Sessiz Bir Direnişin Umut Dolu Çığlığı : “Sevgili Arsız Ölüm Dirmit”

Tolga Polat
2,8K Okunma

Tolga Polat

Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm” romanından Nezaket Erden tarafından bir okul bitirme projesi olarak yolculuğuna başlayan “Dirmit”; aldığı haklı övgüler sonucu Seyyar Sahne ve Tiyatro Medresesi’nin ortak üretimi olarak sahneleniyor… Romanın sahne diline aktarım süreci Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal tarafından yapılan oyunun reji koltuğunda da Hakan Emre Ünal yer alıyor…

Latife Tekin’in, memleketlerinden İstanbul’a taşınan bir ailenin kent yaşamına uyumsuzluğuna odaklandığı “Sevgili Arsız Ölüm” köylü ve yoksul olmanın gerçekliğini, büyülü bir gerçekçilikle anlatırken, “Bu insanlar niçin yeterli gelire sahip değil ? ” sorusuna göç problemi üzerinden yanıt arıyor… Eser; temelde ekonomik koşulların toplumu nasıl zorunlu koşullanmalara ittiğini ve bu koşullanmalar içinde bireylerin hayatlarının nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor… Göç edenlerin bir kısmı belli bir refah seviyesini yakalamışken, önemli bir bölümünün sonu kırsal yoksulluktan kentsel yoksulluğa terfi etmekten öteye gidememesi ve göçenlerin bir kısmının içine düştüğü kent sefaleti,  aile içi dramatik dönüşümler ve dağılmalar, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden başarılı bir kurgu içinde anlatılıyor… “Sevgili Arsız Ölüm”, mekan değiştirmeyle sınırlı kalmayarak, ölüm ve yaşam zıtlığı, yoksulluk ve farklı bireysel temalara bağlanan içsel yolculuklar üzerinden de baştan sona merak uyandıran adeta bir çatışmalar bütünü… Aktaş ailesinin Orta Anadolu’nun bir köyünden büyük şehre göç ettikten sonra yaşadığı maddi ve manevi yoksullaşma ile buna bağlı olarak içine girdiği dağılma sürecini anlatan eser, folklorik motiflere de dokunarak gerçek ile fantezi arasında bir köprü kuruyor…

Uyarlama kavramı her alandan araştırmacıların dikkatini çekmekte… Dolayısıyla romandan tiyatroya aktarılan eserler de yeni bir bakış açısıyla tekrar ele alınıp titiz bir çalışma gerektiyor… Bu noktada Reşat Nuri Güntekin’ in romanı tiyatro oyunu haline getirirken karşılaştığı güçlükleri kaleme aldığı “Romandan Piyes Çıkarmak” adlı makalelerinin birinde söylediği söz hep aklıma gelir… Güntekin şöyle der ; “Tecrübemin bana öğrettiği ilk hakikat şu olmuştur ki bir romandan yeni bir piyes çıkarmak yeni bir piyes yazmaktan daha zorlu bir iştir.! ”  Güntekin’in sözlerinden de anlaşılacağı üzere, romanı tiyatro eserine dönüştürürken karşılaşılan güçlüklerin temelinde; karakter, zaman ve mekan gibi alanlarda geniş imkanları olan bir anlatının etkisinden bir şey kaybetmeden küçültülmesi ve indirgenmesi çok güçtür… Bütün ayrıntıları düşünülmüş, geniş bir yapıyı yıkıp daha küçük bir şekilde tekrar inşa etmek, üstelik buna kendi öznel estetik değerlerini katarak başarmak ve romanın fanatiklerini tiyatro sahnesinde de etkilemek ve eleştirileri göze almak son derece önemlidir… İşte Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’da “Sevgili Arsız Ölüm Dirmit” uyarlaması ile hem kendi öznel bakış açılarını ortaya koyarak hem de eseri karmakarışık bir hale getirmeden romanı tiyatro sahnesine başarıyla taşımışlar…

Romanı ilk keşfeden Nezaket Erden, Üniversite tiyatrosundan sonra Akademi 35.5 Sanat Evi’nde eğitim almaya başladığı dönem de  eğitmeni Vahide Gördüm’ün atölye çalışmasında, bir roman karakterini sahneye taşımasını istemesi üzerine, “Sevgili Arsız Ölüm” adlı romanla tanıştığını ve ilk okuduğunda güç ve umut hissetiğini belirtiyor…

Hakan Emre Ünal’ın akıcı rejisiyle izlediğimiz oyun, uzun bir laboratuvar çalışmasının etkisini hissettiriyor… “Kepçe” adında bir saksı dışında dekor yok!  Türlü ışık oyunları ve estetik algılara göz kırpan bir sahne kostümü yok! Sadece hikaye ve anlatıcı-oyuncu var sahnede… Sahne kullanımı ve mizansenler alışılmışın dışında… Tüm bunlar başlangıçta garip gelmiş olsada, oyun sürdükçe etkili ve tamperamını düşmeyen farklı bir oyunculuk izliyoruz… Dirmit’in tek bir gecesinde geçen oyunda, romandaki diğer karakterleri; Seyyit’i, Halit’i, Mahmut’u, Nuğber’i, Zekiye yengeyi, Aysun’u, anne ve babayı Dirmit’in bir meddah ustalığındaki anlatısı üzerinden tanıyoruz… Nezaket Erden adeta sahnede bir büyü yaratıyor… Tıka basa dolu salonu, oyunun ilk dakikalarından itibaren  avucunun içine alıyor… Dirmit; üzerinde pijaması, kucağında köyüne olan özlemini gidermek için toprağını yediği “Kepçe” adındaki saksıyla yalnız olduğunu imaj olarak yansıtırken, hikayesinin doluluğu ve gerçekliği ile ters bir ironi yaratıyor… Dirmit yalnız değil ! Tulumbayla, ayla, yıldızla, denizle, sokakla, karla, kuşkuş otuyla ve hayalleriyle hep birlikte… Dirmit’in anlamı ağustos ayında yetişen ve erken olgunlaşan bir üzüm çeşidi… Hikaye derinleştikçe Dirmit’in yaşananlar karşısında nasıl olgun bir tavır takındığını, toplumsal normları ve bakış açılarını değiştirmek için nasıl mücadele ettiğini görüyoruz… Cinsiyet rollerini izleyicinin gözüne sokmadan, daha çok aralarındaki ilişki biçimleri üzerinden anlatan oyun, seyircisini bunlar hakkında düşünmeye ve  sorgulamaya sevk ediyor… Kuralları erkeklerin belirlediği ataerkil sistemle haklı nedenleri ile çatışan Dirmit, kendisini, şiirle, kitapla dans ve doğa ile rehabilite ediyor… Özellikle Dirmit’in efsane dans yorumu tekrara biraz fazla düşmüş olsa bile yarattığı ironi ile bir sistem eleştirisi olarak karşımıza çıkıyor… Dirmit’e nefes olan oyuncu Erden’in, tüm beden devinimlerini rolüne ustalıkla yansıttığı, oyunun bir an bile ritmini düşürmeyen sahici yorumu onu kötü bir karikatürize yorum riskinden, elbette rejinin de katkısı ile kurtarıyor… Dirmit adeta Erden’in bedeninde hayat buluyor… Tek kişilk performaslar şüphesiz çok zor… Ne söylediğinizin ne yaptığınızın üstelik oyun gereği pek çok taklit edilerek anlatılan karakterler varken, tek tek anlaşılmanız çok önemli… Erden etkin yorumu ile bunu fazlasıyla başarıyor…

Aktaş ailesinin Orta Anadolu’nun bir köyünden büyük şehre göç ettikten sonra yaşadığı maddi ve manevi yoksullaşma ile buna bağlı olarak içine girdiği dağılma sürecini Dirmit’in penceresinden,  rüyalar, yerel mitler, cinler ve periler arasında masalımsı hikayelemeler içinde şiirsel bir anlatım ile izlediğimiz oyun, hem sorgulatıyor, hem hüzünlendiriyor hem de fazlasıyla gülümsetiyor… Latife Tekin’in destansı cümleleriyle Nezaket Erden’in sahici yorumunun buluştuğu “Sevgili Arsız Ölüm Dirmit”, bu sezonun öne çıkan yapımları arasındaki yerini sessiz bir direnişin umut dolu çığlığı olarak alıyor…

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku