Tarık Günersel’in 50 Yıl Önce Yazdığı Kısa Piyes: “Tanrılar Ay’dayken”

editor
3,8K Okunma
Şair, öykücü, aforist, denemeci, librettist, çevirmen, dramaturg, oyuncu ve yönetmen Tarık Günersel, oyun yazarlığında 50. yılını kutluyor. Günersel, 1973’te, 20 yaşındayken kaleme aldığı ‘Tanrılar Ay’dayken’ adlı kısa piyesi elli yıl sonra dergimizde yayımlıyor. Kendisine, dergimize ve tiyatroya sunduğu katkılar için teşekkür ediyor ve 50. yılını kutluyoruz.

*****

1973’te yazdığım ‘Tanrılar Ay’dayken’ adlı kısa piyes elli yıl sonra yayımlanmış oluyor. 

2013’te Selman Ada ile yeni opera konusu düşünürken bu piyesten söz ettim, hoşuna gitti. Tanrılar Ay’dayken 40 yıl sonra ‘Başka Dünya’ operamızın esin kaynağı oldu. Başka Dünya Selman Genel Müdür ve Sanat Yönetmeni olmadan önce İstanbul Devlet Opera ve Balesi repertuvarına alındı, Yekta Kara’nın güzel rejisi ve harika bir ekiple Süreyya Operası’nda izleyiciyle buluştu.

Bu kısa piyesin 2023 bitmeden sahnede can bulmasını dilerim. Yarım yüzyıl dolmuşken: 1973… 2023.

Tarık Günersel, 2023

TANRILAR AY’DAYKEN  (Piyes,  1973)

Kişiler

OZAN

ZEUS

ULAK

HİZMETÇİ KADIN

1

Ay. Fonda, seyirciye göre sol üstte, Dünya.

ZEUS tahtında horlamakta, OZAN lir çalmaktadır.

OZAN 

Ah, Olimpos, ah!

Ulu Zeus gördü ki

dün bize kurban kesen

bugün boş verir olmuş… 

ZEUS (Uyanır.) 

Az bırak şu çalgıyı. 

Güzel çalıyorsun ama

az önce gördüklerimin yanında 

sönük kalıyor. Düşümde Olimpos’taymışız.

İnsanlar dilekte bulunup kurbanlar adıyormuş.

Bu düşü epey sık görür oldum son yüzyıllarda.

On bin kez daha görsem bıkmam.

Karım nerede?

OZAN 

Elbise provasında.

ZEUS 

Bu tanrıça ölümsüzlüğü boyunca

elbise provasından başka şeyden

zevk almayacak galiba.

Ne yapsın. Herkes kendi derdinde.

ULAK (Girer.) 

Yüce Zeus! İki yaratık!

ZEUS 

Ne yaratığı?!

ULAK 

Bizim boyumuzdalar aşağı yukarı.

İki kalın bacağı var her birinin.

Kola benzer ikişer çıkıntıları da var.

Başları diyeceğim işte, başları da

iri ve yuvarlak. Ama fazla düzgün.

Kolları da daha kalın bizdekilerden.

ZEUS 

Biraz fazla kaçırmışsın derdim ama

şarabı nereden bulacaksın!

De bakalım, ozan, nedir bu iş -sence?

OZAN

Belki iki tanrının muzipliği tutmuştur.

Can sıkıntısından.

ZEUS 

Olabilir. Yoksa senin işin mi? Değil, pekâlâ.

Hım, oyun değilse, kim ola bu iki kişi?

Ne güzel uyuyacaktım, görürüm diye aynı düşü.

Tez varıp haber ilet tanrılara.

Yataklarından kaldır gerekirse.

Bırakıp her şeyi buraya koşsunlar.

Yelden daha çabuk devinsin ayakları.

Olimpos alev alsın yüreklerinde.

Zindelik eşsiz olsun bileklerinde.

Böyle de tez varıp tanrılara.

Hem söyle, unutmasınlar akıllarını

karılarının yanında!

ULAK 

Baş üstüne, Yüce Zeus. (Çıkar.)

OZAN 

Farkında mısın, Yüce Kronosoğlu, 

konuşman değişti.

Olimpos’taki günlerin şiirinde akıyor sözlerin.

ZEUS 

Kurbanlar aşkına! Dilerim kuruntudur

aklıma gelenler. Yoksa… Ah, bilsen,

korku aldı içimi; ben de bu yüzden

sığınıyorum havasına o güçlülük devrimin.

Tahtımın şiltesini kabartsın, 

hizmetçiye söyle de.

Tacım ner’de? Tacım?

OZAN 

Sanırım saygıdeğer eşin kaldırmıştı 

epey zaman önce.

ZEUS 

Git sor bakalım. Sana zahmet. 

(OZAN çıkar.)

ZEUS (Dünyaya bakarak) 

“Baş kaldıran insanoğlu

madem tanımaz oldu bizi;

madem itti bir kenara

şanlı yüceliğimizi,

şerefimiz ne olur

bu dünyada kalırsak?”

dedik

ve rüzgârdan daha çabuk

kalemiyle yazarın

kalkıp buraya geldik.

Yeni bir çağ açılıyor olabilir.

Güçlü olmak gerek, güçlü.

(OZAN girer.)

Ner’deymiş tacım?

OZAN 

Eşiniz “Az beklesin,” dedi.

Kıpırdarsa iğneler batarmış.

ZEUS 

Beklesin olur mu?! 

“Kurultay toplanıyor,” demedin mi?

OZAN 

Dedim. “Yüce Kurultay toplanıyor,” dedim.

“Bari doğru dürüst bir şey yapsalar

yüreğim yanmaz,” dedi.

ZEUS 

Hey Olimpos’um! Sen bana sabır ver!

Peki ne diye ner’de olduğunu söylemedi?

Demedin mi-

OZAN 

“Yüce Zeus’un saygıdeğer eşi, o zaman

nereye koyduğunu söyle,” dedim.

“Beceremez,” dedi. “İlle benim elimi sürmem

lazım ki bir işi becersin!” dedi.

ZEUS 

Al işte! Hiç söylenir mi böyle laf! Herhalde 

birine tepesi atmış, öfkesini böyle çıkarıyor.

OZAN 

Çok doğru. “Artık burama geldi!” dedi.

“Baştanrıysa baştanrılığını bilsin otursun!” –dedi.

HİZMETÇİ (Girer.) 

Yatağının şiltesini kabartacakmışım, 

Yüce Zeus. Ha, tacınız. (Fırlatır.)

ZEUS (Tacı havada kapar.) 

Beni yalnız bırakınız

(bizi gösterip) 

aynamın önünde.

(OZAN ile HİZMETÇİ çıkar.)

(ZEUS bize dönük durur. 

Tacını giyer, bakar. 

Çeşitli pozlar verir. 

Kahramanca nutuk atma provası yapar.

Kendisini beğenmeğe çalışır, beğenemez. Çıkar.)

HİZMETÇİ (Toz fırçasıyla girer; 

tahta çok uzakta, güya tozunu alarak, bize) 

Gördünüz, değil mi, Yüce Zeus’u 

–Tanrılar Tanrısını? Bir baktım,

tacını oturtmuş kafasına, poz vermiş

ayna karşısında, 

kasım kasım kasılmıyor mu!

Bir de öyle nutuk çeker gibi 

el kol sallamasın mı!

E pes doğrusu! 

Ne sanıyor Zeus efendi; öyle

kahraman bakışları, 

sesini yüksekten çıkarmalarla

hitab ettiği tanrıları 

kendi yoluna getireceğini mi sanıyor! 

Söze değil, öze bakar ayol onlar! Hıh!

Karşısında insan sürüsü mü var!

Yüce değil, cüce!

Dedeciğim, rahmetli,

“Hayat bir tesadüfler zincirinden ibarettir,”

derdi. Anahtar deliği 

tesadüfen gözüme denk gelmese 

haberim olur muydu bundan!

(Perişanmış gibi kendini tahta bırakır.)

(ZEUS ile OZAN girer.)

ZEUS 

Hayrola?

HİZMETÇİ (Fırlayıp kalkar.) 

Yaptım, bitirdim.

ZEUS 

Şu parçayı tutturmamışsın?

HİZMETÇİ 

Denedim, olmadı.

ZEUS 

İyi ya, hanıma söyle, bir de o denesin.

HİZMETÇİ 

Söylerim, dener. (Çıkar.)

ZEUS 

Anlamadım insanları bunca zamandır ben.

Belki bu yüzden, duyduğum sancılı saygı.

Ulağın anlattığı tam uymuyor gerçi

insan türünün biçimine. Ama 

benim dediğim de bu ya. Bakarsın

değiştirmiştir görünüşünü

sırf istedi diye canı. Ruhta iş.

Ruh bukalemundur insanda, bütün bildiğim.

OZAN 

Heyet göndersek dünyaya? 

Araştırsalar?

Ya insanoğlu gelebiliyorsa aya?

Ricacı oluruz, burayı bize bırakırlar.

ZEUS 

Dünyayı onlara bıraktık.

Buraya da gelirlerse,

Alır başımızı gideriz, 

daha da uzak yerlere.

(Bir an.)

Öyle olacak nitekim.

ULAK (Girer.) 

Sınır yok galiba, insanın tutkularına.

Savaş Tanrısı Ares’in kılıcı

gelen insanın giysisini kesemedi. 

Yıldırım hızıyla elçiler gitti dünyaya.

Yıldırım hızıyla görüştüler. Boşuna.

İnsan buraya da geldi, gelecek.

ZEUS 

Yol gözüktü, demek. 

Söyle, herkes hazırlansın.

ULAK 

Başüstüne, Yüce Zeus. (Çıkar.)

ZEUS 

Savaş Tanrısı Ares kesmeyen kılıcını 

yoksul halklara verdi.

Zaman bütün tanrılardan güçlü.

Bakarsın gün gelir,

insan bu tahtı alır, müzeye koyar.

Açık artırmaya çıkarır ya da:

“Tanrılar Tanrısı Zeus’un tahtı! Kelepir, 

evet, yok mu alan?”

Bari “Tanrılar Tanrısı” derken

İçinde biraz saygı uyansa! Ne gezer!

Önde oturan bir kadının göğüslerini dikizler

adımı sanımı söylerken. Evet,

böyle bu. Ve bir fiyat haykırır. 

Zenginin biri de,

göstermek için kokteyllerde, 

tutar üstüne oturur.

Ya biri, ya öbürü, 

burada bırakırsam bunu.

Sorsalar, -insan bu ya, 

sorar “İncelik gösterdim!” 

diyebilmek için- 

“Kırk katır mı, kırk satır mı?”-

deseler: “Hangisi sence daha iyi? Tahtını 

müzeye mi koyalım, açık artırmaya mı?

Sen seç. Ya biri, ya öbürü.”

ULAK (Girer.) 

Herkes hazır, yolculuğa, Yüce Zeus.

İstersen tahtını da saralım; 

kirlenmesin taşınırken.

ZEUS 

Pekâlâ. Dur, dur! Caydım kararımdan.

Tahtı burada bırakalım.

Bir de not iliştirin üstüne.

Son arzum, insanlarla ilgili:

Müzeye koysunlar tahtı. 

Yarınlı çocuklar görsün ki

iktidar geçici.

Perde. 

TARIK GÜNERSEL, 1973

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku