Her Şeyden Uzaklaşarak Ormanda Yaşamaya Var mısınız?

Ayçe Özyiğit
1,3K Okunma

Ben…  Sessiz kalmayı lütuf bilen, olayları olduğu gibi kabul edip hiçbir şeyi irdelemeyen, verilmiş hükümleri karşı çıkmadan onaylayıp“eyvallah” demeyi seçen ben…

Diğer ben… Karşı çıkan, susmayan,“Hayır, bu doğru değil, böyle olmamalı, yanlış bir şeyler var!” demeye cesaret eden, masalların sadece çocuklara ait olmadığını da bilen, diğer ben…

İçimizde barındırdığımız ‘ben’ler… Kendimizle çeliştiğimiz durumlar ve yaşadığımız çatışmalar… Belki de en güzel bu dilde anlatılabilirdi.

Oyun, 1648 yılında, Hindistan’da Tac-Mahal’in halka açıldığı günün bir gün öncesinde geçiyor. Kuralların çok katı olduğu bir dönemde, bir tanesi kurallara son derece bağlı olan, ötekisi kural tanımayan iki nöbetçi… Neyi koruduklarını bilmeden korudukları bir yapının önünde bekleyişteler. Arkalarına dönüp bakmaları dahi yasak olan bir yapının önünde. Bizlerse onların bu bekleyişlerinin tanıklarıyız. Bu korkulu, acılı ve bitmek bilmez bekleyişin… Ve bu bekleyişleri esnasında onların kişiliklerini, korkularını, hayallerini öğrenirken bir yandan da güzellik olgusunun ve buna tekabül güzelliği yok etmenin insanlara göre nasıl şekillendiğine tanık oluyoruz. Her oyunun olduğu gibi, Tac’ın Nöbetçileri’nin de bir derdi var.  Hatta birden fazla derdi var. Temelinde “güzellik” olgusunu ele alıyor oyun. Doğal olan, doğada olan her şey güzel diyor bizlere, eğer sen onu değiştirmeye kalkarsan da bambaşka felaketlerin doğmasına sebep olursun. Daha güzel bir şey yaratmak adına yapmaya çalıştığın her şey “güzellik” olgusunun son bulmasına zemin hazırlar. Yavaş, yavaş…

Sonra diyor ki oyun bize; bizler gerçek hayatta, hissettiğimiz şeyleri dile getiremiyoruz. Aslında hepimiz baskı altındayız ve baskı altındayken dilediğimiz gibi yaşayamıyoruz. Kendimizle çatışma halindeyiz. Yapmak istediklerimiz ve yaptıklarımız benzerlik teşkil etmiyor. Oyundaki iki karakter de; Babür ve Hümayun, içimizdeki “ben”leri sembolize ediyor. İd ve Ego gibi. Yani oyunun söylemeye çalıştığı şey şu:“Aslında Hümayun da Babür de sizsiniz.” Sürekli doğru olanı arayan, kendisiyle çatışan, savaşan ve sonunda sadece bir tarafımızın galip geldiği (!) bizler. “Tac’ın Nöbetçileri” oyununu izlediğinizde de göreceksiniz, karşımızdaki karakterler bizlere hiç yabancı değiller. Bu oyun boş bir komediden ibaret değil. Oyun bizlerle konuşmak istiyor. Yönetmen Sami Berat Marçalı’da oyunun, aslında derininde bir trajedi olduğunu dile getiriyor. “Tac’ın Nöbetçileri o kadar komik ki bu noktada aslında büyük bir trajedi çıkıyor ortaya.” diyor Sami Bey.“Bu oyunu sahneleyenler, benim gibi ele almayıp sulu bir komediye de dönüştürebilirler. Ben, oyunun derinine inerek empati kurabileceğim bir noktadan oyunu sahnelemek istedim. Bu yüzden oyuna komedi diyemem.”

Rajiv Joseph’in kaleme aldığı oyunun çevirmeni ve yönetmeni Sami Berat Marçalı. Oyunun yardımcı yönetmenliği ise Seda Türkmen’e ait… Oyunun kadrosunu da çok beğendiğimi ve izlerken her iki oyuncunun oyunundan da oldukça keyif aldığımı söylemeliyim. Kaya Akkaya ve Murat Eken, Hümayun ve Babür olarak başarılılar, bizleri eğlendiriyorlar ve de oldukça ‘gerçek’ler. Dekor ve kostüm çalışması (Marta Montevecchi), dramaturgi (Dilek Tora), müzik (Ersin Ersavaş) ve ışık tasarımı (Alev Topal) açısından oldukça emek verilmiş bir oyun izlediğimi düşünüyorum. Bu nedenle sahne önündeki ve sahne arkasındaki isimleri tek tek tebrik etmek gerekiyor.

Sizlere, “karşınızda kahkahalara boğulacağınız bir oyun var, gülmekten yorulacaksınız” demeyeceğim. B Planı’nın en sevdiğim yanı bu aslında. Seçtikleri metinlerle bizleri güldürüyorlar, evet, ama bu sadece boş bir gülmeyle sınırlı kalmıyor. Ya da salonda kahkahalar atıp, oyun bittikten sonra “iyi bir komediydi” gibi cümlelerle arşivimize ekleyeceğimiz oyunları vermiyor bizlere. Kendi deyimiyle “kendisini acıktıran metinleri” seçiyor Sami Berat Marçalı. Okurken merak duyacağı, ‘bu tarz bir oyun daha önce hiç izlemedim’, diyebileceği, kendisini çalışmaya teşvik eden, yenilikçi olan ve özellikle de ‘söyleyecek sözü olan’ metinler ilgisini çekiyor Sami Bey’in. “Metni elime aldığım zaman heyecan duymalıyım” diyor. “Bu oyunu benim sahneye koymam gerek. “Tac’ın Nöbetçileri”ni de ilk okuduğum zaman bunu hissettim. Oyun bana biraz Godot’yu Beklerken’i anımsattı. Bir yanıyla Karagöz ve Hacivat’a benzemiş. Güncel dilde de “Salak ile Avanak” gibi yazılmış. Aslında oyun günümüze dair çok güzel şeyler söylüyor. Güzelliğin değil, güzelliği öldürenlerin ortadan kalkmasının gerekli olduğunu savunan bir metin. Bugünlerde bunu savunabiliyor olmanın da güzel bir şey olduğunu düşünüyorum.”


Daha önce de dile getirdiğim gibi sizlere sabun köpüğü bir oyun izlemeyeceğinizi söyleyebilirim. Salondan çıkarken bizi hayal kırıklığına uğratmış olan tek şey şu olacak; oyunda üstün gelen taraf gerçek hayatta bizim içimizdeki üstün olan o tarafla aynı kişi. Bunu bilmek üzücü, evet, peki ya üstesinden gelmek? Çok mu zor?

“Bana her şeyden uzaklaşıp ormanda yaşamak istemeyeceğini söyle o zaman.”, diyor Babür Hümayun’a. Sadece Hümayun’a sormuyor bu soruyu. Bu soru hepimize yöneltilmiş bir soru.

Peki siz? Her şeyden uzaklaşarak ormanda yaşamayı tercih eder misiniz?

B Planı Hakkında…

B Planı ekibi kendilerini şu şekilde tanımlıyor: “Oyun alanı daraldığı için çemberi büyütmek isteyen, kitlesini ve sınırlarını geniş tutan, kesişen yolların güzelliğine inanan bir ekip tarafından 2016 yılında kurulmuş bağımsız işler üreten göçebe bir tiyatro topluluğu…”

“Her yerin tiyatrosu diyebiliriz o zaman…” diyorum ben de Sami Berat Marçalı’ya.

“Göçebe bir tiyatroyuz.” diye başlıyor söze Sami Bey. “Sahnemiz yok. Her yerde oynayabiliyoruz. Her yerde oynayabiliyor olmamızın seyirci açısından hem iyi hem kötü tarafları var. Seyirciler tiyatro topluluklarını mekânlarla özdeşleştirmeye çok alışmışlar. Gezici tiyatroya çok alışık değiller. Öte yandan seyirciye yakın lokasyona gitmemiz onlar açısından iyi oluyor. Özel oyunlar seçtiğimizi düşünüyorum. Sözü olan ve sözünü yenilikçi bir şekilde söyleyen metinleri seçiyoruz. Geçen sezon “İstila” oyunu ile başladık. Batı toplumunun doğuya bakışı ve ikiyüzlülüğü üzerinden bir oyundu İstila. Bu sezon ise yine İstila, Tac’ın Nöbetçileri ve festivalde ilk gösterimi yapılacak olan kendi yazmış olduğum “Yuva” isimli oyunla sezona devam edeceğiz.” diyerek sürdürüyor sözlerini.

“Bir gün plan işlemediğinde de C Planı’nı aramaya gönüllü ve hazır olan bir laboratuar B Planı. Peki, kimler bu isimler?”

“Belirli bir kadromuz yok” diyor Marçalı. “Planlarımızı kesiştirdiğimiz herkes buralı. Kendi açımdan çok iyi oyuncularla ve çok iyi insanlarla çalışmayı seçiyorum.Bir zaman sonra çoğu da sürekli beraber olacağım insanlara dönüşüyorlar. Kendimi belirlenmiş bir kadro ile sınırlandırmıyorum. Sahneye koyacağım oyunda kimi görmeyi istiyorsam öncelikle onun hayalini kurup ona gitmeye çalışıyorum, ama dizi için cast yapıyor gibi hissetmiyorum kendimi. Bu şekilde uygun kişileri bulmaya çalışıyorum. Sanırım bir ruh halinin peşinden koşuyorum.”

Tac’ın Nöbetçileri Oyun Tarihleri
8 Kasım                Oyun Atölyesi
11 Kasım              Toy İstanbul
15 Kasım              DasDas
20 Kasım              Baba Sahne
22 Kasım              Toy İstanbul
28 Kasım              Taşra Kabare
29 Kasım              SanatMahal

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku