Tiyatro Martı’yla Bizden Bir “Kral”

Sadık Aslankara
2,8K Okunma

Tiyatro Martı, hem öz hem biçimce birbirinden taban tabana ayrılan iki komediyle, öylesine farklı bir sunum getiriyor ki seyirci önüne, bunun üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Çünkü bu çok büyük tiyatral gösteriyle topluma farklı nitelikte komedi sunabilmek, çokseslilik bağlamında insanımızı aynı zaman diliminde farklı tatlarla tanıştırmak her şeyden önce cesaret gerektiriyor.

Bunun nedenine geçmeden gelin söz konusu komedileri analım önce.

İlk örnek, Füsun Günersel’in çevirisini yaptığı, yönetmenliğini Arif Akkaya’nın üstlendiği Donald Churchill’den, Hoş Geldin Boyacı. İkinci örnekse Lale Aslan’ın (Mitos-Boyut basımında Lâle Arslan) çevirisini yaptığı, “dramaturji ve sahneleme metni” Erdal Özyağcılar tarafından üstlenilip düzenlenen Eugène Ionesco’dan Serkan Üstüner rejisiyle seyirci önüne çıkarılan Kral.

Biçemsel olarak farklı temelde apayrı bakışla yapılandırılan metinlerden kalkılarak sahnelenmiş bu komedileri tiyatromuzun geleneksel kavrayışı içinde aynı topluluğun hem de aynı sezon içinde sunması yalnız cesaret değil dışavurum anlamında apaçık bir göze almayı da gerektiriyor. 

Kalıplarla yaşamaya koşullandırılan bir toplumda, buna uyum gösterip bulduğu boş koltuğa çökerek, hep aynı biçemle tiyatro yapmak gibi genelde süreğen, hazırlopçu tutum sergileyen pek çok topluluk arasında aykırı ses çıkarmayı göze almanın hiç de az buz iş sayılamayacağının altını çizmek gerekiyor sanırım ilk ağızda. 

Bu ilginç çıkıştan, sonuçta ülkemizdeki tiyatro sanatının kazançlı çıkacağı çok açık; olgu üzerinde, gerek tiyatro sanatının uygulanışı gerekse seyircideki karşılığı açısından birkaç not halinde durayım istiyorum. 

Halk Tiyatrosundaki Komediden Tiyatro Sanatının Komedisine…

Tiyatro Martı, her şeyden önce tiyatro sanatının günümüzdeki uygulayıcılarına, dar açısının hendesesine bağlı kalmamak gerektiğini gösteriyor ciddi bir örneklem bağlamında iki komediyi yan yana sunarken. Komedinin yalnız “halk tiyatrosu” genellemesine bağlı kalınarak yapılmaması gerektiğini göstermekle de kalmıyor, beri yandan çağımız tiyatrosunda Eugène Ionesco gibi devrim yaratan bir öncünün absürt komedisinin bizde ilk sergilenişi ardından altmış yıl sonra bile seyirciye sunulabileceği, böylelikle komedi anlayışı kadar bu yöndeki kavrayışın da enikonu sarsılıp değiştirilebileceğinin işaretini veriyor. 

Topluluğun bu girişimi, olası üç ayrı kanalda algı farkına yol açabilir, bu yönde öncülük yapabilir: 1. Tiyatro toplulukları alışageldikleri, yanı sıra uygulayadurdukları kalıplar üzerine düşünsel sorgulamaya gidip kendi yapıp etmelerini tartışarak farklı arayış yönsemesi sergileyebilir, 2. Seyirci, tanıştığı farklı tat algısıyla ileriye dönük daha gelişkin arayışlara yönelebilir, 3. Toplum çokseslilik temelinde, farklılıkları sindirmeye yatkın gelişim sürecine girebilir. 

Bize özgü kılınsa da, Hoş Geldin Boyacı’nın yanında Eugène Ionesco’dan bir oyunla seyirci karşısına çıkıp Kral’ı sahneye taşıyabilmeyi en azından bu açıdan önemsediğimi belirteyim. Peki Tiyatro Martı’nın Eugène Ionesco oyunu olarak sunduğu Kral için neler söylenebilir?

Eugène Ionesco’dan Bize Özgü “Kral” Çıkarmak…

Eugène Ionesco, hem absürt hem aykırı bir yazar olarak nasıl bir Kral’la karşımıza çıkıyor sahnede? Erdal Özyağcılar’ın seyircimiz için öngördüğü bakışla, bu yönde belirlediği perspektif doğrultusunda kullandığı bir filtreyle kuşkusuz. Ancak bunun yine de bir artalan sıkılaması getirdiği açık.

Hemen eklemeliyim, oyun metniyle sunulan gösterimi karşılaştırmaya girişmiş değilim yine de. Seyircinin Ionesco metnine bakışı, bunu kavrayışı doğrultusunda konuya yaklaşmayı yeğlediğimi söyleyeyim daha çok. 

Özetle söylemek gerekirse, Hoş Geldin Boyacı’ya halk tiyatrosunun komedi anlayışı perspektifinde yaklaşılırken salt üst okumayla yetinildiği, artalana geçmek gibi bir kaygı taşınmadığı ortada. Ne ki bu anlayıştaki düzeyin yine de gitgide geriye kaydığı, tüketilen bir sanat olgusu bağlamında alınsa bile, bunun artık gülme eylemi karşılığı anlık hale geldiği buna karşı alımlanan komedininse bununla orantılı arayı açıp düzey yükselttiği söylenebilir. İşte Kral, buna karşılık geliyor. Seyirciyi Hoş Geldin Boyacı’daki artalana sızdırıcı ön açıcılık üstleniyor aynı zamanda. 

Bir büyük çelişki de doğal olarak komedi anlayışına dönük yelpazede kendini koyuyor. Tüketici kesim düzey düşürürken alımlayıcı kesim yükseltiyor bunu gittikçe. Söz konusu iki kesim yaklaşmak yerine birbirinden koparak, bu arada sanat yapıcılarını etkileyip vektörel eğrideki ibreyi kendi isterleri yönünde hareketlendiriyor. Bu, tam olarak böyle değerlendirilemese de olguya bu açıdan bakılabilmesinin önü açılıyor çaresiz. Kral, bunu da dengeliyor işte.

Tiyatro Martı’nın “Kral”ı…

Evet, kaba komedi seyircisindeki düzeyi yükselten bir oyun Kral. Yine de, çekimser değilse de tutuk bir çekilme yaşandığı sezilebiliyor oyunda. Eşzamanlı yakınlıkta Eugène Ionesco’nun Gergedan’ından “gergedanlaşma” polemiğinin de ayyuka çıktığı bir evrede, topluluğa bu büzülmeyi çok görecek değilim. 

Buna dönük komedi olgusunda neyin üzerinde durmak istediğimin altını çizmeye çalıştım zaten. Onun için topluluğun, bu yürekli tutumu öne çekiyorum.

Zeynep Özyağcılar’ın da yönetmen yardımcısı olarak çalışmaya katıldığı, Erdal Özyağcılar-Güzin Özyağcılar ikilisiyle onlara eşlik eden Merve Engin, Barış Kıralioğlu, Gözde Çetiner, Ferdi Alver, Burak Tanay beşlisinin sahneyi kapladığı Kral’ı önemsediğimi belirtiyorum.

Dekorda Cihat Aşar, kostümde Candan Seda Balaban, ışıkta Mahmut Özdemir tasarımıyla sahnelenen Kral’ın müziği Orhan Enes Kuzu’ya, koreografisiyse Handan Ergiydiren’e ait. 

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku