Bazan düşünüyorum: Türkiye, Ortadoğu bataklığına sürüklenmiş batıyor. Bizim kuşağımız yavaş yavaş bu dünyadan göçüyor. Bataklığa sürüklenmiş bir teknede, hayatının son demlerini yaşayan biri olarak; Türkiye’nin tiyatro meseleleri üzerinde tartışmak, didişmek ne kadar anlamlı?…
Ama her defasında kendi sözüm zıplayıp karşıma geçiyor: “Umut, salt bizim kendi yaşam süremizi kapsayan sığınağımız değil; gelecek kuşaklar için temiz tutmamız gereken silahtır.”
O nedenle şimdi İzmir Şehir Tiyatrosu’nun tarihi ve geleceği ile ilgili umutsuz gibi görünen bir konuyu ele alıyorum. Türk tiyatro tarihi, bir sürecin aydınlatılmasını bekliyor. Tiyatro tarihi ile, kent tarihi ile ilgili yalın bir soru: Büyükşehir Belediye Başkanı Tugay’ın direktifi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Yönetmeliğini hazırlayan kurul, kimlerden oluşuyordu?
Soruyu ben de çeşitli vesilelerle sormuştum ama, değerli Yıldırım Fikret Urağ, çok yalın biçimde bu konuya parmak bastı:
“Duvara karşı bir kere daha soralım:
1- Genel Sanat Yönetmeni’ni görevden aldınız anladık. Yönetmeliği bir öncekinden
çok daha gerilere düşürecek şekilde neden değiştirdiniz?
2- Yeni yönetmeliği kimler hazırladı?
Efendim?
Haa.. Anladım.
Tısss…”
Takiyüddin Efendi’nin Tophane’de kurduğu ilk rasathane, Şeyhülislam Ahmed Şemseddin Efendi’nin Sultan III. Murad’a mektup yazarak verdiği fetva ile, 21 Ocak 1579’da, top ateşiyle yakılıp yıkılmıştı.
İzmir Şehir Tiyatrosu, Türk tiyatrosunun ilk sanatsal özerklik laboratuvarıydı. Şu son yönetmelikle yakılıp yıkıldı. Tepesine bir vesayet kurulu yerleştirilip TOKİ zihniyetine sürgün edildi. Yetmedi, siyasete ve bürokrasiye memur kılındı. O da yetmedi, diplomalı ile diplomasızı eş tutan kitle kuyrukçuluğuna kurban edildi. Tiyatronun öz erki çiğnendi; makam-mansıp meraklısı vasatlığa ve kof ezberlere yeniden alan açıldı…
Fetvayı kim verdi, fermanı kim buyurdu, orası oldukça bulanık. Çünkü ne yazık ki bu işte anlamsız ve ayıp gizlilikler yaşandı. Yönetmelik, Kurum’dan bile gizli tutuldu. Demiyoruz ki, alanlarda tartışılsaydı. Ama Kurum’un temsilcisi bulunabilirdi. En azından Kurum’dan görüş sorulabilirdi. Böylesine darbe planlarını andırır bir atmosferde yürütüldü ve sonunda sünnet düğününü andırır biçimde “Oldu da bitti maşallah” nidaları eşliğinde, yıkım şenliği havasında bir yönetmelik çıkıverdi ortaya.
Ama bir soru, hâlâ havada asılı duruyor: Bu yeni yönetmeliği hazırlayanlar, neden devlet sırrı gibi gizleniyor? Böyle gizli tutulması, kamuoyundan ve Türk tiyatro çevrelerinden saklanıyor olması, doğal ki aklımıza hiç de olumlu şeyler getirmiyor. Çünkü suçlar ve kabahatler gizliliğe muhtaçtır. Hizmetler değil.
İzmir Şehir Tiyatrosu, artık yeni, -ama felâket geri- bir yönetmelikle yürüyecek. Ama biz tiyatrocuların odaklanmamız gereken soru, süreçteki gizlilik. Bu gerilemenin fotoğrafı, ancak gizli parçaları aydınlığa çıkarabildiğimiz zaman tamamlanacak. Ve ancak o zaman bu gerici zihniyetin kurmaylarını görmüş olacağız. İlkesizlik pek de öyle gizli kalamıyor; adım adım, adam adam dökülüyor ortaya…
***
Gelin, mantık yürütmeye çalışalım: O yönetmelik işinde, -öyle yahut böyle- konuşulmuş, tartışılmış, çaba harcanmıştır, değil mi? İnsan, iyi bir iş çıkarıldığını düşünüyor ise, katkısıyla övünebilir. Sonucu da savunabilir. Yapıcılardan herhangi biri neden ortaya çıkıp da, yaptıkları işi savunamıyor? İçin için kötü bir iş yaptıklarını biliyorlar da, onun için mi savunamıyorlar? Aslında bence sonuç kötünün de kötüsü ama; benim bu görüşüm, iyi iş yaptığına inanan, vicdanı rahat bir insanı niye ırgalasın? Çık, övün, savun! Neden bu mahcubiyet?
Orada bir ya da birkaç tiyatrocu var idiyse; o yönetmelik silah zoruyla imzalatılmamıştır herhalde, değil mi? Öyleyse bu işin failleri, neden bir gizlilik perdesi arkasına saklanıyor? Neden tek bir tiyatrocu çıkıp da şunu söyleyemiyor: “Ne var? Yönetmelik şu, şu, şu insanlardan oluşan bir kurul tarafından oluşturuldu. Ben de o ekipteydim. Ayrıca yaptığımız işten de gurur duyuyorum.” Acaba hiç biri yaptıkları işten gurur duymuyor mu?…
Yoksa gizlilik konusunda emir mi aldılar? Eğer öyle ise, bürokratların buna uymak zorunda olduklarını biliriz, anlarız. Ama diğerleri, yani -var idiyse- sanatçılar, hangi ahlâk ile, hangi terbiye ile, hangi aydın sorumluluğu ve hangi sanatçı duyarlılığı ile böyle bir gizlilik emrine boyun eğdiler? İşgâl İstanbul’undan Anadolu’ya silah kaçırmıyorlar ya? Ayşe’yi tatile çıkarmak gibi bir gizliliği de yok işin. Altı üstü melamin bir yönetmelik. Sanatçının, siyasetin emir eri rolüne girmesine değer mi? Günün birinde ortaya çıkarsa; can sıkıcı, yüz kızartıcı bir durum olmaz mı?…
***
Görülüyor ki bu iş biraz alengirli. Dedektif tutacak ya da polisiye roman yazacak halimiz yok ya; biz de uygar bir biçimde soralım. Kimden başlayalım sormaya? Herhalde öncelikle en yetkili ağız olan Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tugay’dan başlamak doğru olur. Kendisinin, -ister bürokrat, ister sanatçı olsun- bu çalışma grubunda yer almış; katkı koymuş insanları, kamuoyundan gizlemek gibi bir düşüncesi, bir tercihi olamaz; değil mi?
Evet, en yetkili ağıza soralım: Sayın Başkan, saydamlık-paylaşımcılık adına, iletişim-etkileşim adına, katılımcılık-paydaşlık adına, değişimcilik-dönüşümcülük adına, sivil toplum, kentin bileşenleri, demokratlık adına, yetmezse Allahlillah aşkına; o yönetmeliği kimler hazırladı?…
En uzak ihtimal, -dilim varmıyor ama- o kurulun sadece üç-beş bürokrattan oluşmasıdır. Biliriz, ete de süte de maydanoz koymaya hevesli, işgüzar bürokratlar vardır. Buna kendilerini yetkili görme gafletine düşebilirler. Yine de sayın Tugay’ın bunlardan birkaçını toplayıp tiyatroya yönetmelik yaptırdığını düşünmek, pek saçma kalıyor. Ola ki gerçekten böyle bir saçmalık oluştu ise; bu, yüzyılın felaketi ödülünü hak eder vallahi. O durumda buna yol veren Başkan’a da, etrafında dolaşan danışmanlara da, göz yuman sanatçılara da, yeltenen bürokratlara da “Yangınlar yetmedi, İzmir’i bir de siz yaktınız arkadaş!” diyesimiz gelir.
***
Yok, biz yine de mantık yolunda kalmaya çalışalım.
Yönetmeliğin değiştirilme sürecinde, “Elbet bazı tiyatrocular da bulunmuş olsa gerek” diye düşünmemiz gerekiyor. Yani bazı bürokratlar bulunsa da, mutlaka bir kaç tiyatrocunun ya da tiyatrocu geçinen birilerinin olmuş olması gerekiyor. Belki sayın Başkan, “Kimlerle yönetmelik yapabiliriz?” diye bürokratlarına sormuş olabilir. Bürokratları da “Efendim, bu yönetmelik konusunda bazı operasyonlara -darbe diye okunur!- yeltenmiş bir grup var. Uygun görürseniz, onlarla çalışalım” demiş olabilirler.
Bürokratlardan bir medet bekleyemeyeceğimize göre; sorumuza bir yanıt bulmak için, yönetmelik düşkünü bu gruba yönelebiliriz.
O grup kimlerden oluşuyor? Tiyatronun kuruluşunda -doğal ki farklı ölçeklerde- fikir üreten, emek veren bir grup var: Zeynep Altıok Akatlı, Orhan Alkaya, Eren Aysan, Cezmi Baskın, Bilgehan Oğuz ve Levent Üzümcü’den oluşan Kurucu Danışma Kurulu. Başlangıçta Hülya Nutku ile ben de vardık. Hülya rahmetli oldu, ben de galiba düşman? Kalanlar kemik bir grup. Görevi sona erdikten sonra da ısrarla tiyatroda söz sahibi olmak isteyen, kendini bir yönetim organı olarak tiyatronun tepesine oturtma şehvetine kapılmış bir grup. O kadar ki 8 ay önce bir yönetmelik darbesine girişmişlerdi. Kurum olarak İzmir Şehir Tiyatrosu’nu, tiyatronun Yönetim Kurulu’nu, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ni hiçe sayarak; gizlice bürokratlarla oturup, yönetmelik darbesine yeltendiler. Meclise kadar gitti ve oradan püskürtüldü. Milattan önce falan değil, daha 8 ay önce.
Dikkati çeken bir tutumları da şu: Gizlilik içinde yürüyen bu süreç boyunca, yönetmeliğe ve yapılışına dair iddia, eleştiri ve sorularım/ız oldu. Aralarından cevap verebilen biri kişi çıkmadı. Saman altından su yürütür gibi, sessiz, sinmiş bir halleri var. Biliyorum, kimse bana hesap veya cevap vermek zorunda değil. Ama ben sokaktaki vatandaştan söz etmiyorum ki. Dördü eski, ikisi de eski/yeni Danışma Kurulu Üyelerini, Başkan’ın etrafında fır dönen iletişim uzmanı, yazar, dramaturg, şair ve tiyatrocuları kastediyorum. Sorumlulukları bana değil, Türk tiyatrosuna karşıdır.
Evet, dişleri hırsla kenetlenmiş, İzmir Şehir Tiyatrosu’nda pozisyon arayan bu gruba soralım. Hele ki aralarından Zeynep Altıok Akatlı ve Orhan Alkaya, İzmir Şehir Tiyatrosu’nun öz erkine nanik yaparcasına, yeni yönetmelikle tiyatroya yamanan Danışma Kurulu’nda sırıtıyorlarsa! Hele ki Levent Üzümcü de yeni dönemde Genel Sanat Yönetmeni adaylarından biri ise! Sorumuz, daha bir anlam kazanır… Düşünün, bunların yönetmelik darbesi iştahı, demokrat kimliklerini ateşe atacak kadar gözlerini karartmıştı.
Kurucu -ve fakat maalesef sonra darbeci- Danışma Kurulu’nun üyeleri sayın Zeynep Altıok Akatlı, sayın Orhan Alkaya, sayın Eren Aysan, sayın Cezmi Baskın, sayın Bilgehan Oğuz ve sayın Levent Üzümcü’ye kamuoyu önünde soralım o zaman:
Şu son yönetmelik manevrasında, hanginiz vardı, hanginiz yoktu?…
Türk tiyatro tarihi, sizden bu medenî cesareti göstermenizi bekliyor… Bunun sonsuza kadar gizli kalabileceğini sanmıyorsunuz değil mi?…
Bir ses çıkacak mı dersiniz?…
***
Biz yine de umudumuzu tüketmeyelim.
Bir de yeni oluşmuş bir Danışma Kurulu var. Şu isimlerden oluşuyor: Cem İdiz, Efdal Sevinçli, Hakan Dündar, Kadir Çevik, Müjdat Albak, Nazan Kesal, Orhan Alkaya, Semih Çelenk, Tamer Levent, Zeynep Altıok Akatlı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Pınar Okyay.
Bu Danışma Kurulu, Başkan’a ve İzmir Şehir Tiyatrosu’na katkılar sunacak, yönlendirme, eleştiri, önerilerde filan bulunacak. Gerçi daha kapaktan en önemli görevleri, Başkanlık tarafından baypas edilmiş bulunuyor. Yönetmelik eleştirimde belirtmiştim, hatırlayalım: Genel Sanat Yönetmeni adaylarını tek tek değerlendirecekler ama, eleme, süzme, önerme gibi bir yetkileri, bir katkıları yok. Başkan adaylar arasından kafasına göre bir kanka seçip atayabilir. Yani işin o cephesinde düpedüz göstermelik bir görev. Bu türden bir konu mankenliği de yetişkin tiyatro insanlarımızın ilgisini çekebiliyor demek?
Geçelim, benim derdim yeni Danışma Kurulu Üyelerine çatmak değil. Umarım İzmir Şehir Tiyatrosu’na olumlu katkıları olur. Bu katkılar arasına ben de bir küçük rica katmak istiyorum. Ricam küçük ama, gündemde ilk sıraya alınması da bir başka ricamdır. Şöyle:
Sayın Başkan’dan rica edin, o yönetmeliği hazırlayan ekibi, kamuoyuna açıklamasını sağlayın. Bu gizliliğin, ‘demokratik yaklaşım’ ile bağdaşmadığını, ‘yönetimde saydamlık’ ilkesine yakışmadığını, ‘sanat alanında demokratikleşme’ ile örtüşmediğini, ‘katılımcılık’ ile buluşmadığını, sayın Başkan’a anlatın. Hem sonuçta Danışma Kurulu’ndaki seçkin insanlar olarak, siz de bu yönetmeliğe göre görev yapacaksınız. Sizi de bağlayan, hattâ bu Kurul’u icadetmiş olan o yönetmeliği kimlerin yaptığını bilmeyi elbet siz de istersiniz. Sizin de hakkınızdır. Üstelik bu açıklamayı, bu kurumun çalışanlarına, sanatçılarına borçlu değil misiniz? Onlar başkana soramayabilirler. Ama bu Kurul, bir nevi aracılık görevi yaptığına göre, kurum adına bu bilgiyi öğrenip paylaşmanız gerekir.
***
Sayın Başkan,
sevgili Kurucu/Darbeci Danışma Kurulu Üyeleri ve
saygıdeğer yeni Danışma Kurulu Üyeleri!
Tiyatromuza emeği geçmiş bir yurttaş olarak, hepinizi şeffaflığa çağırıyorum: Tiyatro tarihimizle ilgilidir, gizli kalamaz. O yönetmeliği hazırlayan ve katkıda bulunan insanların adları açıklansın lütfen.
YÜCEL ERTEN
İzmir, 24 Ağustos 2024