İğne Bize Olsun; Çuvaldıza Sıra Gelir!

4,2K Okunma

Ne yapıldı bugünlere gelirken?

Ne yapıldı yasakçı, özgürlük düşmanı zihniyet ve yoz kültürün mimarları ortalıkta cirit atarken?

Muhafazakâr sanat savunucularıyla el ele kol kola yürüyen, ya da onları sadece seyreden, “muhafazakâr sanat olmaz” diyenleri yalnız bırakanlar, şimdi yasakların, sansürün boyunduruğu altında, otosansürün karanlık gölgesinde değiller mi? Demokrasiyi, kültür sanat alanını fetih ruhuyla kuşatıp  kutuplaşma değirmenine su taşıyanlara ses çıkartmayarak savunacağını sananlar şimdi neredeler? 

Kendi alanımıza bakalım: Tiyatroda seyirciyi salonlara çağırmaktan başka ne yapıldı, hangi sorunun ucundan tutuldu?

Ya da şöyle soralım:

Be hey “çağının tanığı” sanatçılar! Tiyatrocular! Öncüler! Ya da kendilerini öncü sananlar! Belki de öyle olması gerekenler! 

Sanat dünyasının demokrat insanları, ortak dil aramak yerine sorunu ucundan tutup ortaya çıkarması gerekenler… Farkındalıklarını paylaşacaklarına, hoşnut olmadıkları halde, hava günlük güneşlikmiş gibi süreci cicileştirenler… Karşı söylemleri “arkaik, radikal, incitici, kırıcı” bularak “aaaa olmaz ki amaa!” nidaları ile küçümseyenler…

Büyük – küçük çıkar hesaplarından kafa kaldıramayan, sorunları görmezden gelen, etrafa mavi boncuk dağıtan, “biz şimize bakalım” diyenler… Sanatın aydın sorumluluğunu üstlenmek yerine işi ticarete döküp, salt para kazanmak, meslek icra etmek üzerinden tanımlayanlar..

Teslimiyetçi, pesimist, esneklikle omurgasızlığı ayıramayan, hem orada hem burada duran, hayatın her alanında kendini çok kıymetli gören, kıymeti kendinden menkul olanlar, sırça köşklerin müdavimleri, gökten zembille inmişleri…Konuştukları kitabi dili bile gerçekte kavrayamayan, “diyalektiği” de “persfektifi” de eğip bükerek kötülüğün yoluna taş döşemeyi “normal” bulanlar…

Çöplüğün içinde ‘mis gibi’ köşeler keşfedip kokuyu bile duymayan bir çokları, bağzıları, konformistleri…

Hangi sorunu çözdünüz?

“Yüzümüzü insana, topluma dönelim, durum vahim” dedikçe, “onlar koyun, onlar hiç bir şey farkında değil” dediniz. Ama onlar bizden çok farkındalar her şeyin; çünkü onlar çaresizliğe itilen, onlar günde ondört saat çalışan, onlar ekmeksiz, aşsız, geleceksiz, okulsuz, hayalsiz, oyunsuz kalan… Yaşayan ve anlayan onlar! Sırtını dönen sizsiniz gerçeklere…

Yaşadığımız tüm kötülüklerin, adaletsizliklerin, eşitsizliklerin, özgürlüklerin gasp edilmesinin müsebbipleriyle iş tutarak kendi değirmenlerine su taşımayı olağan bulanlar, elbette süreci rehavete taşıyıp “akışa” bırakırlar, “pozitif’ kalırlar ve itiraz etmek, mücadele etmek, direnmek yerine sessizce kabullenmeyi tercih ederler.

Nitekim, eyyamcılıkla, riyakarlıkla yürüttüğünüz çalışmaların sonucu ortada: Normalleştirilen sansür, yaygınlaşan oto-sansür, sanata yasaklar, sanatçıya engeller, artan baskılar ve nihayet insanı, toplumu, hayatı savunması gerekirken kendisini bile savunamayan aciz bir sanat dünyası.

Son demlerindeyiz yolun… Artık kaçmayın; kısa yoldan temelli “teslim olun” ki kalabalık sanılmasın alan, çekin elinizi hayalî taşların altından…

Bir elin parmakları kadar kalsalar da, “insandan, sanattan, hayattan yana olanlar” pes etmez, vazgeçmez! “Başka bir dünya mümkün” diyenler vazgeçmez düş’ünden, direnişinden, mücadelesinden…

Tiyatro, edebiyat, müzik, resim, heykel… Sanatın her dalı bazı tarihsel süreçlerde iktidarlar ve işbirlikçileri tarafından geriletilse de, direnenlerin, vazgeçmeyenlerin sesiyle, sözüyle, eyleyişiyle kalkar ayağa… Sanatı sindirdiğini, sanatçıyı susturduğunu sananlar tarih boyunca hep yanıldılar; yine yanılacaklar… 

Bugünlerden geriye sanatı yok etmek isteyenler ve payandaları değil, sanat adına direnenler kalacak!

KIMIZ ZEYNEP BOZKIR

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku