“Tiyatro Sahnesi Yoktur”

Yunus Bektaşoğlu
3,6K Okunma

Metin Altıok Öndeyiş şiirinde bir hüzünü şu şekilde kelimelere dönüştürür:

Beni hoyrat bir makasla

Eski bir fotoğraftan oydular.

Grzergorz Gwiazda’nın heykelleri üzerine düşünürken sahnenin de bir yanıyla bir heykel olduğuna dair bir düşünce belirdi aklımda. Metin Altıok’un çok net biçimde anlattığı gibi, heykel de bir andan oyulmuştur. Artık o heykel bir zamanlar olduğu ânın olmayışı, o yerde bulunulmayışıdır. Ve ait olmadığı bir yerde varolmaya yazgılıdır. Onu vareden o ânın dışına çıkarak kendi varoluşunu reddeder heykel. Bu reddedilme haliyledir ki yamandığı alanın imkânsızlığına dönüşür. 

İşte sahne de tıpkı bir heykel gibi yontulmuş bir yapıttır. Kışkırtıcı bir önerme ile şöyle de denilebilir:

Aslında tiyatro sahnesi yoktur.

Evet, tiyatro sahnesi yoktur, çünkü onun bulunduğu alan, çok öncesinin bir ânıdır ve o ân artık yoktur. Sahne ait olmadığı anların içinde sıkışıp kalarak, her oyunda bambaşka bir konuma dönüşmektedir. Bu sonsuz dönüşümler neticesinde de sahne asla varolmayan ve her defasında ıskalanandır. 

Evet, tiyatro sahnesi yoktur…

Bir metnin izahına ve insafına terk edilmiş olan sahne, söküldüğü alanın unutuluşu olarak açığa çıkar. Orada, yani sahnede olan ne varsa bizatihi onun, yani sahnenin olmayışını imler. Sahnede olan her şeyin bir süre sonra tüm izlerini yitirirek kaybolmasının nedeni de bu yamanmışlık, bu oyulma durumunun beraberinde getirdiklerinden kaynaklıdır. Halihazırda mekân bir alanın dışlanmışlığıyken, tiyatro sahnesi o dışlanmışlığın içselleşmesi olarak açığa çıkar. Ki bu açığa çıkma durumunda sahne kendini mekânda-olmayan-şey diye tanımlar. 

Biraz karşılaştırmalı olarak ilerlemek sanırım işimizi daha da kolaylaştıracaktır. Peki biz kolay olmasını istiyor muyuz; o da ayrı konu. Bir heykeli ait olduğu bir yerden alarak ait olmadığı bir alanda açığa çıkartmak o alanı heykel olarak kanıksanan yanılgıya esir eder. Yani  heykelin sahnelendiği alan, kendine ait olan alandan alınarak o yanılgının sınırlarına dönüştürür. Tiyatro sahnesi açısından da durum benzer özellikler taşır. Belki bir heykel gibi yontulmamıştır sahne ama aynı heykel gibi ait olduğu alandan ve ândan alınmıştır.

Bu haliyle nasıl ki heykel yamalandığı alanın bütünlüğünü kesintiye uğratarak bir eksikliği karşımıza koyuyorsa, sahne de o bütünlüğü deforme ederek eksikliğin kendisini bir bütün haline getirir. 

Her oyunda başka bir mekân, başka bir alan, hatta başka bir dünya olan o sahne nasıl olur da tek bir alana esir olabilir? 

YUNUS BEKTAŞOĞLU

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku