Kadın Cinayetlerinin Rengi: Merhum Sizi Nasıl Bilirdi?

Mustafa Kara
3,K Okunma

Altkat Sanat Tiyatrosu bir kez daha politik göndermeleri olan, güncel bir oyunla izleyici karşısında. Bu kez Türkiye’nin maalesef hiç bitmeyen gündemi kadın cinayetleri “Ten Rengi” ile tiyatro sahnesinde. Bir yüzleşme hikâyesi bu, izleyicinin gözünün içine bakarak anlatılan bir hikâye.

Kadın cinayeti davalarının eksik kalan yeri, yani asıl “iddia makamı” konuşuyor. Bir “mağdur” üslubuyla değil; sorguluyor, itham ediyor, hesap soruyor. Yakın mesafe bir yüzleşmeye davet bu. Yüzleşilen kadın bir tabutun içinde. Tabutun dördüncü duvarı bizim için açılmış ve oradan sesleniyor. Sorunun kaynağında binlerce yıllık bir “sistem” olduğunu bilen, ancak insanın buradaki yükümlülüğünü de atlamayan bir sorgulama öngörmüş yazar ve yönetmen Nevzat Süs. Kadına açılan bu savaşı finalinde kaybedenin sadece kadın olmayacağını bilen bir yüzleşme.

DERİN BİR HESAPLAŞMA

Ataerkinin yargılandığı bir mahkeme salonunun “savcı kürsüsü” gibi kullanıyor kadınlar tabuttan yükselen çığlıklarını. Üstelik tek dert yasaların yetersizliği, katillerin korunması da değil. Daha derinlerde bir yerlerde hesaplaşma peşinde oyun. Maktul işçi, avukat, psikolog, öğrenci; katil erkek. Her hayatta farklı yaşanmışlıkların izi, beden üzerindeki izleri ve ruhta yaratılan derin kesiklerle sürülüyor. Erkeği, toplumu, sistemi harmanlayarak çıkıyor izleyicinin karşısına; öyle musalla taşlarında alışık olduğumuz türden “helalleşme” değil “hesaplaşma” var özünde. Bir farkla; soru bu kez “Merhum sizi nasıl bilirdi?” diye soruluyor. “Yaşadım mı bilmiyorum” diyen kadınların son anlarını izliyor; oradan bize seslenişlerini dinliyoruz.

Öldürülen bir psikolog toplumla hesaplaşıyor; katledilen Dilara’nın Asiye’nin, Güleda’nın, Türkan’ın, Nuriye’nin, İrem’in ve katledilen nice kadın sahneye taşınıyor. “Erkeğin cebinde biriken mermilerle vurulmuş” kadınları sahnede Müge Saut canlandırıyor.

RENGİ BEYAZ, FORMU BEDEN

“Yüzlerimizi birbirimize çevirmeden, gözlerimizi birbirimizin gözlerine gerçek anlamda dikmeden kadına açılan bu savaşı kaybetmeye mahkûm olacağız” diyen oyunun rengi “karanlıklar içindeki beyaz”. Müge Saut’un beyaz elbisesini ister yeni doğmuş bebeğin kundağı olarak düşünün, ister “kutsal” yatak çarşafı; ister gelinlik olsun, ister kefen bezi… Ölüm ile hayat arasındaki fark en iyi “ten rengi”nde görülüyor. Ten rengi her seferinde darbe izleriyle değişirken, “beyaz” ile başlayıp biten ömürleri anlatıyor oyun, en trajik anlarıyla… Derinin ister altında, ister üstünde, tenin rengini değiştiren kan her yerde! Doğum kanı, adet kanı, gerdek kanı, ölümün tende dolaşan kanı…

2 metrelik tabuta sığan koca koca hikâyelerin odak noktası ise beden. Anlatılan meselenin “kavga alanı” da orası değil mi? Cinayetler her şeyden önce kadının bedenine yok edici darbeler vuruyor; yok edici bir “dönüşüm” başlıyor. Bir kadının kanayan bedenini tanımaya başlaması ile kanatılan bedenlerin hikâyeleri birbirine karışıyor. 50 santimetreye 2 metre; yani toplasan 1 metrekare alanda sergilenen oyunculuğun odağı da beden. Trajik cinayetleri, ağır travmaları ve şiddetin sonuçlarını sahneye taşırken abartmadan, duru bir oyunculuk sunuyor Müge Saut. 

TABUTA SIĞMAYAN İSYAN

Tabutu daha görünür kılan ışık, arka duvara yansıtılan görüntülerle destekleniyor. Perdedeki görüntülerde yer alan kadınlar yerini, Müge Saut’u farklı açılardan izleyebildiğimiz bir derinliğe bırakıyor. Gerçek ve gölgesinin bize sunduğu farklı açılar, “tabutta sıkışmışlık” hissini artırıyor, yükselen isyanı güçlendiriyor. Derin bir karanlık sunan bir sahne tasarımıyla birlikte kurgulanmış bir gerçek-suret ilişkisi bu. Tabut, arka plana yansıyan görüntüler ve izleyicinin yer aldığı salon bir bütün. Arkada yansıyan görüntüler, önde bir tabutun içinde isyan çığlığı atan kadın gerçeğin farklı görünümleri. 

Denklem Platon’un mağara alegorisindeki gibi değil bu kez; arkada yansıyan suretleri önde gerçeği aynı anda görüyor izleyici. Tekrar eden hareketler gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmekle kalmıyor; içinde yaşanılan “yansımalar dünyası”na bir itiraz da içeriyor.

Tabutta sıkışmışlığın doğurduğu tek his “bir an önce kurtulmak”. Bu yüzden oyunu daha çok erkekler izlemeli aslında. Krizin boyutlarının tiyatro sahnelerinde giderek daha yoğun hissedildiği şu günlerde, hiç vakit kaybetmeden hem de…

MUSTAFA KARA

* Ten Rengi’ni 27 Ocak ve 24 Şubat günleri saat 20.30’da; 5 Şubat ve 12 Şubat günleri saat 18.00’de Caferağa Mahallesi Moda Caddesi üzerindeki Altkat Sanat’a izleyebilirsiniz.

“TEN RENGİ”

Yazan ve Yöneten: Nevzat Süs

Yönetmen Yardımcısı: Hatice Şanlı

Işık Tasarımı: Alev Topal

Müzik: Deniz Köseoğlu

Reji Asistanı: Sevinç Hasanova

Işık Kumanda: Taha Eren Özcan

Video-Fotoğraf: Erdi Köseoğlu

Dış Sesler: Aydan Cömert, Aybike Turan, Bilge Soylu, Betül Alaz, Deniz İnan, Esra Kucur,

Gizem Özgün, Hatice Şanlı, İlkay Akpınar, Sevcan Sini

Oynayan: Müge Saut

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku