikçilik yaptığına, mason localarında kotarılan Genel Müdürlüklere, egosanrik yaklaşımlara, çıkarları için sanatı pas pas edenlere tanıklık yapacaktır okuyucu. 

Aynı zamanda okuyucu, Yücel Hoca’nın çağdaş, ufuk açıcı reji çalışmalarının da tanığı olacaktır. Aristophanes’ten Shakespear’e, Çehov’dan Brecht’e, Peter Shaffer’den Güngör Dilmen’ne, Haldun Taner’e ve Aziz Nesin’e uzanan iyi, sağlam  yazarların oyunlarının, Yücel Hoca’nın rejisiyle, akıl akıla, yürek yüreğe seyirciyle nasıl etkileşime girdiğinin de tanığı olacaktır.

Her iki anı kitabında da tiyatro ile birlikte bir Yücel Erten öyküsü okursunuz. Çünkü Yücel Hoca yaşamını tiyatroyla, tiyatroyu da yaşamıyla yoğurmuştur. İki kitap da bunun kanıtıdır. Onun yaşadığı olaylara ilişkin gözlem gücünün yanında analitik yaklaşımı ise okuru zenginleştirmektedir.

Kıbrıs’a ve Kıbrıs’ta tiyatroya dair de yazar  “Yelkenler Fora” kitabında Yücel Hoca. Yaşanmışlıklarından, tanıklıklarından ve bizlerle birlikte verdiği ortak sanat ve demokrasi mücadelesinden yola çıkarak geniş bir şekilde Kıbrıs’ı yazması, Kıbrıslı okur açısından da ilgi çekicidir. Kitaptan kısa alıntı yapmadan yazıyı noktalayamayacağım: 

“…Tatlı, gülmeyi seven, samimi insanlar. Türkiye’ye oranla biraz daha gelişkin bir demokrasi fikri ve duygusu taşıyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Adalet Bakanlığı yoktur. Çünkü yargıçlar bağımsızdır. Türkiye’nin demografik, ekonomik ve kültürel abanması, adanın özgün kimliğini bastırmaya, Türkiye’ye benzetmeye çalışsa da; o kimlik henüz tamamiyle yitirilmiş değil. İki yüzlü bir dincilik, gerici softalık, siyasal islâm onlara göre değil.”

Bence hayata ve hayatın canlı yansıması, sorgulayıcısı, yüzleştiricisi olan tiyatro sanatına dair gailesi olan herkesin okuması gereken anı kitaplarıdır her iki kitap da. Ben okudum. İyi ki yazmış Yücel Hoca. Tavsiye ederim.

YAŞAR ERSOY

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku