Yıldırım Fikret Urağ yazdı: “Bir Özür ve Düşündürdükleri…”

editor

Ekrem İmamoğlu’nun “tiyatro oynamaya kalkmasınlar”  (Tiyatro “oynanmaz” bu arada ama geçelim…) sözünün ardından başlayan tartışmaya ilişkin sevgili Yavuz Pak, konuyla ilgili görüşümü sorduğunda, aylar önce aynı konuda yazdığım bir yazı geldi aklıma. Uzun süredir bir köşede duruyordu. Belki de şimdiymiş zamanı… 

Ama önce bir kaç söz…

Sahip olduğu diğer niteliklerle birlikte tiyatro sanatı hata yapan insanların, bu hataların yol açtığı çatışmaların arenasıdır. Hatasını görenlerin, hatasında ısrar edenlerin, yapılan yanlışa boyun eğenlerin ve eğmeyenlerin birarada boy gösterdiği bir meydan… Tıpkı hayat gibi… Değerlerin çatıştığı, özgür düşüncenin her türlü taassuba karşı mücadele verdiği, insana yakışanın/yakışmayanın ne olduğunun sonu gelmez bir çabayla sorgulandığı, insan olma mücadelesinin etik, estetik ve mantıkla harmanlandığı bir meydan… Göz önünde olmanın, göz önüne çıkarmanın, yüzleşmenin, yüzüne vurmanın, yeri geldiğinde kendinle dalga geçebilmenin sanatıdır tiyatro.  

Ekrem Bey özür dileyerek, cümle içinde kullandığı ‘tiyatro’ sözcüğünün bu anlamlardan hiçbirini kapsamadığını, dolayısıyla sözcüğün boşa düştüğünü görmüş ve gördüğünü de ifade etmekten geri durmamış. 

Biz bu ülkede siyasetçiden böyle davranışlar görmeye alışık değiliz. 

Bizim alışık olduğumuz “ben onu kastetmedim”… “yanlış anlaşıldım”… “sözlerim çarpıtıldı”… “dediysem dedim ne olmuş yani”… ve türevleri… 

Siyasetçiler bayılıyorlar birbirlerini tiyatro yapmakla “suçlamaya”! Kendileri pek sözlerinin eri insanlarmış, oruç tuttuklarıyla bayram ederlermiş gibi, tiyatroyu sahtekarlıkla denkleyip kendi ayıplarını örttüklerini mi sanıyorlar acaba? 

Gerçek şu ki en yüce insan eylemlerinden biri olan sanatın varlığı; ne siyasetçilerin ne de başka bir kesimin sanatı hor görmesine ne de birilerinin özür dilemesine bağlıdır. Yine de ben kendi adıma Ekrem İmamoğlu’na teşekkür ediyorum. Tiyatro sanatına gönül vermiş emekçilerin ve tiyatro izleyicisinin gönlünü aldığı için değil. Organize cahilliğe, okumuş cehalete kafa tutup, ezber bozduğu için… Tiyatro sözcüğünü hakir görerek kullanan çok siyasetçi gördüm de yaptığı hatayı farkedip özür dileyenini görmemiştim daha önce… Bu davranış tiyatro insanlarından çok, Cumhuriyetin onurlu birer bireyi olan tüm vatandaşları ilgilendiriyor bence.

Tiyatro insanları olarak bizler yeni ve temiz ve daha da önemlisi insana yakışan bir siyaset dilinin başlamasına vesile olur muyuz bilmem? Bu örnek davranışın devamı gelir mi onu da bilemem? 

Özür dilemeyi zayıflık olarak gören, en iyi savunma saldırıdır pişkinliğinden kurtulamayan bir siyasi iklimde Ekrem Bey’in özür dilemiş olmasını, siyasi rakiplerinin, hasmına vurmak için bir fırsat olarak algılamalarında şaşılacak birşey yok elbette. 

Ama bir de “Ne var bunda”cılar var!

Tartışmanın asıl üzerinde durulması gereken tarafı bu bana göre. Hadi diyelim ki bunların bir kısmı bağlandıkları siyasi figüre akıllarınca destek olmak adına, ülkenin kör siyasetinin sürdürücüleri olmaktan öte bir anlam taşımıyorlar. Onlar vatandaş değil, taraftar! Ama bunların içinde mürekkep yalamışların var olduğunu görmek ürkütücü. Peki, “ne var yani, başkan tiyatro dediyse ne olmuş yani, aşın bunları”  diyenlerin içinde tiyatro insanlarının da olmasına ne  demeli? 

Aslında tüm bunlara “kıyakçılığın sonu ayakçılıktır” deyip geçmek gerek ama o kadar basit değil. Çünkü verdikleri örnekler ürkütücü! Neymiş? “Caz yapma” diyormuşuz. “Edebiyat yapma” diyormuşuz. “Felsefe yapma” da diyormuşuz. Onları da demeseymişiz o zaman! Kavramların kamuoyunun huzurunda içlerinin boşaltılmasına karşı çıkanları “seçkinci” diye yaftalayıp, bu seçkinci tavırlar karşısında halkın yanında konumlananlar bunlar(!) Aslında yaptıkları şey otorite belledikleri figürlerin gölgesinde kendilerine alan açma gayretinden başka birşey değil. 

Herkes içinden geldiği gibi konuşsun, tamam. Felsefe, birileri onu bir küfre dönüştürdü diye yok olmayacak. Ama bu dahiyene zırvaları dillendirirken cazın, edebiyatın, felsefenin vb. karşısında kendini neden öteki gibi hissettiğini sorgulamaya ve dalkavukluğunu yaptığın halkın da böyle hissetmesi için organize bir cahilliğin içine fırlatıldığını görmeye niyeti var mı bu kardeşlerin?

En firaklı yerine geldik işte. Tam da burada -caz dinleyince mi cehaletten kurtulacak bu halk- ipine tutunur şimdi ezberciler. Alakası yok tabii… Tercih etmemek başka şey başkalarının tercihlerinden korku duymamak başka…

Sen onu bunu boşver de şu ikisini birbirinden ayır yeter: Senin kahvede, arkadaş arasında geyik muhabbeti yapmana benzemez siyasetçinin kamuya hitap etmesi. Benzememelidir. Belki de benzediği için bu haldeyiz, ha ne dersin?

Uzun bir zaman önce yazıp bir köşede beklettiğim bir yazıdan sözetmiştim. Onun beklediği köşede unutulup gitmemesine vesile olduğu için Sevgili Yavuz Pak’a ve Tiyatro Tiyatro Dergisine teşekkür ederek bitiriyorum sözün bu kısmını.

BANA TİYATRO YAPMA

Adam haykırıyor kürsüden. “Tiyatro yapma!” 

Böylece, geçen yıllar içinde tiyatronun kıymete bindiğini anlıyoruz. Çünkü eskiden “Artiz misin olum sen?” vardı. Artık biraz avam kalıyor bu söz. Sadece muhatabını değil, söyleyeni de küçülten bir hali var. Mahalle ağzı…

Kürsüde konuşuyor olmanın bir ağırlığı olmalı: “Tiyatro yapma!” 

“Artiz”e göre “Tiyatro” sözcüğü daha fiyakalı. Söyleyene bir hava katıyor. Vay be diyorsun. Adam anlıyor sanattan manattan. Neyin tiyatro neyin miyatro olduğunu biliyor. Çağın ruhuna uygun, pek postmodern bir durum:

 Aynı sözcükle hem hava at hem de hakaret et. Bir taşla bir kuş sürüsü!

Ömrünün 30 yıldan fazlasını bu işlerde tüketmiş biri olarak önceleri öfkelenirdim bu tür adamlara. Öyle ya, bin yıllardır daha iyi, daha doğru, daha güzel bir dünya var edebilmek için çırpınan bir sanat dalını sahtekarlıkla, gerçek dışı olmakla bir tutmak, olsa olsa politikacı bir beynin akladebileceği bir garabet olabilir diye düşünürdüm. Ne ironi ama!

Yıllar içinde yaygınlaştı bu söz. Artık sadece Millet Meclisi çatısı altında değil, günlük sohbetlerde de sıkça duyulur oldu. Bizi aşağılık kopmleksinden, ne cahil milletiz biz diye dövünmekten kurtaracak güzel(!) gelişmeler de oldu ama bu konuda(!)

 Artık Avrupa Parlementosu’nda, Batı Basınında da görüyoruz bu tür lafları: “TİYATRO BUNLAR!”

Hep öyledir ya; derdini anlatacak en doğru kelimeyi bulamıyorsan, kelime dağarcığın yetmiyorsa eğer, hele haddini bilip susmayı da beceremiyorsan, her naneyi bilirim ben havalarından vazgeçemiyorsan sallarsın ortaya karışık… Ha roket, ha kız kaçıran… İkisini de kıçından ateşlemiyor muyuz canım işte.

Oysa Guy Debord 60’lı yılların sonlarında “Gösteri Toplumu” nu yazdığında bir seçenek sunmuştu bize. Kurgusal ve/veya göz boyamaya yönelik hareketlerle karşılaştığımızda, Debord’un hediye ettiği bu kavram aslında hepsinin içinde en havalısı olabilirdi: 

“Gösteri bunlar”… 

Hatta bunun “Bana şov yapma” varyantı da kullanılırdı bir aralar. Ama o da havalı değil. Ne öyle o, “Bana şekil yapma” der gibi…  

Gösteri… Konuya hakim bir uzman kişi, gerçek bir entelektüel gibi görünmemize yetmez bu da… 

Hem ayrıca ha Gösteri, ha Tiyatro… İkisini de kıçından ateşlemiyor muyuz canım işte!

Federico Garcia Lorca’nın sözlerini hatırlıyorum: “Tiyatro, bir ülkenin yüceldiğini ya da çöktüğünü gösteren bir barometredir.” diyor Lorca. Ama bu söz yanıltmasın sizi. Bu öyle “Tiyatro İyidir” gibi, kavramlarının içini boşaltan türden bir cümle değil. Tiyatronun varlığını yeterli gören bir girizgah da değil bu. Şöyle devam ediyor Lorca: “Duyarlığı olan, doğru yöne yönelmiş bir tiyatro bir halkın duyarlığını birkaç yıl içinde geliştirebilir; buna karşılık uçmaya yarayan kanatları at tırnağına dönüşmüş, yani soysuzlaşmış bir tiyatro bütün ulusu hantallaştırır ve uyuşturur.” 

Yoksa kürsüden “Bana tiyatro yapma” diye bağıran adam haklı mı? Yoksa kastettiği tiyatro, bu soysuzlaşmış tiyatro mu? Ne çok isterdim evet diyebilmeyi. 

Düşünsene, milletvekili kürsüden eleştiriyor: Halka sırtını dönmüş, onun nabız atışlarını yüreğinde duymayan bir tiyatroyu istemiyoruz. Böyle yapacaksan eğer; TİYATRO YAPMA!”  Rüya gibi…

Yüzyıllar öncesinde cadı alevlerinde yakıyorlardı oyuncuları. Yakın zamana kadar şahitlikleri kabul edilmiyordu. Boşuna mıydı bunlar(!) Bugün hala oyuncu olmak istediğini söyleyen bir gence önce bir mesleğin olsun denmiyor mu? 

Peki ama soysuzlaşmak denilen canavar, tiyatro sanatını yutarken, oyuncuları dışarda bırakma nezaketi(!) gösteriyor olabilir mi? 

Çetrefilli sorular… 

Yanıtların peşine düşmek için, hiç de çetrefilli olmayan basit, açık ve anlaşılır bir başlangıç sorusu var elimde: Eric Morris’in oyunculuğa giriş niteliğindeki kitabının adı sizce niye “LÜTFEN ROL YAPMAYIN” olabilir acaba? 

Oyuncu rol yapmayacak da ne yapacak peki? Oyuncunun yaptığı rol değilse, günlük yaşamda biz ‘gerçek’ insanların yaptığı ne o zaman?

Kimbilir, belki de “rolünü yaşıyordu adeta” ezberinden ya da “beğendim/beğenmedim” yüzeyselliğinden sıyrılıp, oyunculuk hakkında ince ince konuşmanın zamanı geldi de geçiyor.

Belki o zaman anlamaya başlar insanlar rol kesmekle tiyatro yapmak arasındaki farkı. 

Oyunculuğun yürek yatırmak demek olduğunu anlamayan, bilmeyen insanlara çok da kızmamak gerektiğini düşünüyorum artık. Hatta aslında ortak bir noktamız var. “Gerçek hayat”ta da tiyatroda da rol kesenleri sevmiyoruz biz.

Keşke biraz daha gayret etsek kavramları yerli yerinde kullanmak için. Dünyadan yükselen bu uğultunun gerçek sebebi olan kafa karışıklıklarımız biraz olsun sükuna erer belki o zaman.

Aksi halde bu kısır tartışmalarla ömür tüketmeye devam edeceğiz, görünen o.

Bugün tiyatro olacak tartışma konumuz yarın belki futbol.

Sahi neden bunu da kullanmıyor siyasetçi:

“Futbol bunlar!” ya da… “Bana futbol oynama!”

Öyle ya siyasetçilerin birbirlerine ve toplumlara attığı bunca çalım düşünüldüğünde tam da yerine oturmaz mı bu ifade? “Ben çalım yemem” demiş olmak da yeterince havalı değil mi?

Yok değil. Tiyatro daha havalı!

Yanlız şöyle bir küçük sorunumuz var:

Lorca’nın tarif ettiği tiyatro pratiğinin içinde devinen hiçbir oyuncu seyircisine ne çalım atar, ne de çalım satar. Onun yaptığı hayat denen topu getirip önümüze koymaktır. Sonrası size kalmış.

YILDIRIM FİKRET URAĞ

Oyuncu, yönetmen, eğitmen

Mayıs 2012-Ocak 2022

 

2

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku