O da “Yılın En İyi Kadın Oyuncusu”na Aday Olabilir miydi?

Robert Schild

Robert Schild

Bu oyunu tam zamanında izlemişim! Tiyatro Eleştirmenler Birliği Ödülleri sonuçlarıyla “Türkiye’nin en prestijli ve uzun soluklu” Afife ve “Türkiye’de tiyatro-sinema dallarında en uzun soluklu ve sadece oyuncu ödülleri veren” Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri adayları açıklandıktan sonra, tüm bunlarla (kendi anlayışıma göre) ince ince değil, oldukça “kalın” çizgilerle dalga geçen “Yılın En İyi Kadın Oyuncusu”, tabiri caizse, “cuk gibi oturuyor”.

4

Son bir-iki yıldır Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” ve Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ının uyarlamaları ile kendinden söz ettirmeye başlamış, profesyonelliğe yeni yeni ısınan İTÜ kökenli tiyatrocuların kurduğu Seyyar Sahne’nin bu yeni yapımı, son derece zekice yazılmış ve başarılı biçimde sahnelenen minimalist bir taşlamadır…

“Minimalist” derken,
a) sadece iki kişinin bir yapıtı olduğunu belirtmek istiyorum (oyunun yazarları Celal Mordeniz ile İpek Türktan Kaynak, yönetmeni yine Celal Mordeniz, oyuncusu ise yine İpek Türktan Kaynak’dır!) – ve
b) tek bir konuya odaklandığını – o da: “Beğenilmeyi ve onaylanmayı biraz fazla arzularsak ne olur?”

İşte bu arzu, oyunun tanıtım metnine göre “…pek az rastlanan bir durum değildir. Galiba insanı bekleyen önemli tehlikelerden biridir bu arzuya sahip olmak. Böyle bir arzuya sahip kişi, çıkmaya çalıştıkça daha da gömüldüğü bir bataklığa saplanmış demektir…” Keza, bir saati aşkın süre boyunca sahnede tek başına izlediğimiz, bedeni açısından da çok biçimli ve dengeli bir minimalizm sergileyen İpek Türktan Kaynak bizi bu bataklığın içinde doyasıya gezdiriyor, insanoğlunun tüm ego’luklarını gözlerimizin içine soka soka…

Hemen belli oluyor ki, Seyyar Sahne’nin kurucularından olan Celal Mordeniz, 15 yıldır sahnelediği Molière’ler ve Shakespeare’lerin yanı sıra, ülkemizin tiyatro sahnesini de iyi biliyor. Oyun Atölyesi, Oyunbaz, Dot ve Talimhane Tiyatrosu’nda yoğrulmuş olan İpek Türktan Kaynak da öyle, ki onun ayrıca kamera önünde deneyimleri de olmuştur – ve böylece gümüş ile beyaz perde insanlarının çeşitli (en hafif tanımıyla) düşkünlüklerine de muttalidir kendileri!

2

Yılın En İyi Kadın Oyuncusu” ödülünün üç adayı arasında olan hanım kızımız teşekkür konuşmasını planlarken, izleyiciler ile paylaştığı beklenti, korku ve travmalarını dinliyoruz, ağzımız kulaklarımızda… Dizi teklifleri karşısında provaları ilerlemiş oyunları yarıda bırakmak, sinema/tiyatro çelişkileri, reji asistanlığı sorunları, oyuncular arası rekabetin her çeşit dışa vurumu, kıskançlıklar ile baş etme, kılık-kıyafet ve cinselliğin kullanımı gibi konuları içeren “ortaya bir karışık” geliyor öncelikle. Bu mesleki özelliklerinin yanı sıra, oyuncuların nice kişisel sorunlarına da tanık oluyoruz – niye tiyatrocu olmak istediklerine, bu konudaki beklentilerine ve eğitimleri sırasındaki artıları ile özellikle eksilerine… Tabii ki, genel olarak tiyatronun ve bu bağlamda tiyatro topluluklarının ülkemize has olan maddi ve idari sorunları da dile geliyor, yazar/yönetmen/oyuncunun makinalı tüfekten çıkıyormuş gibi gelen dışa vurumlarıyla!

1

Oyunun son derece gerçekçi bazı bölümleri fena halde düşündürücüdür, eğitim sırasında öğrencilere aşılanan diksiyon hataları veya casting sorunları gibi – ancak kimi çok komik sahneler de belleklerden silinmeyecek türdedir, örneğin oyuncular arasındaki kuşak farklılıklarını vurgulayan, groteske varan parodi bölümü… Adayımızın ailesinde tanık olduğu cinsel istismar konusunu, güncel olmakla birlikte, burada ancak bir “yan ürün” olarak algıladım; belki de bu replikler gin’in içine biraz yaşam tonic’i katmak, adayın psikolojik alt yapısını vurgulamak amacıyla düşünülmüştü – yoksa oyunu birazcık uzatmak için miydi? Sahi – kimi sahnelerimizde son zamanlarda gittikçe daha sık rastladığım oyun sürelerinin uzunluğu burada da göze çarpıyor! Açıkçası, oyunun son çeyreği başlamadan bir ara tansiyon ibremin düştüğünü üzülerek hisettim ve daha sonra dikkatimi yeniden toparlamış olmakla birlikte, özellikle bu tür tek kişlik oyunların süresi bir saati geçmemelidir kanısındayım.

Diğer bir eleştiri, oyunun sonlarına doğru ima edildiği gibi, ödül törenine davet edilen adaylara sonuçların önceden bildirilmesidir. Bildiğim kadarıyla, bu doğru olmasa gerek – yoksa tüm bu “Ocar”vari sahnede zarf açma prosedürü koskocaman bir aldatmaca mıdır?! “Tiyatro… Tiyatro…” Dergisi Ödülü seçici kurulu üyesi olduğum on yıllık süre boyunca böyle bir uygulama yoktu – ve sanırım, ne Afife, ne de Sadri Alışık Ödülleri’nin adayları, sonucu önceden bilsin…

7

Hazır aday/ödül konusu açılmışken (ve de istatistik severler için “büyük sayılar kanunu”nu bilenlere!) şu küçük saptamayı yapmadan edemiyorum: 2016 ödülleri çerçevesinde, 30-40 kişilik Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin “Yılın Kadın Oyuncusu” seçilen sanatçımız, toplamı 50’ye varan seçici kurul üyesi bulunan diğer iki “uzun soluklu” ödüllerinin aynı kategorideki beş/altı adayı arasında yoktu bile! Unutmadan: “Yılın Erkek Oyuncusu”nda da aynı ilginç durum ile karşı karşıyayız – anlaşılan “zevkler ve renkler”in fendi,  “büyük sayılar kanunu”nu yendi!!

Biz ise dönelim “Yılın En İyi Kadın Oyuncusu”na – ve burada en başta İpek Türktan Kaynak’ı kutlayalım. Kendisini daha önce Oyun Atölyesi’ndeki “Hırçın Kız”, Aksanat Yeni Kuşak Tiyatrosu’nda “Ben Patronum” ve Oyunbaz’daki “Martı”da izlemişim, ancak –açıkçası– oralardan anımsamıyorum, Talimhane Tiyatrosu’nun “Pippa”sını ise ne yazık ki kaçırmışım… Burada ise kılıktan kılığa girmesi bir yana, değişik canlandırmaları ve kendine has çekiciliği ile güzel bir empati yaratıyor, sağa/sola savurduğu çimdikler ile o çok özlediğimiz yerli kabare tiyatrosuna yeniden “neredesin?” dedirtiyor…

3

Şimdilik sadece bir “Seyyar” Sahne olan kumpanya ise, manifestosuna aldığı şu tümceyi bu oyun ile tam anlamıyla uygulamış gibi: “Gerek sanatsal ve düşünsel üretimde, gerekse siyasette yaratıcı yaklaşımların öncelikle o fena halde ‘gündelik’ gibi görünen hayata biraz olsun yadırgayarak bakabilmekle mümkün olacağını düşünmekteyiz.”

Bu satırları yazarken Nisan ayının tiyatro programlarına baktığımda, “Yılın En İyi Kadın Oyuncusu”nun bu akşam (21 Nisan, 20:30) Kumbaracı50’de sahneleneceğini görüyorum – ve yazıyı vakitlice okuyanlara bildirmiş olmak istedim…http://kumbaraci50.com/program/

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku