Yücel Erten yazdı: “Oyun Yapamadık, Meddah Verelim?”

editor
3,8K Okunma

50 oyuncuyla 50 sınıfa dağılıp, ilkokul çocuklarına masal yoluyla enginarı, pırasayı ve tiyatroyu sevdireceklerdi. Bunu Levent Üzümcü birkaç kez söyledi. Söylemedi mi?…

Tır dorsesinde Maraş, Adıyaman ve Hatay’a tiyatro taşıyacaklardı. Bunu da söyledi. Belki siz duymadınız ama, söyledi işte.

Belki hatırlayacaksınız; esnaf lokantaları yarışması falan da düzenlemek istiyordu. Hattâ limanı da Alsancak’tan başka bi yere taşıma projesi vardı.

Ben uydurmuyorum; bunların hepsini İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü söyledi.

Ama bütün bunların yerine şıpın işi dekorcudan rejisör, öğretmenden dramaturg yapıverdi.

Sezonun yarısına gelindi; İzmir Şehir Tiyatrosu, 4 ayda 1 oyun çıkaramadı.

36 oyuncunun 30’u, 4 aydır  boş gezenin boş kalfası. Dostlar alışverişte görsün diye arada toplanıp oyun okuyorlar. Bugüne kadar yeterince okumadıkları anlamına mı geliyor, bilmiyorum?

‘Bunları yazdın’ diyeceksiniz. Buyrun size o zaman taze yumurtlanmış bir cevher, manzarayı tamamlasın:

*** “(…) bir meddah çalışmamız da var. Tek kişilik bir gösteri olduğu için meddah gösterisi, bir de izleyeni olsun diye tiyatronun bütün aktörlerini birbirleriyle eşliyorum. Bir yönetmen, bir diğeri oyuncu ve tam tersi oluyorlar. Meddah gösterisi hazırlıyorlar. (…) Türkiye Kahveciler Kıraathaneciler ve Büfeciler Federasyonu ile bir araya geliniyor, muhtarlarla konuşuluyor. (…) Bu etkinliği her yere ulaştırmaya çalışıyoruz. Çünkü elimde bu işi yapacak, yapmaya gönüllü, hepsi akademik 56 meslek emekçi kardeşimiz, arkadaşımız var. Bunu hep birlikte yapacağız. Düşünsenize iyi bir organizasyon halinde bir günde 56 köy kahvesi demek.” (İlkses Gazetesi 29 Kasım 2024) ***

Şimdi de Türkiye Kahveciler Kıraathaneciler ve Büfeciler Federasyonu ile ve muhtarlarla görüşüyorlarmış. İyi bir organizasyonla, bir günde 56 köy kahvesinde 56 meddah oynatabileceklermiş. Bu da Üzümcü’nün torna tezgâhı cinsinden son hayali.

Danışma Kurulu uykusundan uyanıp, oyun üretilmediği yönünde bir uyarıda mı bulundu; bu dibi boş büyüklenme o panik nedeniyle midir; orasını bilemem? Ama öncekiler gibi, bu hayalin de ne sanatsal doğrultusunda, ne de matematiğinde bir tutarlılık var.

‘Meddah’ın ne olduğunu bilmiyor olabilir mi? Meddah, yüksek yetenek, yoğun emek ve olağanüstü maharet isteyen, özgün bir geleneksel tür. Benim diyen oyuncunun ha deyince yeltenemeyeceği bir çeşit sırat köprüsü.  Günümüze kalmış metinler sınırlı. Yenisini yazmak, her kendini yazar sananın çırpıştıracağı bir hikaye ile olmaz. Her kendini büyük oyuncu sananın, bir makreme ile bir değnek alıp ezberini sahneye boca etmesiyle de olmaz. Işıltısı yüksek ve içtenlikli bir tutum, taklit yeteneği, kişileştirme, üslûp, yöre ağzı, müzikalite ve minimalist çözümlere yatkınlık ister. Özetle, kuyumculuk gibidir, virtüözite ister.

Üzümcü ile yaveri, geleneksel tiyatromuzun dikkatle ve şefkatle korunması gereken bir mücevherini, günlük taze yumurta mı sanıyor acaba? Stand-Up denilen ayaküstü gösteri ile mi karıştırıyor? O bile yüksek beceri ister ya!…

Yasak değil tabii, ama bu alana böyle paldır-küldür girersen; acemilik ve beceri yoksunluğu ile, geleneksel bir değeri yozlaştırmış, sıradanlaştırmış, ayağa düşürmüş olabilirsin. Âdet yerini bulsun diye yapılmış işlerle; bir anlamda genç kuşakların gözünde değer yitimine katkıda bulunmuş olabilirsin.

Dikkatli bir seçimle bu yönde bir model çalışması yapılabilir elbet. Ama o yöndeki birikimleri ve yatkınlıkları tartışmalı 56 kişiden birden, torna tezgâhından çıkarır gibi gelişigüzel ‘meddah’ beklediğinde; ne matematiği tutar, ne estetiği. Boş bir büyüklenme olur.

Korkarım bu havalar, oyun üretmek yerine; içeride sanatçıları meşgul ederek oyalama, dışarıya da tiyatro harıl harıl çalışıyor görüntüsü verme telâşından öte bir anlam taşımıyor.

O zaman insanın şöyle diyesi geliyor: Ulan arkadaş, bu İzmir Şehir Tiyatrosu’nda sürekli havanda su dövülüyor yahu!…

Peki bütün bunlar gerçek mi? Birebir gerçek! İyi de, İzmir’i esir almış vasatlık ortamında, tiyatroda derinlik ve maharet aramayı amaç edinmiş bir sanat yuvası, 6 ayda ne hâle gelmiştir; bu görmezden gelinebilir mi?… Halkın vergileri ile yaşayan bir sanat kurumu, sanata dair her şeyi bu derece hafife alan bir taşeron zihniyetine teslim edilebilir mi?…

Sanatını, mesleğini, emek verdiği kurumunu seven bir insan, bu manzaraya bakınca susabilir mi? Umursamazlık edebilir mi?… Ben edemiyorum dostlar.

YÜCEL ERTEN

İzmir, 6 Aralık 2024

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku