Tiyatronun Gösterdiği – Anlattığı: “Sabıkalı Kalpler”…

Sadık Aslankara
2,4K Okunma

www.tiyatrodergisi.com.tr yazılarım oyunlara farklı açılardan yaklaşmayı, bunların belki ilk ağızda görülüp üzerinde durulamayan yanlarına eğilmeyi daha doğrusu, yarı gölgede kalmış izlenimi uyandıran, oysa yansıttığı artalan sıkılığı, yoğunluğu bakımından dikkat çekici olduğu öngörülebilecek oyunlar için bir anlamda işaret fişeği görevi üstlenmeye çalışan metinler bağlamında alınabilir.

Sanatsal değer yerine hünerli zanaat sergileyen oyunlara sözüm yok elbette. Ne diyebilirim? Ancak salt ön yüzünden okunan, böylelikle aslında tüketim nesnesi konumu sergilemekten kendisini kurtaramayan bu tür oyunların yanında, sundukları yoğun örgülemeli artalanları yanında getirdikleri derinlik nedeniyle öne çıkan çalışmaların, çok daha dikkat çekeceği gerçeği gözden uzak tutulabilir mi peki?

Anlatan tiyatro, çoktan tarihte yerini aldı elbette, nitekim salt anlamlandırmaya dayalı bir tiyatro var artık nicedir, eğer biz “oyun” sözcüğünden kalkarak gerçekten bu sanatın örneği bağlamında alacaksak sahnedeki somutlamayı. Üstelik adına, türüne her ne denirse densin. Öyleyse artalandaki “saklı”yı biz bulacağız, yani ön yüzünden bakarak tüketmek yerine alımlamaya dayalı hünerle yeniden üreteceğiz yapıtı,  bunun açılımı bu. 

Şurası da kuşku götürmez; her sanat yapıtının bir ön yüzü var, ama artalanı olmayabilir tıpkı tüketilebilir oluşun her yapıt için geçerli olmakla birlikte üretilebilir oluşun tümü için geçerli olamayışına benzer biçimde. Öyleyse nasıl bir kavrayışa sahip olursa olsun, nasıl bir sanat yapma eğilimi içinde görünürse görünsün bir tiyatrocu, ister yazarı yönetmeni, isterse oyuncusu tasarımcısı olsun, yapıtın asıl bu artalanda oluşup büyüdüğünü göz önünde bulundurmak zorunda. 

Buna göre herhangi sanat yapıtının, bu arada bir oyunun artalanından söz edildiğinde, bu terimle onun döllendiği yerin yani yapıtın rahminin anlaşılması gerektiği gerçeği çıkıyor ortaya. Öyleyse tükenen yanıyla artalansız yapıt, alımlama olanağı tanımayan, olsa olsa hünerli bir zanaat çıktısı bağlamında alınabilir. 

Tiyatro sanatının gösterdiği her neyse, işte bu artalandakini buldurma, bu amaç doğrultusunda sahne plastiğiyle bunu somutlama sanatıdır, anlattığıyla ortaya çıkansa yalnız zanaattır, o kadar. 

Gerek yönetmen gerekse oyuncu olarak Ayşe Lebriz Berkem’den izlediğim son birkaç sahne çalışması, deyivereyim, ilkin bunları yazdırdı bana. 

Yönetmenden Oyuncuya Artalan Yoğunluğu…

Jane Martin’in yazıp Füsun Günersel’in çevirdiği, Sündüz Haşar dramaturgisiyle Ayşe Lebriz Berkem’in yönettiği  Sabıkalı Kalpler adlı oyun, gösterdiği kapıdan içeri girildiğinde karşımıza çıkan artalan yoğunluğuyla dikkati çeken bir çalışma. 

Ön yüzünden bakıldığında üst okuma sonucu, zengin semtinde yaşanan bir hırsızlık diyelim oyunun dolantısına. Aralanan kapıdan girilmezse eğer, su içinde kaldığı için görünemeyen buz kütlesinin ana gövdesi gibi, seyirci de oyun rahminin dışında kalabilir öylece. 

Aralanan kapıdan girildiğinde bizi çok farklı, zengin bir evren kuşatıyor. Bir yandan toplumbilimin koridorlarında geziniyoruz âdeta, öte yandan Marx’ın ekonomipolitiğinde, diyalektik materyalizmin sınıf çözümlemelerinde, varoluşçu felsefenin birey sorunsalında. Nitekim bu bağlamda insanların düşlerine karşılık gelen sınıf atlama çabaları, sömürünün sınıfsal bağlantıları, özgürlük, çelişkileriyle bir döngüye dönüşüp bizi içine çekmekte gecikmiyor. 

Ön yüzünden bakıldığında hemence sezilemeyen bu tür yaman çelişkilere ancak sonradan girebiliyor seyirci. Ne var ki nice düşle savrulsa da oyun kişileri, sonuçta yaşanılan acımasız gerçeklik karşısında görece bir nihilizme sığınmanın ötesinde çözüm getiremeyeceklerdir yine de. 

İşte bunları Sabıkalı Kalpler’de hüzünlü ama lirik bir şiir halinde izlerken oyuncuların sahne plastiğini somutlayıcı bağlamda bütün olanaklarıyla nasıl da her karışını kaplayıp sahneyi yükselterek yücelttiğini açıkça görüyoruz.

“Sabıkalı Kalpler”in Orta Yerindeki Yatak…

Tasarımlar olarak ışıkta Kemal Yiğitcan, dekor-kostümde Zeynep Erdem, videoda Gülay Ayyıldız Yiğitcan, koreografideyse İbrahim Ulutaş imzasını taşıyan oyun, eğretilemeyle burjuva evinin yatak odasında, tam da ortasındaki âdeta burjuvazinin kalbi yerine konulmuş büyücek yatakla açılıyor. 

Hırsızlık yapılması için planlanan evin ortasındaki yatak, hem kategorik hem metaforik bir sınıfsal gönderge odağı. Derken hırsızlığa gelenlerle evdekiler, âdeta işbirliği içinde kendi geçmişlerine dalıp karanlıktan aydınlığa çıkma oyunu oynamaya koyulduklarında bir şenlik de başlıyor enikonu. 

Cihan Barış Özkan’ın yönetmen yardımcılığını üstlendiği oyunda bu şenliği çatıp sınıfsal çatırtıya dönüştürerek eğlenceyi oyuna dönüştüren oyuncular Dilhan Naz Özgülüş, Ayşe Yazıcı, Kayhan Açıkgöz, Uluç Özkök, Meriç Cınbarcı, artalana sızıldığında geliştirilebilecek içsel yolculuğun hakkını vererek kılavuzluğunu yapıyorlar. Son olarak buna yönetmen Ayşe Lebriz Berkem’in yoğun kıvamlı rejisinden gelen katkıyı da eklemeliyiz.

Dikkat Çekici Yansıtım…

Sabıkalı Kalpler ekibi, hakkını vererek sahneye çıkardığı bu çalışmasıyla hem dikkati çekiyor hem ilgiyi hak ediyor bana göre. Rejisi, oyunculuğu, tasarımları birebir uyum gösteren, somutlamada birbirine ivme kazandıran sanatsal düzeyi yüksek Sabıkalı Kalpler, göstererek söyledikleri kadar bu anlatımdaki yansıtma biçimiyle de mevsimin dikkat çekici çalışmalarından biri. 

Umalım, dileyelim seyirci de bu duyguyla karşılasın oyunu. 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku