Devrimin Aşk Ve Gelenekle İmtihanı “Damdaki Kemancı”

Tolga Polat
4,7K Okunma

Tolga Polat

Tüm zamanların en çok ses getiren, en fazla dile çevrilen ve en sık sahnelenen müzikallerinin başında gelen “Damdaki Kemancı”; Zorlu PSM’nin ilk “Türkçe Müzikal” yapımı olarak, Talimhane Tiyatrosu işbirliği ile ve Mehmet Ergen rejisi ile Zorlu PSM sahnesinde…

“Damdaki Kemancı” müzikali 1964 tarihinde Jerome Robbins’in rejisi ile Broadway’deki ilk sergilenişinden itibaren uzun süre kapalı gişe oynamış ve aynı başarıyı Londra’daki “West End” tiyatrolarında da sürdürmüş ve tam dokuz Tony ödülü almıştır… Müzikal Yahudi asıllı Rus yazar Sholem Aleichem‘in “Sütçü Tevye” (diğer adıyla “Tevye ve Kızları”) adlı hikayesiyle diğer birkaç hikayesine dayanmaktadır… Bu hikaye ilk kez 1917 yılında yazarın ölümünden sonra sahnelenmiş olup, 1964’te ABD’li oyun yazarı Joseph Stein tarafından bir müzikal olacak şekilde tekrar sahneye uyarlanarak kitaplaştırılmıştır… Ülkemizde ilk kez 1969 yılında sahnelenen oyun, büyük usta Cüneyt Gökçer’in başrolünde, aralıklarla yaklaşık 20 yıl sanatseverlerle buluşmuştur…

Toplumsal değişimlerin kişilerin hayatları üzerinde nasıl yıkıcı ve dönüştürücü etkileri olabileceğini sorguluyan eser, yoksullukla ve yaşanan toplumsal değişimle mücadelenin ancak geleneklere bağlılıkla dengede kalabileceğine odaklanırken, sevginin ve aşkın gücü ve siyasi otoritenin baskıcı ideolojisi karşısında, geleneklerin nasıl dönüşebileceğini, Anatevka isimli kasabada, sütçü Tevye’nin yaşamı üzerinden anlatmakta…

1905’li yıllar, Rus İmparatorluğu henüz demokratik dönüşümü yaşamamış, ülke çarlık rejiminin baskıcı ve yasakçı yönetimi altında… İnsanın topraktan, doğanın her türlü kaynak ve gücünden kendine yararlı ürünler elde etme sürecinin devam ettiği yani feodal düzenin hakim olduğu bir dönem… Yoksulluk, Japonlarla yapılan savaşın da etkisiyle tırmanırken, henüz az sayıdaki işçilerin isyanı çoktan başlamış bile… Askerlerin de köylülere ve işçilere desteğiyle Rusya’da büyük bir toplumsal değişim yaşanıyor… Ukrayna’nın Anatevka bölgesinde yaşayan Tevye, geçimini sütçülük yaparak sağlamaktadır… Yahudi olan Tevye’nin üç tanesi evlilik çağına gelmiş beş kızı vardır, ve bu şartlar altında dengede kalmak Tevge için oldukça zordur… Oyunun başından itibaren Tevye’nin önce izleyiciyle, ardından kendisiyle, sonrasında da Tanrı’yla konuşmalarına tanık oluruz… Bu konuşmaların başlangıcında Tevye, oyuna adını veren Damdaki Kemancı’nın, bir imge olduğunu dile getirir… Düşme tehlikesine karşın dengede kalmanın tüm zorluğuna rağmen, büyük bir azimle damda keman çalmaya devam eden kemancı, Tevye’nin yoksullukla ve yaşanan toplumsal değişimle mücadelesini temsil etmektedir… Tevye, bunun ne kadar zor olduğunu belirtirken, bu süreçle mücadele etmesini kolaylaştıran tek şeyin ise gelenek olduğuna bilmektedir… Çünkü gelenekler, hangi durumda nasıl davranılması gerektiğini göstererek hayatı kolaylaştırır… Tevye’nin bir noktada gelenekler ve inançlar karşısında, vicdanı ve yaşadıkları ile geleneği yıkan özgür iradesinin sonuçlarını izlediğimiz müzikal, esasen ırklar çatışmasının 20. Yüzyılın başındaki etkilerini de gözler önüne sermektedir…

Chromas korosu dahil 38 kişilik kadrosu ve 10 kişilik orkestra ile dikkat çeken müzikalin rejisi; Londra İstanbul arası mekik dokuyan ve Londra’da Arcola Theatre ve İstanbul’daki Talimhane Tiyatrosu’nun da Sanat Yönetmenliğini yapan Mehmet Ergen’e ait… Ergen, sulu bir komedi yapmaktan imtina eden rejisi ile, adeta  zor olanı başarıyor… Gülünç olanı fiziksel eylemi ön plana alan ve duygu devinimlerini doğal nüanslardan alan durum komedisi ile dikkat çeken bir reji sunarken, özellikle rüya ve düğün sahnelerini görsel bir şölene dönüştürüyor… Ergen’in aynı zamanda dilimize çevirdiği oyun, yüksek temposu, etkili görselliği ve özellikle de müzikal başarısı ile ön plana çıkıyor… Bu noktada elbette Chromas korosu’nun katkısı çok önemli… İstanbul merkezli çok sesli koro Chromas, 11. Dünya Koro Sempozyumu’na Türkiye’den katılan ilk koro olma özelliğini taşıyor… Chromas, Danimarka Kraliyet Konservatuarı’nda koro şefliği yüksek lisansı yapan tek Türk öğrenci olan, Başak Doğan liderliğinde 2015 yılında kurulmuş… Renkler anlamına gelen Chromas, çok sesliliği ve renkliliği simgelemekte… Koro, müzikle profesyonel düzeyde ilgilenen farklı meslek gruplarına mensup, katılımcılardan oluşuyor… Amatör ruhla son derece profesyonel işlere imza atmış bir ekip Chromas… Elbette projenin müzikal direktörü Emin İnal’ın da bu ensemble’ın oluşmasına katkısı çok büyük… İncelikli sembollerin yer aldığı işlevsel dekor tasarımı Behlüldane Tor‘a, bütünlüğü sağlayan kostüm tasarımı ise Gül Sağer tarafından yapılmış… Sahne ışığının oyunun duygusuna ve kompozisyonun doğru biçimde seyirciye yansımasına katkısı inkar edilemez bir gerçek… Oyunun yaratıcı ışık tasarımı için Richard Williamson alkışı hak ediyor… Ve hareket düzenini sağlayan, eylemin bedensel yansımasını organik bir bütünlükle oluşturan Koreografi, Anthony Whiteman’a ait… Notalar ile uyumlu bir armoniyi sağlayan Türkçe şarkı sözleri ise Ezgi Erol tarafından yazılmış…

Ve rollerine bir neyzen ustalığında nefes veren oyuncular; Anıl Altınöz (Terzi Motel) sahne sempatisi ve gerçekliği ile rolünü başarıyla canlandırıyor… “Yoldan Çıkan Oyun” dan hatırladığımız Defne Koldaş “Tzeitel” rolü ile sesinin güzelliği yanında eylem ve duygu bütünlüğünü içtenliği ile yansıtıyor…“Sidikli Kasabası Müzikali” inden hatırladığımız Ceren Gündoğdu (Hodel) ve Derman Çinkılıç (Chava) müzikal yetkinliklerinin yanı sıra “Hodel” ve “Chava” rollerinde iç aksiyonları ile rollerini bütünleyen bir yorum sunuyorlar… Aysan Sümercan (Çöpçatan Yente) ve Sükan Kahraman (Haham) deneyimleri ile adeta yer aldıkları sahneleri yükselten bir performans sunuyorlar… Özgür Çevik (Perchik) ve Deniz Celiloğlu (Fyedka) rollerinde biraz tereddütlü olmalarına karşın, oyunun oturması ile daha iyi olacaklarının ipuçlarını hissettiriyorlar… Aynı heyecanı “Golde” yorumu ile Binnur Kaya’da taşırken, tecrübesi ve elbette partnerinin de yardımıyla, sempatik ve içten bir yorum sunuyor… Selçuk Borak Lazar Wolf” yorumu ile adeta sahneyi yükseltiyor… “Şark Dişçisi” performansından bugüne sahne sempatisi ve yüksek enerjisi ile dikkat çeken Borak, o kadar içten ve samimi bir silüet yaratıyorki belki kızmamız gerekirken Lazar’a kızamıyoruz bile… Ve “Tevye” yorumu ile Mehmet Ali Kaptanlar daha önce izlediğim “Venedik Taciri” ve “Cimri” yorumlarının çok dışında adeta bir oyunculuk dersi veriyor… Yalın oyunculuğu beden dili ve sesindeki rahatlıkla ilk andan itibaren seyirciyi ikna eden Kaptanlar, içsel imgelerini yavaş yavaş yol alırcasına sırasıyla ve özenle kurgulayarak, düş gücünün yaratıcılığını, son noktaya kadar bir an bile bırakmadan başarıyla sürdürüyor… Başta;  İzzet Bana ve Nihal Koldaş olmak üzere, Bekir Çiçekdemir, Alican Altun, Ayşe Nur Köksal, Elçin Çelik, Görkem Acar, Kerem Özgüner, Mert Aydın, Sidel Mizrahi ve Ufuk Tevge Yönetmen Mehmet Ergen’in önderliğinde, rollerinin zihinsel ve fiziksel birlikteliğini eylemde eşzamanlı olarak başarıyla sürdürüyorlar…

“Damdaki Kemancı” Tevye’nin yoksullukla örülü hayatına ayna tutarak, devrimin aşk ve gelenekler karşısında imtihanını, müzikal bir ahenk içinde yansıtıyor… Kemanını çalmayı inatla sürdüren kemancının, toplumsal değişim rüzgarının karşısında duramayarak, dengesini kaybedişini gözler önüne seriyor… Üstesinden gelinmesi hayli zor olan efsane proje, bana Londra’da Victoria Tiyatrosu’nda izlediğim müzikallerin uyumunu hatırlatırken, başarısı ile mutlaka izlenmeyi ve alkışlanmayı fazlasıyla hak ediyor…

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku