Mustafa Demirkanlı, İzmir Şehir Tiyatrosu üzerine bir yazı yazmış. Bence artniyetli ve demagojik, bu nedenle de çok cılız. Yine de yanıtlayalım. Benimle ilgili bölümünü alıyorum, çünkü ben Demirkanlı’nın yayın organı değilim. Onun sözleri italik dizilmiştir. Yazının başlığı şu:
Elbirliğiyle Yok Edilen Özerklik: İzBBŞT’yi Sarsan “Bizim Darbemiz İyidir” Zihniyeti
Demirkanlı, daha başlıktan içler acısı demagojik niyetini ortaya koyuyor: Amaç, İzBBŞT’nin özerkliğini yok eden vandallarla, özerkliği savunanları aynılaştırmak, eşdeğer tutmak. ‘Bunların birbirinden farkı yok’ algısını oluşturarak, Türkiye’nin ilk sanatsal özerklik beşiğini yakıp yıkanları, göreli de olsa aklamak.
Demirkanlı, taze bir avukat olarak iki ayrı eylemi, uydurduğu şahsî yasaları önünde denk tutmuş. Öncelikle bu ağır mantık hatasına dikkat çekmek isterim. Bir tarafta ‘darbe’ olayı var, öbür tarafta ‘yönetmeliğin uzlaşma ile by-pass edilmesi’. Suç, hatâ, kabahat gibi hukukî terimleri bilmesi gereken Demirkanlı’nın, “Bak gördün mü, o da aynı suçu işlemiş” demeye getirmesi, mantıklı da değil, adaletli de. Adaletin terazisinde o iki eylemi denk tutmak mümkün değildir.
Yalınlaştıralım: Binayı kundaklayıp yıkanların suçunu hafif gösterme amacıyla, ‘Ama zaten kliması yoktu’ demekten farkı yok…
***
“O zaman turpun büyüğünü heybeden çıkartalım.”
Önce artık bir hukukçu gözüyle baktığımız Demirkanlı’nın, turpları tartacak bir terazisi var mı, ona bakalım:
Demirkanlı’nın yazısı, şöyle bir duyguyla yazılmış gibi: “Bu Yücel Erten, herkesin kirli çamaşırlarını ortaya döküyor ama, aslında onun da diğerlerinden farkı yok. Dur bakalım, onu nerden vurabiliriz?”
Akıl yürütmeleri sonucunda şöyle bir dayanak bulabilmiş:
Kendisinin Genel Sanat Yönetmeni olarak önerilmesi ile -henüz ortada olmayan bir tiyatronun- yönetmeliği çiğnenmiş; o zaman buna niye karşı çıkmamış?…
Karşı çıkmayışımı ‘Benim darbem iyidir’ fikrine bağlayabilmek için de şu soruyu sormuş:
“Yücel Erten samimi olsun ve şu soruya yanıt versin; önerilen isim bir başkası olsaydı yine de yönetmeliği deler miydi?”
Demirkanlı benim samimiyetsizliğimle nerde karşılaşmış da, böyle olay mahallinden kameralara poz veriyor? Buyrun, samimiyim ve önce bu soruya cevap veriyorum:
Sözgelimi Genco Erkal ya da Müşfik Kenter ya da tiyatro dünyamızdan o kalibre ve kaliteye yakın bir isim önerilmiş olsa, o zaman da bu işleme olumlu oy kullanırdım. Adaylar arasında olmasa da, böyle bir isme davetiye çıkarılmasından yana olurdum. Özellikle artık aramızda olmayan değerlerimizin adını kullandım ki, lüzumsuz bir tartışmaya meydan vermeyelim. Böyle bir öneriye ne yanıt vereceklerini bilme imkânımız yok.
Öncelikle şuraya bir belge koyalım. Çok şey anlatır, çünkü imza sahipleri arasında Yücel Erten yoktur:
08. 02. 2021
Sayın Tunç Soyer
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
21 Aralık 2019 tarihli davetinizle bir araya gelen kurulun, isimleri aşağıda belirtilen üyeleri olarak;
Yönetmelik yazma sürecinin tamamlanması ve yönetmeliğin Belediye Meclisi tarafından onaylanmasıyla kuruluş sürecinin ilk etabını gerçekleştiren İzmir B. B. Şehir Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmenliği için atamaya uygun aday önerme değerlendirmelerimiz, ortak bir kaygıya ve yeni bir arayışa yönelmemize yol açtı.
Başvuru sahipleri arasında değerli isimler olmasına, dikkate değer proje dosyası sahipleri bulunmasına rağmen, aradığımız Genel Sanat Yönetmeni’nin “Kurucu” vasfı taşıyacağını dikkate alarak; kamu tiyatrosu bilgi ve deneyimi, sahip olduğu yöneticilik vasıfları açısından, kurul üyesi Sayın Yücel Erten’in, bu görev için en isabetli isim olacağı ortak kanaatine vardık.
Bu çok önemli görev için Sayın Yücel Erten’i, önereceğimiz iki aday arasında, öncelikli olarak değerlendirmek istiyoruz. Bu nedenle 15 Şubat 2021 tarihinde yapılacak değerlendirme toplantısında Sayın Erten’in yer almaması için bilgi ve onayınızı arz ve rica ediyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla.
Cezmi Baskın
Eren Aysan
Hülya Nutku
Levent Üzümcü
Orhan Alkaya
Zeynep Altıok Akatlı
Sorgu yargıçlığına soyunuyorsun Demirkanlı, ama deneyim ve bilgilerin yetmiyor. Biraz aydınlatayım:
Bütün süreç sırasında pandemi nedeniyle Kıbrıs’tayım, herkes de kendi evinde. Yani iletişim yüz yüze değil, online.
Kurucu Danışma Kurulu, adaylık başvuru dosyaları tamamlandığı zaman, şöyle tatsız bir gerçekle yüz yüze kaldı: Genel Sanat Yönetmeni’nin belirlenmesinde tutulacak yol doğruydu. Ancak ilk adımda, yani tiyatronun kuruluş aşamasında Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’nin belirlenmesi için yöntem yeterince esnek değildi. Kurucu için bir davet yönteminin açık bırakılması daha doğru olurmuş. Düşün ki, bizler de bu yapılanma modelini ilk kez hayata geçirmeye çalışıyoruz. Daha önce örneği yok.
Evet, bu bir eksiklikti. Türkiye’de ilk kez uygulanan bir yöntemin, uygulamada ortaya çıkan bir pürüzü. Bu nedenle topluca giyotine gitmemiz mi gerekiyor Delikanlı? Hattâ paydaşlar istinaf mahkemesine gitsin de, Yücel Erten doğrudan giyotine, öyle mi?
Düşünmeye iştahın varsa, birlikte düşünelim:
Söz konusu eksikliği gidermek için ne yapılabilir? Aday başvuruları alınmış ve bir takvim ilan edilmiş. “Siz bir kaç ay bekleyin, biz bu yönetmeliği değiştirip yeniden Başkanlığa gönderelim. Sayın Başkan uygun görür de Meclis’e sunarsa, Meclis de kabul ederse; o zaman bir değerlendirme yaparız” diyemezsin ya?… Ne kalıyor geriye? “Zararı yok, biz yine yönetmeliğe uyalım, liyakat konusunu gözetmeden 2 kişiyi Başkan’a önerelim” denilebilirdi. Ama belli ki bu, o konuda emek vermiş insanların içine sinmedi. Böyle bir durumda ortak akla başvurulmaz mı? Ortak akılla bir karar alınıyor ve bana bildiriliyor.
Ne yani o durumda ben kalkıp “Katiyen olmaz, yönetmeliğe aykırı” mı demeliydim? Bu öneriye olumlu yaklaşmakla bir tiyatroyu yıkmıyorum. Tam tersine bir tiyatronun kuruluşunu sürüncemeye bırakmayacak, türlü dedikodularla hırpalanmasına meydan vermeyecek bir karara ortak oluyorum. Üstelik bana onurlu bir görev emanet edilmek isteniyor. Ben de bir öncü rolünü üstlenme riskini alıyorum. Yüksek risktir, senin bilmemen normal. 70 yıl sürüncemede kalmış bir iş artık sonuca ulaşsın diye heyecanlanıyorum.
Demirkanlı, yurdumuzda ilk kez ‘sanatsal özerklik’ ilkesiyle yapılandırılmış bir tiyatrodan söz ettiğimizi bilir. Pandemi ve ekonomik kriz sürecinde savsaklanacak olsa, kim bilir kaç yıl daha sürüncemede kalma ihtimalini de biliyor olsa gerektir. Bu ülkede sürünceme, ertelemek, vazgeçmek, rafa kaldırmak anlamına gelir; bunu da bilir. Ama bir tiyatronun kuruluş sorunlarını göğüslemenin, nasıl bir cehennem -ve aynı zamanda cennet- olduğunu bilemez. Hem zaten ben kime ne anlatıyorum, Diyonizos aşkına? Sen ne bilirsin bir tiyatro kurmanın heyecanını, onurunu, çilesini, sevincini?…
İyi ki de öyle yapmışım. Sonuç, şimdi darbeciler tarafından yıkılmış olsa da, geleceğe referans olacak, ilerici bir başarı modelidir.
Ama belli ki hatam şu olmuş: Bir gün Mustafa Demirkanlı diye tiyatroya meraklı bir avukatın, adalet terazisinde beni bu nedenle, darbecilerle aynı kefeye koyma şuursuzluğuna başvurabileceğini akıl edememişim.
***
“Yücel Erten, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini ölümüne savunmuş, müdahale etmek isteyenleri “darbecilikle” suçlamış, deyim yerindeyse yönetmeliğe karşı yapılacak her müdahaleye karşı yönetmeliğin önüne yatacağını haykırmıştır.”
Deyim yerinde değil Demirkanlı. Şunu göremiyor musun? İlk kez sanatsal özerklik ilkesi ışığında yaşayan bir tiyatronun, özerkliğinin yok edilmesine karşı bir mücadeledir bu. Herhangi bir yönetmelik maddesinin değişimi, baypas edilmesi gibi teferruattan bir konu değildir. Tiyatronun öz erkini hedef alan bir yıkım karşısında direnmedir. Burada ‘önüne yatmak, haykırmak’ gibi, mahalle kavgasını anıştıran ifadeler kullanırsan; deyimin yerinde değildir. Üstelik benim her düşüncemi, akıl, mantık ve nezaket sınırları içinde söylediğim ve yazdığım ortadadır. Ucuz dramatizasyon çabaların, seni haklı çıkarmaya yetmez!
***
“Bu haykırışları zaman zaman eleştiri dozunu aşmış, insanları küçümsemeye, hainlikle damgalamaya hatta ihanete varan suçlamalara kadar uzanmıştır.”
Görülüyor ki, acemi avukat, negatif bir Yücel Erten portresi çizmekle işe başlıyor: ‘Haykırış, önüne yatmak, dozu aşmış, küçümseme, hainlikle damgalama’, vs… Ne var ki bütün bu kinayeli sözler, Demirkanlı’nın karşı tarafın avukatlığını üstlendiğine dair işaret vermektedir.
***
“Oysa yönetmeliği öneren Kurucu Danışma Kurulu üyeleri, önerdikleri ve Belediye Meclisi’nce kabul edilen özerk (!) yönetmeliği, gözlerini kırpmadan delmişlerdir.”
‘Gözlerini kırpmadan’ gibi üçüncü sayfa cinayet haberlerinden ödünç alınmış bir ifade, neden tiyatroyu siyasete ve bürokrasiye teslim eden darbeciler için kullanılmamış da, Yücel Erten için kullanılıyor?
***
“Kurucu Danışma Kurulu üyelerinin tamamı kusurlu hatta suçludur ama Yücel Erten hepsinin önüne geçmektedir çünkü çocuğum dediği tiyatronun yönetmeliğini kendisine dönük delinmesine ses çıkartmamış, hatta balıklama atlamıştır. Çok ayıp etmiştir.”
Demirkanlı, Kurucu Danışma Kurulu’nun bir eksiğini/hatasını/yanlışını bulmuş. Ama bu işte ben herkesten daha suçluymuşum, çünkü İzmir Şehir Tiyatrosu’na ‘Çocuğum’ diyormuşum. Sinekten yağ çıkarmayı amaçlayan basit bir kurnazlık! Kurduğum tiyatroya ‘çocuğum, evlâdım’ dediğim olmuştur. Hakkımdır. Ama henüz kurulmamış bir tiyatroya ‘çocuğum’ dediğimi kim söylüyor? Bu yaptığına cizvit demagojisi denir. Zamanı ve kavramları kasıtlı olarak harmanlayıp, izleyenin kafasını karıştırmayı amaçlar.
Ayrıca müvekkillerine yaranma telâşı ile olsa gerek, konuya balıklama atlayan Demirkanlı’dır. ‘Balıklama atlamak’ gibi mahalle ağzı yakıştırmalarda bulunmak, benim tanıdığım gerçeği arayan, delikanlı Demirkanlı’ya hiç yakışmadı. Benim nereye, ne zaman balıklama atladığımı görmüş de şimdi, mahallenin kadrolu dedikoducusu gibi bu ifadeleri kullanıyor?
’Çok ayıp etmiştir’ şeklinde hüküm kesmek de, meslekî deformasyon mu acaba? Ama kısa süre önce avukatlığa başlayan biri için, daha çok erken değil mi?…
***
“Madde 7-(2) Seçme süreci, Genel Sanat Yönetmeni’nin aranan şartların 3 ay önceden belediye tarafından ilanen duyurulmasıyla başlar. Bu duyuruda adayların 3 yıllık somut bir projelendirme ile başvurmaları istenir. Adayların projelerinde genel anlamda 3 yıllık hedefler, repertuvar perspektifleri, 3 yıl içinde ihtiyaç duyacakları konuk sanatçı ve teknik eleman sayılarını somut olarak belirtmeleri istenir. Başvuranların projeleri, Belediye Başkanı tarafından oluşturulan bağımsız bir uzmanlar kurulunun değerlendirmesine sunulur. Genel Sanat Yönetmeni, bu kurulun değerlendirmesi sonucu belirlenen adaylar arasından; 3 yıllık bir süreli sözleşme ile Belediye Başkanı’nca atanır.”
“Açıklamayı yapan Kurul üyeleri bence dürüst değil. Gerçek dışı beyanda bulunuyorlar: Yücel Erten’in bu başvuruya katılmak için herhangi bir girişimi olmamıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ilanına Yücel Erten’in bir başvurusu yoktur, herhangi bir dosya filan göndermemiştir. Kurul üyeleri, -büyük olasılıkla başvuruları doyurucu bulmadıkları için- Orhan Alkaya ve Hülya Nutku aracılığıyla, o sırada Kıbrıs’ta bulunan Yücel Erten’e ‘Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ olarak görevi üstlenip üstlenemeyeceğini sormuşlardır. Yücel Erten, böyle bir görevin kendisine onur vereceğini belirtmiş; ancak bir şaibeye yol açmaması için, bu önerinin Kurul tarafından oybirliği ile getirilmesini şart koşmuştur. Oybirliği sağlandığı bildirilince de 08.02.2021 tarihinde Kurul’dan istifasını göndermiş; sonra da Kurul’la herhangi bir ilişkisi olmamıştır.” Yücel Erten (https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-ertenden-izbbstye-dair-7/)
İlk bir yılda görev yapacak olan Kurucu Danışma Kurulu yönetmeliğin üstünde mi ki bu öneriyi yapabiliyor?
Demirkanlı bilmeden mi konuşuyor? Hayır, biliyor ama çarpıtarak konuşuyor. O yönetmelik, Kurucu Danışma Kurulu’nun içinden 4 kişi tarafından hazırlanmış ve tamamı tarafından da onaylanmıştır. Ama tiyatro henüz kurulmamış olduğuna göre, Yönetmelikteki bir eksikliğin düzeltilmesi veya tamamlanması konusunda, başvurulacak, çare aranacak tek merci Kurucu Danışma Kuruludur.
***
“Böyle bir yöntemin, yönetmeliğe aykırı olduğu Yücel Erten’in o zaman aklına gelmedi mi?”
Hayır gelmedi. Kimsenin de aklına gelmedi. Bilgehan Oğuz, sonradan itiraz etmiş olduğunu söylüyor. Bilemem, tanık değilim. Ama doğrusu benim aklıma gelmedi. Aklıma gelmesi için bir neden de yoktu. Biz şu darbeciler gibi bir kuruma tuzak da kurmuyorduk, bir kuruma çökme gibi bir niyetimiz de yoktu. Kendi elimizden, kendi kafamızdan çıkmış bir yönetmeliğin bir eksiğine çare bulmaya çalışıyorduk.
***
“Yücel Erten samimi olsun ve şu soruya yanıt versin; önerilen isim bir başkası olsaydı yine de yönetmeliği deler miydi?”
Sorunun yanıtını baştan vermiştim. Görüyorsun ki yanıtım karşısında, bütün söylediklerin bir Antonius nutku etmiyor. Biraz utandın mı bilemem?
***
“Bunca zamandır canhıraş bir biçimde yönetmeliği savunan, delinmesine karşı çıkan Erten, bence bir başkasına onay vermez, yönetmeliği Kurul’un önüne koyardı, söz konusu aday kendisi olunca “bir şaibeye yol açmaması için, bu önerinin Kurul tarafından oybirliği ile getirilmesini şart koşmuştur.”
‘Bence’ diyerek burada hilekâr, ikiyüzlü bir Yücel Erten tarifine kalkışıyorsun. Benim, söylediğin şekilde davranacağımı iddia etme hakkını nereden aldın Demirkanlı? Müneccim şeysi mi yedin? Beni kamuoyu önünde bu şekilde kötüleme cesaretini nereden buluyorsun? Benim şerefimle, onurumla oynamaya, senin iki dirhemlik kanaatin yetmez; bunu bil! Böyle mesnetsiz karalamalar, ahlâksızlığa girer!
Üstelik, bir şaibeye yol açmaması için, bu önerinin Kurul tarafından oybirliği ile getirilmesini şart koşmuş olmam, erdemli bir davranıştır. İtirazı olan?
***
“Oybirliği yöntemini yönetmeliğin hangi maddesinden aldınız? Yönetmelikten alınmayan yetki kullanılırken Yücel Erten neden karşı çıkmadı, o sırada hâlâ Kurul üyesiydi. Daha dakika bir gol bir denecek kadar rahatsız edici bir yöntemi Yücel Erten’in de içinde bulunduğu Kurul delerken hiç mi rahatsız olmadınız?”
Düğünde damat vuranlardan olma Demirkanlı. İşin özü, tiyatronun öz erki ve sanatsal özerkliğidir. Bu temeli örselemeden, yönetmelik değişebilir de, birkaç kez değişmiştir de. Yönetmelikperestlik, biraz askerî okul kafasına kayar. Şimdi şu anlattıklarımdan sonra, giriştiğin toptancılıktan hiç mi rahatsız olmadın?
Boyuna ‘bence’ deyip bana etiket yapıştırmaya çabalıyorsun ya? Ben de ‘bence’ diye başlasam; şöyle döktürebilirim:
Bence, bu Demirkanlı, tiyatromuzda bir yıkıma yol açan, demokrat kimliklerini yitirmiş darbecilerin avukatlığını üstlenmiştir. Şimdi onların yerle yeksân olmuş imajlarına, morlukları örtecek bir makyaj gerekir. Ne yapacaklar bu durumda? Bizanslı feylesof ile hınk deyicisi oturup düşünmüşlerdir:
“Biz bu yediğimiz bokun altından ömür boyu kalkamayız, deve çanı gibi boynumuzda asılı durur. Lâf salatası ile kargaşa yaratıp, o kargaşada boku başkalarına bulaştırmaktan başka çare yok. O karışıklıkta belki unutulur. Suçu örtmek, unutturmak için konuyu saptırmak, algı yönetmek, kullanışlı bir yoldur. Bu amaçla elbirliğiyle bir Yücel Erten lincine girişmek işe yarayabilir. Eski dostlar aracılığıyla, ‘Herkes kabahatli, ama en çok da asıl ve esasen Yücel Erten kabahatli,’ mavrasına girelim. Arkadaşlarımızdan rica edelim. ‘Yok birbirinizden farkınız’ anlamına gelecek nâmeler düzsünler; adamı yazıya boğalım. Bu meyanda bizim Demirkanlı’ya da küçük bir rol verelim”…
Eh, Demirkanlı da taşrada avukatlık yapıp canı sıkılırken, kendini yeniden tiyatrocular arasında önemli hissedeceği bu role balıklama atlayıvermiştir.
(Bak, ‘bence’ diye başlayınca lâf nerelere varabiliyor? Beğendin mi?…)
***
“Yaptığınız; “Yönetmeliği tanımıyorum, saygı da duymuyorum.” demek değil mi? Erdoğan’ın uygulamalarından ne farkı var bu duruşunuzun? “
Benim hiç bir davranışım, Erdoğan’ın uygulamalarına benzemez Demirkanlı. Ama senin bunu söyleme densizliğin, lâf cambazı taşra avukatlarını anımsatıyor, bunu bil!…
***
AKP müdahale etmedi…
Haksızlık etmeyelim: Belediye Meclisinde AKP grubu, özerkliği savundu.
***
Reis’in dahli yok…
Havalı olsun diye cümle kurma. Bkz: bir sonraki cümlem.
***
Siyasiler çomak sokmadı…
Reis’in dahli yok ama Başkan’ın var. Orada mısın Demirkanlı?…
***
“Bürokratlar orda burda kulis yapmadı…
Hepsini siz yaptınız, bile isteye kendi çıkarlarınız, egolarınız yüzünden yaptınız.”
Hooop! Dilini denk al Demirkanlı. ‘Siz’ ne demek? Ben çıkarım için ya da egom yüzünden bir şey yapmadım. Sanatımın ve kurumun özerkliğini savundum. Siz derken, -hani sen soruyordun ya- isim isim kimi kastettiğini açıkla. Yok öyle boyacı küpüne daldırır gibi yargılama!
***
“Güzelim tiyatroyu doğmadan elbirliği ile ne hallere soktunuz?!”
İşkembeden uydurma lütfen! Güzelim tiyatroyu bu hallere sokanlarla benim elbirliğim, işbirliğim falan yoktur. Onlarla açık mücadelem vardır. Yok öyle Afgan usûlü hep beraber tepsiden elle pilav yemece! Herkesin yemeğini kendi tabağına koyacaksın, isim isim buyur edeceksin!
***
“Bunca yılın tiyatro insanlarısınız, siyasilerle kol kola girmekten erinmediniz, kendi yaptığınız yönetmeliği yine kendiniz deldiniz. Umarım “bir kereden bir şey olmaz” dememişsinizdir. Kendi yaptığınız yönetmeliği, okuyup anlamadığınız için değiştirilmesine vesile oldunuz.”
Bak işte burada haklısın: Bunca yılın tiyatro insanları, siyasilerle kol kola girmekten erinmediler, kendi yaptıkları yönetmeliği koltuk uğruna yok ettiler. Ama ben söylediğin bu uyuzlukları yapmadım. Sen de ikinci çoğul şahıs kipini kullandığın zaman, kimler olduğunu söyleyeceksin. Yok öyle bulanık suda balık avlamak!
***
“Çok ayıp ettiniz çok.”
Kim, nerede, ne kadar ayıp etti? Bunu açık açık, tek tek isim vererek ve ayıbın, hatanın, kabahatin derecesini ayırdederek söyleyeceksin Demirkanlı. Darbecinin cezası nedir, yönetmeliğin birlikte karar verilerek esnetilmesinin cezası nedir; bunu akla, mantığa, vicdana ve hukuka uygun olarak açıklayacaksın. Yok öyle beleşten herkese müebbet!
***
“Sakının, sakının ki tiyatronun ilâhları çarpmasın.”
Suret-i haktan görünüp, ayıp edenlere avukatlık yaptın. Kendini sakın ki Justicia seni çarpmasın.
***
“Elbirliği ile “Bizim darbemiz iyidir.” dediniz. Afferin size!”
Hukuk fakültesini bitirdin ama, bu yazıdaki demagoji şehvetinle hukuku da bitirdin. Afferin sana!
YÜCEL ERTEN
İzmir, Eylül 2024
*Mustafa Demirkanlı’nın ilgili yazısı: https://tiyatrodergisi.com.tr/elbirligiyle-yok-edilen-ozerklik-izbbstyi-sarsan-bizim-darbemiz-iyidir-zihniyeti/