“Ve bu trajik oyunun seyircileri…
Zamansız karanlık mezarlarında boğuldular.” (1)
28. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 18-19 Kasım 2024 tarihlerinde Berlin Schaubühne Tiyatrosu tarafından sahnelenen, Thomas Ostermeier‘in yönettiği III. Richard oyunu bize yaşadığımız dünya ve kendimize dair ne söylüyor ya da söylemiyor? Ostermeier‘in yorumu, tüm dünyada aşırı sağın yükseldiği bir zamanda ‘politikadan uzaklaştırılmış’ bir Richard yorumu mu? (2)
Oyun, metnin kısaltılmış haliyle 2,5 saat arasız bir şekilde oynandı ve bu süre zarfında festivalin diğer oyunu Hamlet’te olduğu gibi, en azından salon kısmından kimse oyunu terk etmedi.
Oyun herkesin çok şık ve günümüz kıyafetleriyle giyindiği bir parti sahnesi ile başlıyor. Sonrasında Richard “Mutsuzluğmuzun kışı, York’un bu güneşiyle, parlak bir yaza çevrildi şimdi.” sözleriyle başlayan monoloğunu sahnenin ortasında yukardan salınmış bir mikrofona konuşarak oynuyor. Richard’ın aşağıdaki sözleri içeren monoloğundan itibaren, fiziksel görünüşünden ötürü kendisini dışlanmış hissettiğini, bu yüzden kötülük yapmaya karar verdiğini öğreniyor ve sonra da yaptığı tüm kötülükleri büyük bir keyifle izliyoruz:
Ancak yarım yamalak yapılıp,
Vaktinden önce yollanmışım bu dünyaya.
Vücut desen çarpık, kusurlu, eksik.
Öylesine biçimsiz, öylesine başkayım ki herkesten, yanından topallayarak geçtiğim köpekler havlıyor bana.
Flütlerin çalındığı bu uyuşuk barış zamanında eğlendirecek ne var beni?
Güneşte gölgemi seyredip çarpıklığımı kurmaktan başka. Hoş geçirtecek bir sevgiliden yoksunumun madem
Ben de bu günlerin boş zevklerine tükürüp
Düzenler kurar, kötülüğü uğraş seçerim. (3)
Lars Eidinger, bu giriş tiradından sonra, sahnede canlı icra edilen müthiş bir rock müzik eşliğinde, bir rock star gibi seyircinin üzerine uçup bir nevi stagediving yapıyor. Oyun boyunca Richard’ı kral olma yolunda önüne çıkabilecek tüm engelleri yok etmeye, bu uğurda kendisine fayda sağlayabilecek herkesi riyakarlığıyla yanına çekmeye çalışırken izliyoruz.
3. Richard, işe kralı öldüreceği söylentisini çıkarıp, kralın kardeşi Clarence’ı zindana yollatarak başlıyor. Daha sonra, Lady Anne ile Richard’ın sahnesinde, babası ve kocası 3. Richard tarafından öldürülen ve haliyle ona karşı kin ve öfke duyan Lady Anne’in Richard ile evlenmeye nasıl ikna olduğunu izliyoruz. Richard’ın, Lady Anne’in babasının naaşı önünde, ilân-ı aşk ettiği sahne esnasında soyunmasının da (Almanya’da tamamen soyunup çırılçıplak kalmasına rağmen, İstanbul’da ‘sansürlü‘ gerçekleşiyor bu sahne) O’nun. manipülasyonlarını güçlendiren, şok edici, kafa karıştırıcı bir öğe olduğunu vurgulamak gerek. (4) Oyunculuk eğitimim esnasında bu sahneyi çalışırken, Lady Anne’in 3. Richard ile evlenmeye nasıl ikna olduğunu anlamakta zorlandığımı hatırlıyorum. Fakat, Ostermeier rejisiyle izlerken Richard’ın manipülasyonlarını sorgulamaktan uzak bir pozisyonda olduğumu fark ettim.
Richard, Lady Anne sahneden ayrıldıktan sonra onunla ilgili kötücül planını seyirciyle paylaşmaktan çekinmez: “Bir kadına bu durumda aşk ilan edilmiş midir hiç? Bir kadın bu durumda kazanılmış mıdır hiç? Onu elde edeceğim ama uzun zaman tutacak değilim.” Richard karakteri yaptığı kötülüklerden aldığı zevki sürekli seyirciyle paylaşır. Açılış replikleriyle birlikte seyirciyle kurduğu bağı, sadece yalnızken değil, diğer karakterlerle birlikteyken de canlı tutar. (5) Lars Eindinger‘in seyirciyle kurduğu bağın çok güçlü olması, seyircinin Richard’ın yaptığı kötülüklere karşı aldığı pozisyonu da karmaşıklaştırmaktadır. Bu ‘güçlü bağ’ın kaynağı için Eindinger‘in oyunculuğa ve karaktere bakışına değinmenin faydası olabilir: “Oyunculukla ilgili başkası olmak veya herhangi bir şeye dönüşmek gibi bir yanlış anlaşılma var. Ama bence oyunculuk kendin olmakla ve kendini daha iyi anlamakla alakalı. Maske takmak değil, maskenin düşmesine izin vermekle ilgili.” (6) Oyuncu, bu karakter le empati kurmaya çalışırken zorlanıp zorlanmadığı ya da katliamcı faşist lider prototiplerinden faydalanıp faydalanmadığı sorulduğunda; Richard’ın acımasız, vicdansız ve yalancı bir karakter olmasına rağmen etrafındaki insanları nasıl kolaylıkla manipüle edebildiğini vurguluyor. Bu duruma Richard’ın kendisinin bile şaşırdığını belirten oyuncu, “Bana göre faşist liderler dünyanın en büyük sorunu değil. Onlar için oy veren bizler, yani halk, sorunun ta kendisiyiz.” (7) diyor.
Belediye başkanının Richard’a krallık teklifi için geldiği sahnede seyirci kendisini, kral olmak için herkese kötülükler yapan 3. Richard’a “böyle işin içine tükürürüm” demek yerine, onu kral olması için desteklerken ve tezahürat ederken buluyor. Peki, seyirciyi bu noktaya getiren sadece Lars Eindinger’in kurduğu güçlü bağ mı, yoksa insanın kötülüğe teşne karanlık tarafı mı?
Bu bağlamda, kendisinden de izin alarak, oyuna mesafeli duran ve yüksek beklentisini karşılamadığını düşünen (ve oyunu balkondan izleyen) bir seyirci yorumunu paylaşmak istiyorum: ‘Ben oyunda iş yerinde bol bol kötülük yaparsam ne kadar eğleneceğimi hayal ettim, o açıdan sağaltıcı oldu.’ Richard’ı Hitler figürüne dönüştürmenin kolay bir çözüm olacağını söyleyen Ostermeier, “Bu kötüdür, faşizmdir dediğinizde kim kendisini faşistle özdeşleştirir? Neredeyse hiç kimse. Ben yalnızca, yaptığı kötülüklerden dolayı mutlu olmam için beni baştan çıkaracak kadar zarif bir karakterle ilgileniyorum. Ve bu çok korkutucu” (8) diyor. Korkutucu olduğuna katılıyorum ve bu yazıyı yazmamdaki en büyük motivasyon da bu oldu zaten.
Ostermeier, oyunun nereden izlendiğinin de seyircinin deneyimini etkilediği üzerinde duruyor. Joseph Pearson isimli bir tarihçi Ostremeier ile yaptığı röportajda şöyle diyor: “Thomas beni sahnenin altında, üstünde ve göz hizasında bulunan koltuklara oturttu. Oyunculara karşı alternatif olarak kendinizi güçlü ya da aşağılanmış hissedersiniz, ancak her zaman samimi olursunuz, çoğu zaman onların nefeslerini duyacak kadar yakın olursunuz. Aşağıdan bakınca Tanrı gibi görünüyorlar, yukarıdan bakınca onlara acıyabilirsiniz. Ama nereye oturmalı?” Bu soruya Ostremeier’in cevabı “İki kez gelmeniz gerekecek” oluyor. (9)
Ostermeier bir başka röportajında ise; “Tüm karanlık arzularımızı sahnede somutlaştıran ve uygar dünyamızda yapmamıza izin verilmeyen her şeyi bir oyunda canlandırmak için seyircilerin arasından gönderilen bir karakter fikri oldukça etkileyici. Bu, Richard’a ilk yaklaşımımı etkiledi ve oyunu yönetmemdeki ana motivasyonlardan biriydi: Richard, dolaylı olarak, yapmayı çok istediğimiz ama asla yapmamamız gereken her şeyi dışa vuruyor. Richard’ı çok sevimli ve çekici bir karakter olarak görüyorum.” (10) diyor. Ostermeier‘e göre:
“Faşizmin kötülüğünü göstermek için 3. Richard’ı sahneye çıkarmaya hiç gerek yok. İlginç olan, onun ahlak dışı aşırılığının bizim kendi şehvetimizi, kendi arzumuzu tetiklemesi ve dolayısıyla eser seyircileri o kadar rahatsız etmeli ki onlar da bir günlüğüne Richard olmayı, medeniyetin bize dayattığı her türlü engelden kurtulabilmeyi ve herhangi bir utanç ve mahcubiyet duygusunu görmezden gelebilmeyi dilesin. 3. Richard’ı izlemenin gerçek dehşeti, gördüğümüz şeyin aslında içimizdeki uçuruma bir ziyaret olduğunun farkına varılması olmalıdır.” (11)
Evet, tüm dünyada aşırı sağın yükseldiği, haklarımızın, özgürlüklerimizin gasp edildiği, toplumsal yaşamın her alanında kriz yaşadığımız ve mücadele verdiğimiz bir dönemde; yönetmenin “yaptığı kötülüklerden dolayı mutlu olmamız için bizi baştan çıkaracak kadar zarif bir karakter” yaratma seçimi bize ne söylüyor?
Jacques Rancière, Özgürleşen Seyirci kitabında icra edilen gösteriyi izleyenin de icracı kadar aktif bir eylem içinde olduğunu vurguluyor. Rancière, bunun gösteriye mesafeli bir konumda olmak suretiyle gerçekleşebileceğini ifade ediyor:
“Bakma ile eylemde bulunma arasındaki karşıtlığı sorguladığımız zaman; yani söyleme, bakma ve yapma arasındaki ilişkileri kuran olguların tahakküm ve boyun eğdirme yapısına ait olduğunu anladığımız zaman başlar özgürleşme. Bakmanın da konumların dağılımını ya teyit eden ya da dönüştüren bir eylem olduğunu anladığımız zaman gerçekleşir. Seyirci de eylemde bulunur, tıpkı öğrenci veya bilgin gibi. Gözlemler, seçer, karşılaştırır, yorumlar. Gördüğünü, diğer sahnelerde, başka yerlerde gördüğü başka şeylerle ilişkilendirir. Karşısında duran şiirin öğeleriyle kendi şiirini oluşturur. Seyirci, icrayı kendi usulünce yeniden oluşturarak katılır icraya; örneğin, yaşam enerjisinden saf bir görüntü yaratmak ve bu saf görüntüyü okuduğu veya hayal ettiği, yaşadığı veya uydurduğu bir hikâyeyle ilişkilendirmek için, icranın iletmesi beklenen yaşam enerjisinden kendini koruyarak yapar bunu. O halde seyirciler, hem mesafeli seyirci hem de kendilerine sunulan gösterinin etkin yorumcularıdır.” (12)
Bu durumda oyun; tam da seyircinin mesafelenmeden kendi karanlık uçurumunu ziyaret etmesini istiyor. Yani Richard’ın yaptıklarından tıpkı onun gibi keyif almak veya onun gibi olmaya özenmek gibi… Burada önemli olan, bu karanlık uçurumun toplumsal hayatın nerelerinde zuhur edebileceğine, hangi düşünce ve davranış kalıplarını besleyebileceğine bakabilmektir ki, bana kalırsa oyunun politik rezonansı da tam buradadır. Theodor W. Adorno, 1967’de verdiği konferans sunumu için “Yani hanımlar beyler, rejim yıkılmış olmasına rağmen, faşist hareketlerin yeşermesi için gerekli önkoşulların, doğrudan siyasal düzeyde olmasa da, toplumsal düzeyde bugün de eskisi gibi devam ettiğinden yola çıkıyorum.’ diyor. (13) Volker Weiss ise, bugünden bakarak Adorno’nun metnine dair sunuş yazısında şöyle diyor: “Hak eşitliğinin sağlandığı günümüzde, kadın düşmanı veya homofobik ajitasyonların olağanüstü çekicilik kazanması ya da bu seküler çağda dini köktenciliğin bir Rönesans yaşaması, elde edilmiş kazançlara bakarak uygarlığın emniyette olduğunu varsaymanın ne kadar yanıltıcı olduğunu göstermektedir.” (14)
Sonuç olarak: Medeniyetle bağımız zayıflıyor mu? Nerelerde, hangi alanlarda hangi zamanlarda zayıflıyor? Bunların farkına varabiliyor muyuz? Bunlar, üzerine düşünülmesi gereken önemli sorular olarak karşımıza çıkıyor.
ZUHAL GÜRELİ
Kaynakça:
1 Joseph Pearson, “Celebrating Evil: Richard III at the Schaubühne: A Conversation with Thomas Ostermeier”, https://www.schaubuehne.de/en/blog/celebrating-evil-richard-iii-at-the-schaubuehne.html (Erişim Tarihi: 05.12.2024).
2 Michael Billington, “We’re in crisis – so why has Ostermeier stripped Richard III of politics?” https://www.theguardian.com/stage/2017/feb/17/ostermeier-richard-iii-politics-thomas-barbican-lars-eidinger (Erişim Tarihi: 05.12.2024).
3 William Shakespeare, III. Richard, çev. Berna Moran, (İstanbul: Adam Yayınları, 1992), 24.
4 Clive Paget, “Richard III (Schaubühne Berlin, Adelaide Festival)”, https://limelight-arts.com.au/reviews/review-richard-iii-schaubuhne-berlin-adelaide-festival/ (Erişim Tarihi: 05.12.2024).
5 İbrahim Alp Okur, Banu Ayten Akın, “Kötülüğün Doğasından Doğanın Kötülüğüne: Bir Kötülük Sorunu Olarak III. Richard”, Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, 30 (2022): 1192. https://doi.org/10.21602/sduarte.1178139 (Erişim Tarihi: 05.12.2024).
6 Özlem Öçalmaz, “Bir Başarısızlık Kültürüne İhtiyacımız Var”, Milliyet Sanat, 787 (2024): 59.
7 Öçalmaz, “Bir Başarısızlık Kültürüne İhtiyacımız Var”, 59.
8 Pearson, “Celebrating Evil”, https://www.schaubuehne.de/en/blog/celebrating-evil-richard-iii-at-the-schaubuehne.html.
9 Pearson, “Celebrating Evil”, https://www.schaubuehne.de/en/blog/celebrating-evil-richard-iii-at-the-schaubuehne.html.
10 https://www.bbc.co.uk/programmes/articles/4WLRvKVB8VxBBdhjyXmf9HL/richard-iii-at-the-edinburgh-international-festival-directed-by-thomas-ostermeier (Erişim Tarihi: 05.12.2024).
12 Jacques Rancière, Özgürleşen Seyirci, çev. E. Burak Şaman, (İstanbul: Metis Yayınları, 2010), 18-19.
13 Theodor W. Adorno, Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri ve Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?, çev. Şeyda Öztürk, Tarhan Onur (İstanbul: Metis Yayınları, 2020), 31.
14 Adorno, Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri ve Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?, 25.