Nagihan Gürkan: “Seyirci Yok Gibi Davranmak Kayıp”

editor
Sezona damga vuran çok sayıda tiyatro oyununun yönetmenliğinde imzası olan yönetmen Gürkan, “Duvarları kaldırmaktan ziyade sahnenin dilini seyirciye açmaya çalışıyorum. Seyirci yok gibi davranmak büyük kayıp” diyor.

Birgün gazetesinden Serpil Çakar’ın söyleşi/haberini aktarıyoruz:

Romeo & Juliet’, ‘Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’, ‘Bir Barda Bir Gece’, ‘Evin Kokusu’ gibi ses getiren oyunların yönetmeni Nagihan Gürkan ile bir araya geldik. Oyunlarında kendi dilini okutan ve Türk tiyatrosunun ‘en iyi kadın yönetmeni’ olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Nagihan Gürkan’ı tanırken, yönetmenlikteki arayışını ve yeni anne oluşunun kariyerine tesirini konuştuk.

Mühendislikten yönetmenliğe doğru yönelen bir hikâyeniz var. Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Evet, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) mühendislik okudum. Aklım hep tiyatrodaydı aslında, hatta İTÜ’yü tercih etmemin sebebi de, İTÜ Oyuncuları’ndan izlediğim ‘Ölü Canlar’ oyunuydu. O kadar etkilenmiştim ki oyundan, “Orada okursam tiyatro da yaparım” dedim. İnsanlar lisede üniversiteleri gezer ya, ben de oyunlarını izlemiştim.

Sonra nasıl devam ettiniz?

Üniversitede tiyatro yaptım, mezun olunca da Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde yüksek lisansa başladım. Yılların hayaliydi benim için. Sonra Şahika Tekand’la yollarımız kesişti. Oidipus Sürgünde’yi izlemiştim, onunla çalışmak için yanıp tutuşuyordum. Atölyesine katıldım ve serüvenimiz başladı.

YÖNETMEN BENİ EZDİ GEÇTİ

Oyunculuktan yönetmenliğe geçişiniz nasıl oldu?

Üniversite tiyatrosunda oyunlar yazıp yönettim; Şahika Tekand’a yönetmen yardımcılığı yaptım, atölyelerde eğitim verdim. Yani taşlar diziliyordu yavaş yavaş ama ben oynamayı o kadar seviyordum ki sanki yönetirsem, yazarsam bir daha oyunculuk işi gelmeyecek gibi hissediyordum. Ne garip değil mi iş gelmesini beklemek?

Evet, oyunculuğunuzun başkalarının kararına bağlı olması garip gerçekten…

2015’ten sonra çok aktif oyunculuk yapmaya başladım, birçok oyunda oynuyordum, her şey şahaneydi. 2018 yılında televizyon dizisinde oynamam için teklif geldi. İlk kez dizide oynayacağım için heyecanlıydım ama süreç benim için bir kâbusa döndü.

Nasıl yani?

Yönetmen beni ezdi geçti, birçok oyuncu bunu okurken ne hissettiğimi anlayacaktır. Dizi çok kötü gidiyordu; neredeyse her şeyin günah keçisi olmuştum. Neyse ki kısa sürede bitti ama ağır bir depresyona girdim. “Artık oyunculuk yapamayacağım” noktasına geldim. Sonra kendime dedim ki “Bir dakika ya, ben sevdiğim şeyi yapmak istiyorum, anlatmak istediğim çok şey var. Ben kendi işimi yapacağım, kimseden de iş beklemeyeceğim.” Oturup Evin Kokusu’nu yazdım.

Sıla Erkan benimle bir oyun çalışmak istiyordu, kafamdakini anlattım ve çalışmaya başladık. O dönemde Ceren Boz bana Murat Gülsoy’un romanını getirmişti, onunla da ‘Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’in uyarlamasına giriştik. Yeni sezona iki oyunlu bir yönetmen olarak başladım.

Oyunlarınızda seyirciyi de dâhil eden bir üslup var. Oyun yeri ile seyir yeri arasındaki duvarlar kalkıyor. Bu tercihin sebepleri nelerdir?

Duvarları kaldırmaktan ziyade sahnenin dilini seyirciye açmaya çalışıyorum. Master tezimde de bunu tartıştım. Meyerhold Atölyesi’ne katıldım, Polonya’ya gittim Grotowski Enstitüsü’nde eğitim aldım, derdim hep buydu. Bu konuda Şahika Tekand kafamı çok açtı. İzlemekten keyif aldığım işler hep yapısını gizlemek yerine açan oyunlardı.

Seyirci olarak dâhil olmak iyi bir his yaratıyor. Bu size nasıl yansıyor?

Seyirci orada çünkü, yok gibi davranmak büyük kayıp oluyor. Bu tercihin sebebi sanırım başta seyircinin varlığını yadsımamak, sahne ve seyirci arasında kurulan o hiyerarşik yapıyı mümkün olduğunca değiştirmek, seyirciye kendi göstermek istediğimi göstermekten ziyade birlikte dönüşebileceğimiz bir alan açmak.

Birçok kadın doğumdan sonra işlerine ara veriyor / zorunda kalıyor. Siz ise Romeo ve Juliet gibi bir oyunun yönetmenliğine atıldınız…

Bu konu hassas ve bir tek doğrusu olmayan bir konu. Öncelikle bana bu oyunları yönetme teklifiyle geldikleri için Mert Fırat’a ve İlksen Başarır’a müteşekkirim. Bir kadın hamile kaldığında, anne olduğunda bir şekilde onunla çalışmaktan çekiniyor insanlar. Bazı şirketler “5 sene içinde hamile kalmayı düşünüyor musun?” gibi hadsiz sorular bile sorabiliyorlar. “Bebeği olan bir kadın bela olur, arada kesin dertleri çıkar” diye düşünüyorlar herhalde. Doğru, arada bir şeyler çıkabiliyor ve bu çok normal. İş yapmak için engel değil. O konuda tüm ekip, oyuncusundan asistanına herkes çok destek oldu bana.

Kaynak: https://www.birgun.net/haber/seyirci-yok-gibi-davranmak-kayip-391821

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku